Yeni Türkiye Cumhuriyeti; küresel güçlerin membaı olan Anadolu’da inşa edilmişti. Azami bin yıllık İslam inanç, kültür ve edebiyatıyla yoğrulan bir tarihe rağmen yeniden bir tarih yazılacaktı; yazıldı. Bu; değerleri, kutsalı, alfabesi, takvimi hâsılı nassıyla tamamen yeni bir tarihti. Anadolu Halkının Merhum Menderes’le başlattığı nihai olarak da Sayın Erdoğan’la taçlandırdığı iktidarlardan özellikle bir isteği vardı: Hakka ve halka rağmen yazılan, uygulananların aslına döndürülmesi.
Hiçbir şey yapılmadı mı? Tabi ki çok şey yapıldı. İlk iki dönem zorlu geçse de kadim kayıpların telafi edileceği cehd ve çabaların bir süreği oldu. Mazideki şiir ve ezgilerdeki temenni ve hasretlerin menzil-i maksuduna erişeceği sürecin ayak seslerini yanı başımızda duyuyor, o kutlu binayı inşa edecek mimarları görüyor gibiydik. Bindiğimiz otobüs, gideceğimiz menzil de aslında doğruydu amma
Sakarya! Kandillere katran döktü geceler!
Şimdi o otobüsteyiz. Menzile doğru ilerliyoruz derken içeriden birileri(!) yolculara bağırıyor:
“İlerleyin Beyler gerilere doğru!”
Geriledikçe yine bağırıyor:
“Geriye… Az daha! Biraz daha beyler!.. Sen beyefendi sana diyorum! Gitsene geriye!..” diye!
Bağıran içeriden biri amma belli ki “Dışarıdan birilerinin” emri ve isteği üzere bağırıyor!
Araba bizim, şoför bizim. Yolculardan da eminim. Çünkü yolcu biziz. Anlamadığım; bizi yayık makinasındaki yoğurda çeviren kim?
İşte onu bir türlü tanıyamıyoruz. Stockholm Sendromunun ötesinde sendromların ülkesi, ümmeti olduk. İlgili birileri teşhisi, tanıyı koymalı.
Görülen o ki küresel, bölgesel, yerel hatta mahalle aralarında da aynı değirmenin çarkına su taşıyan bir azınlık oluşturulmuş(!) bir din, dil, ırka bağlı olmayan bir azınlık! Bunların ötesinde bir kardeşlik. Örgütlü bir yapı. Bunu da Gazze’den bakınca gördük elhamdülillah!
Peki, bunlar kim?
Bunlar hin, hinoğlu hin bir yapı. Her yerde azınlıktır hem de en azınlık ama azgın, asi ve hâkim.
Dünyanın sermayesini kontrol ederler. Bu sermayeyle; basına, buradan da siyasete yön verirler. Liderleri, daha çocuk yaşta belirlerler. Hasbelkader sivrilenleriyse bir barınakta, bir mera veya üçgüllü çayırlarda gemlerler!
“Kimisinin boynuzları ay gibi/ Kimisinin halka halka yay gibi”(Şeyhi- Harname).
Dünyanın zenginliklerini kontrol ederler. Okuma gibi bir sorunları yok. Seçilme gibi bir dertleri yok. Yargı, ayakkabılarındaki kösele.. Çiğner gezerler.
Bu azgın, asi azınlık; hiçbir tarihte bu kadar dünyaya hakim, koordineli, örgütlü, bu kadar mutlu olmamıştı.
“Biz bu dünyadan nereye/ Göçelim, ya MUHAMMED?/ Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet/ Altın devrini yaşıyor// Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!” (A.Asya)
Gazze’de dünyanın en azınlık zihniyeti bebek katliamı, soykırım yapıyor. Bütün dünya seyrediyor. En onurlusu kınamayla yetiniyor. Hakikatte ise hiç kimse gerçek görevini yapamıyor, yapmıyor.
Neden? Çünkü “Ya makamıyla, ya sermayesiyle ya siyasetiyle… bir şekilde o azgın azınlığa bağlı! Oradan el almış! Günahı çok, yüzü kara…
Herkes kendi çevresine baksın! Bu tip ve motifleri, bu zevatı her yerde, her alanda bulabiliriniz. Dünyayı liyakatsizlikle yönettikleri için her çirkef ve çökmüş alanda bu aşağılıkları görmek mümkündür. Zaten dünya bunların yüzünden bu kadar itibarsız, bu kadar çamur ve çirkef. Dünyanın tüm lezzetlerini lezzetsiz kılan, zehir eden de bunlardır.
Uluslararası bir sorunu bunlar oluşturur veya çözerler. Bir ülkede çözüm ve çarelerin mercii de bunlar. Şehirlerde bir engeli veya bulunduğu sınıfı atlamak isteyenin gideceği inler de bunların. Köylerde bir telefonla çarelerin yurduna ulaşabilen de bu familyanın itibarsız uzantıları…
Nasıl oldu, kim başardı.. bilmem ama an itibarıyla dünyamız bu!
Dünyanın her yerinde halklar seçime, sandığa gider ama kim seçilirse seçilsin genel anlamda bir şey değişmiyor. Halk; Bizim Çocuklar seçildi denilse de bir anda değişip dönüşüyor, başkalaşıyor. O… Çocuğu tanıyamıyor.
Dünyanın asıl sorunu da işte bu tanımlanamayan, tanımlansa da anlatılamayan, anlatılsa da anlaşılamayan, anlaşılsa da dokunulamayan bu Şeytani Güç’tür! Her ülke bunun mağdurudur.
Gazzeli HAMAS’ın da bir gece ansızın inine girip halen pençeleştiği işte bu canavardır! Sekiz milyarın derdi ve davasının dosyasını taşıyan bu İman ve İnsanlık Mübarizlerine Bedrin Meleklerini gönder İlahi! Tünellerde etrafı çevrilmiş.. Kapanan kapılarını “umuda, ışığa, nehir ve denize, kutlu zafere iriştir İlahî Ya Welî! Ya Zuntîqâm!.. Wesselam.