Türkiye’de yüzyıllık siyasetin macerası beli. Kelime ve kavramları gördüğü lüzum üzere her defasında yeniden tanımlayan bir güç ve bunun senaryoları var.
Şöyle ki; 1-Siyası arenada rolleri belirliyor. 2-Biçiyor 3-Dağıtıyor.
Elbette ki yüzyıllık siyasi hayatımızda bu rollere itiraz eden, bu elbise dar geliyor diyen, bu kervan böyle gitmez diyen düşünür, lider ve siyasi yapılar oldu. Sair Müslüman ülkelere göre önemli mesafeler alındı, güzel kazanımlar da oldu ama demokrasi kültürümüz bir türlü makul düzeye ulaşmadı. Halkın iradesi; darbe, ültimatom ve bildirgelerle teslim alındı veya sessiz çoğunluğun zihnine işlenen beka, maslahat ve korkularla yine aynı müesses nizamın istediği adrese teslim oldu.
Sonuç, belediye otobüsündeki çağrı: İlerleyin beyler geriye doğru! “Bizim oğlan bina okur/ Döner döner yine okur/ Çuval çuval beller; harar harar unutur!”
Nasıl unutmasın ki; ezici oyla seçilen Merhum Menderes’in; “Bu halk isterse Şeriat bile getirir” muhabbetine, Milli Şef İnönü: “Bir gün gelir, seni ben bile kurtaramam!” der. O gün; 1960 ihtilali ve Yassıada Yargısıyla gelmiş ve Merhum, acınır hallere düşer, idam olur.
Bu macera; genelde Türkiye’min, özeldeyse Kürt oylarının da tarihiydi.
Hayal değil, şaka hiç değil. Cumhuriyet Siyasetinin şekillendiği kuruluş yıllarına bakmak yeterli. Bin yıllık kardeşlik ve vefakarlığa rağmen Şeyh Said’in, Said_i Kurdî’nin, Seyyid Rızaların kabri yok, Kürdün ve Türkün “efendi, şeyh, alim, molla, hoca, seyda, bey, ağa…” dediği binlerce abide şahsiyetin kabirleri yok.
Garib Fırat ve Sakarya’m; Haçlı Şövalyeleri geçmiş gibi, Moğol İstilası yemiş gibi Timur’un Filleri tepmiş gibi..
“Aman Hoca kurtar bizi fillerden” ezgisiyle kapıya dayanan mazlum halk; Hoca ile Zincirbozanların kapısına yönelmiş. Yönelmiş ama bilinçaltındaki “koku, karabasan ve endişeleri” yüzünden, her defasında Hoca’yı yalnız bırakmış. Hoca’da Kelleci Timur’un otağında köylülerini şakalamış;
“…Haşmetli ulu hünkârım/ Köyümden geliyorum hürmetler sunarım/ Seviyoruz filleri köy halkı memnun!” demiş! Başka bir yolu var mıydı? bilemem!
14-28 Mayıs seçimlerinde; Timur, Hoca ve köylülerin macerası ne derece yaşındı tartışılır ana kefili olacağımız bir süreç yaşanmadığı, dünün tecrübe ve taktiklerinin hala sahnede olduğu muhakkak.
Bu vesileyle parti başkanları ve siyasilerin ifadeleri manidar. İşte:
CHP/ Kılıçdaroğlu kanadı: “Buradayım…! Kaybettik ama aslında biz kazandık. Yürüyüşümüz sürecek” Karamollaoğlu: “Kararlılıkla mücadelemize devam edeceğiz” Davutoğlu “6’lı Masa’nın aslında başardı..” Babacan: “..dostlarım; mağlup değiliz” Akşener hariç tutulursa Millet İttifakının vitrindeki ortak aklının çıkardığı ders şu:
“Bu seçim; kazananların kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakının.. kazandığı bir seçimdir.”
