Şehitler Tepesi her zaman ve zeminde var olmuştur. Hiçbir zaman boş kalmamıştır. Her davanın şehidi, şehitleri olmuştur ancak şehitlerine iki dünyada da nimeti sunan tek bir dava vardır; İslam!

Tarih boyunca Hakk’a karşı mücadele eden, kendi saltanatı için halkları savaştıran, çatıştıran, çalıştıran Firavunlar, Sezar, Kesraların da şehitleri olmuştur.

Buradaki güç sahipleri; İslam’ın vadettiği bir cennet sunmamışlardır. Esasen sunma gereği de bulmamışlardır. Başkalarının bekası için ölen ve öldüren bu kahramanların da ölümün ötesinde istedikleri bir makam yoktu.

Bir şeyler eksikti tabi ki. Bu kadar ağır bedellerin neticesinde; daha farklı, daha kalıcı bir bedel olmalıydı. Bunu da istemiş olmalılar ancak bu isteklerini konuşacak bilinçleri, isteyecek imkân ve kabiliyetleri belki de zaman ve zeminleri de kalmıyordu.

Mesela arenalarda; despotları ve vitrindekileri eğlendirmek için kelle alıp veren gladyatörlerin bunu düşünecek zamanları nasıl olabilirdi? Cahiliye dönemi dünyasında devran böyle dönmüştür.

Bu cahiliyenin çarkına Peygamberlerin müdahalesi olmuştur ancak hemen akabinde yine cahiliyenin kuralları konuşmuştur. Birilerinin birilerini öldürmesi lazımdı.

Daha sonra akıl etmişler de aynı güç sahipleri işe din kisvesini de giydirmişlerdir. İznik Konsüllerini toplayarak Hristiyanlığa geçen, İncilleri, Bizans tanrılarına göre tasnif ve dizayn eden Büyük Konstantin tam da bunu yapmıştır. Çünkü Çarmıha, ateş çukurlarına rağmen İsa ve İncil’in önüne geçemeyeceğini, saltanatını bile kaybedeceğini de biliyordu.

İyisi mi dine karşı din, hadislere karşı uydurmalar, ayetlere karşı te’viller devreye girmeliydi, girdi.

Artık İsa, Sezar’ın; İncil, sekuler efsane ve masalların; rahipler yasaların; şehitlik zaten rahiplerin.. emrindeydi. Hem ölenler de pisipisine ölmüyor, cennete uçan sorgusuz sualsiz masumlar oluyordu. İşi daha da garantiye almak için tescilli endüljans belgeleri de veriliyordu hem de papadan..

Bu macera, değişim ve dönüşüm geçirerek seküler kapitalizmin yani postmodern küfür ve şirkin hakim olduğu Aydınlanma çağı Avrupa’sına kadar geldi. Sonra Sanayi Devrimi, kesif bir red ve inkârcılık hatta ateist yasa ve yönetimler; bunlara göre şekillenen devletler…

Yanlış anlaşılmasın derdimiz bu da değil; postmodern şirkin sahiplendiği din ve değerler, kullandığı ibadetler; nemalandığı ayet ve peygamberlerdir.

Kadim hiçbir küfür ve şirk odağı bu başarıyı sağlayamadı. Hepsi Allah’a, resullerine, vahye meydan okudu. Hakk ve hakikat adına ne varsa onlarda savaştı. Firavun bunu yaptı, Nemrut bunu yaptı. Resulullah’ı dert ve davasından vazgeçirmek için nice vaatlerle gelen müşrikler oldu.

Günümüzdeki Gazze’de Amerika ve Siyonizm’in şahsında teşhis, tefsir ve teşhir olan Kapitalist Siyonist Sermayenin iki milyarlık ümmeti yöneten Yerli İşbirlikçilerine sundukları; Yerli İşbirlikçilerin de sessiz çoğunluğa dayatmaya çalıştıkları Mekke’de dayatılan vaatlerle tıpa tıp aynıydı. Biraz Allah’ın Nuru’yla, biraz da Gazze’den bakılsa hinlik ortada!

Muhammed(S.A.V)’in din ve devletine gidelim. O dava için “iman, hicret ve cihat edenlere bakalım. Ne yaptılar, ne buldular?

Çin Setinden Adriyatik’e kadar tüm İslam coğrafyasında Yerlilerin dramı, yabancıların bayramı var.

İslam ülkelerinde askerlik var; şehitler var, şehitler için düzenlenen törenler var. Pakistan’dan, Mısır’dan okyanusa kadar.

Hakikat şu: “Zenginlerimiz EBDEL öder, ASKERLERİMİZ fakidendir. Bu şehid evlerinde daha da nettir. Şehitler Tepesi tabi ki boş kalmasın! Ne mutlu şehidimiz var!” (İsmail Kılıçaslan)

El-Hakk! Bin can feda ancak bu işler Peygamberimin devletinde farklıydı.

Peygamberim ve dört halifesi tekmil Bedir’deydi. Asker, karnına taş bağlamıştı ancak resulüm karnına iki taş bağlamıştı. Resulüm; Ebu Cehlin leşini dahi Salip Kuyusuna atarken sevinmezdi. Kelle saymazdı. “..Beni kovdunuz, Medineliler sahip çıktı…” dedi. Taşlandığı Taiflilere; “Ya Rabb! Bilmiyor. Sen hidayet eyle!” diyordu. Dahası savaşmamanın bin yolunu arıyor; kardeş kardeşi kırmasın diye her yolu denerdi. Mesela tam 16 kez Ebucehilin çadırına gitti..

Beyler! Ey ahali!

“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp tutasınız diye öğüt veriyor.” (‪Nahl Suresi 90)

Tabi ki savaşırız, ölürüz bin dirilmek için… Hele bir de Gazze’ye denilsin!

Takke düşmüş, kel görünmüş!

“Yoksa Allah içinizden mücadele edenlerle sabredenleri hiç belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? (A.İmran142)

İşte Rabbimiz imtihan etti. Ümmet sınıfta kaldı. Ümmeti yöneten nice devlet, hükümet ve başkanlarının okulda kaydı bile yok!

Tam da bu yüzden; “Ey iman edenler, (yeniden) iman ediniz!” Gün(Hakikat) Batı’dan doğmadan!” Vesselam!