İslami ve insani camiaları ziyaret ederim, davetlerine icabete de azami gayret sarfederim. Geçen yine bir yerdeydim. Bizimkiler’deydim(!). Namazında niyazında, dareynin hayır ve bereketlerini alacağından endişesi kalmamış artık nimete hak kazanmış şu bizimkilerden(!)

   Katliam altında, haklı olarak “Allah’ın yadımı ne zaman..” diye mum gibi eriyen Gazze konusunu sormuşlardı. demiştim:

   “Gazze; dünya halkları için Batı Aydınlanması ve Sanayi Devriminden sonraki ikinci büyük aydınlanma, diriliş, direniş ve inkılabın adı ve adresidir. O adresin DUASI, hakikatte bir çağrıdır. Her iman, iz’an ve vicdan sahibi o çağrıyı duymalı. Bu, hakikat ve medeniyet ehlinin BORCUdur” demiştim.

   Kardeşlerimin ekseri şaşırmıştı. Hem “Bedir ve Uhudların Arafesi(!?) olan şu seçim” hengamesinde Gazze mevzuu başka zeminde de konuşulurdu. Zamanı mıydı yani(!) Tekbirin yerini tedbirin, mücahit yerine müteahhit, ihlasın yerine halasın, davanın yerine hava vardı.

   Kardeşlerime ne diyebilirim ki? Ben de onlara şaşırmıştım tabi.

   Şaşırmıştım, şaşırmaya devam ediyorum. Demin hasbelkader bir İspanyol aktivistin(!) X hesabına denk geldim. Gazze’deki bir avuç mücahit ve muvahhidin, dünyada ne büyük bir inkılaba sebep olduğunu orda gördüm.

   Bizim diyarlarda bulamadığım uyanışı, göremediğim feryadı orda gördüm. Vatandaşlar, devlet başkanlarının yakasından düşmüyor, vekillerinin yakasına yapışıyor. “Gazze’de bebekler ölüyor. Soykırım var! Durdurun! Yatamıyorum.” diyor. Muhammed(sallallahu aleyhi vesellem) ümmetinin kulağı çınlasın!

   Bir Müslüman olarak Batı kamuoyundaki tepkilere bakarken halimizden, Müslümanlığımızdan utanmamız lazım.

   Tam da bu yüzden yaşadığımız şu seçim sürecinde kanayan yaramız olan Gazze için tüm şartları değerlendirmemiz, tüm enstrümanları kullanmamız lazımdır. Gazze her desteği kusursuz hakkediyor.

   Her fiili ve kavli duayı bekleyen o iman, izzet ve gurur diyarımız; Dünyanın yüz yıldır konuşamadığını konuşuyor, yapmadığını yapıyor, duyamadığını duyuyor. Koca devletlerin, iha’lı siha’lı orduların, din ve değerlerin sırtından geçinip beka bulan hükümet ve kurusıkı kahraman liderlerinin yüzleşmeye cüret edemediği dünyanın kuduz canavarlarıyla yüzleşti.

   Şimdi de dişe diş pençeleşiyor. O Sırtlan kümesinin nefesini kesmiş ama cephe gerisindeki savunmasız siviller, özellikle de kadın, çocuk ve bebeklerin binleri, on binleri dehşet içinde şehit ediliyor.

   Tam da böyle bir hengamede kapımıza siyaset ve siyasiler geliyor, gelecekler.

Gelsinler! Gelecekleri varsa duyacakları da var. Öyle yağma yok! Anadolu halkı Müslümandır. Dünyanın neresinde olursa olsun kanayan her yara da bizimdir.

   “Müminler ise ancak ve ancak kardeştir!” Bugün Gazze canımızdır, ciğerimizdir! Ciğer yanmış kebap olmuş; kebap köz olmuştur! O közün külleri savruluyor Gazze’min her yerine!

   Dünya özellikle de Batı devletleri ateşe benzinle koşsa da halkları meydanlarda. Milyonlar, Muhammed Ümmetinin iki milyarını utandıracak şekilde meydanlarda. Kendi siyasilerini sorguluyor.

   Muhammed Ümmeti; Haçlı Savaşları, Moğol İstilasında bile bu zilleti, bu temsiliyeti yaşamamıştı. Suçluyuz, elimiz boş yüzümüz kara ama bütün bu cürmümüzde bizi yöneten, oylarımıza talib olan, mahalle, sokak ve kapılarımıza gelen siyaset ve siyasilerin payı büyüktür. Onlar mı bizden biz mi onlardan daha suçluyuz bilmem, ama insanlığın derdi ve davası olmuş Filistin’e Siyonist korsanlar dadanmış, Gazze’de Kerbela’ya rahmet okutan kıyamet sahneleri yaşatılıyor.

   Tam da bu yüzden yüzleştiğimiz siyaset ve siyasilere şunları en yüksek sesle sormamız, deklere etmemiz, ahd u peyman almamız; İslami, insani, vicdani bir görevdir!

   İslam ve Müslüman halk için ne düşünüyorsun?

   Gazze’de neler oluyor?

   Gazze için şu ana kadar neler yaptın?

   İsrail Terör, katliam, soykırım, Siyonizm için ne düşünüyorsun!

   Gazze’ye yardımlar ne zaman, nasıl gidecek?

   Ortadoğu’daki her ülkenin bir “İslam, terör, hain, dost, ırk, dil, birlik, kardeşlik.” tanımı var? Bunlar için senin tanımın nedir?

   Bu sorular, birkaçı veya tamamı zaman ve zemine uygun olarak sorulmalı.

   “Bir millet kendini değiştirmedikçe biz onları değiştirecek değiliz! Bulunduğunuz hal üzere idare olunursunuz” ilahi fermanı gereğince önce kendimizi Hakk Terazisi’ne koyacağız. Aynı terazide siyaseti ve siyasetçiyi koyacağız. Kantardaki sonuca göre kararımızı vereceğiz.

   Unutulmaması lazımdır ki “Allah affetmiyor ancak adam olalım diye mühlet veriyor!” Herkesin kararına saygılı olacağız. Vazgeçilmez olan sadece ve sadece iman ve ahiret hesabımızdır. Gerisi teferruat, wesselam.