Tabi ki; bıyıkları kaytandı, rahmetli de sollardı… Ye, yiyebilirsen! Hakikat dağ gibi ortada: Millet İttifakı kaybetmiştir! Son gülen iyi gülmüş! Atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Her kes ektiğini biçmiş; kavgasını da harmana taşımış!
Hasılatı olan harmanda küskünler; hasılatı olmayan harmanda kavga olmuş olacak...
Top (Ok) atılır kal'asından/ Hak saklasın belasından/ Her yan gümbür gümbürlenir (Köroğlu).
Kılıçdaroğlu’nun şahsında roller biçildi, nice hayaller yapıldı.. Mesele; bu hezimet sofrasının hesabını kimin ödeyeceği ama itiraf edecek yürek yok.
“Eyvâh bu bâzîçe (oyun)’de bizler yine yandık/ Zîrâ ki ziyân ortada bilmem ne kazandık”(Ziya)
Bir yıl sonra belediye seçimleri var. İtiraf edilsin veya edilmesin her seçimde olduğu gibi bu seçimde de belirleyici olan Kürt kesimin oyları olmuştur. Yürütülen ayrıştırıcı kimlik siyaseti, onca olumsuzluğa, tahrikkar uygulama ve sözlere rağmen mazlum Kürt halkı; yine istikrardan yana tavrını koyabilmiştir.
Kürt oylar; dayatılan proje ve biçilen rollere inat bir mesaj vermiştir.
Ulusalcı, ayrıştırıcı kimlik siyasetinden usanmıştır.
Legal veya illegal her çeşit çatışma, militarist faaliyet ve aşırılık karşılık bulamamıştır.
Kendisini ulusalcı Kürt milliyetçi cepheye mecbur eden; Türk ulusalcı, milliyetçi zihniyettir.
Yeni adresi; Türk ve Kürt milliyetçiliğinin tam orta yerinde, ırkçılığın dışında; “İslami, insani ve medenî Orta Yol’da” konuşlanan HÜDA PAR’dır.
Seküler cephe ve sağcı-muhafazakar etkili ve yetkili cenahın bir türlü ve özellikle belirtmekten kaçınmasının aksine HÜDA PAR; mevcut seçimlere -kümülatif anlamda- %5 etki yapmıştır.
*Bunu da bizzat sahaya inerek, sandık güvenliği sağlayarak; nice riskler alarak; seçmene güven vererek; bizatihi iktidarın ulaşamadığı yurt içi ve yurtdışındaki milyonlarca vatandaşımızın ayağına giderek başarmıştır.
Kürtler; etkili ve yetkili kişi ve kurumlardan özellikle de hükümetten yasal, insani ve İslami hak ve hukukunu alamadığına inanmaktadır. Özellikle de müesses nizama karşı endişeler taşımaktadır.
HÜDA PAR’ı; bu hak ve hukukunun alınacağı, endişelerinin giderileceği yegâne ADRES olarak görmeğe heveslidir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın yakın geçmişte her vesileyle dile getirdiği; “Dindar Türkiye; Benim Kürt kardeşim.. ve Kürdistan…” söylemleri; Dersim ve sair katliamlara dair samimi sözleri; Erdoğan’dan yana tercihte belirleyici olmuştur.
HÜDA PAR ve dolayısıyla Cumhurbaşkanına giden oylar; teminat değil, emanettir. Emanete sahip çıkılırsa; “kardeşlik, birlik ve beraberce yaşam için atılan adımlar” hızlanacaktır.
*HÜDA PAR; mazide mustaribi olduğu; “zindan, yargısız infaz, linç, iftira..” gibi ağır bedelleri, İlahi bir sınav bildiğinden; rövanşı konuşmadığından; kendisine ceza kesenlere karşı “AF YOLUNU tuttuğundan” dolayı tercih ve taktir edilmiştir.
Bütün bu güzellikleri; “sistem ve statükonun muhafızlığına çağıran” etkili ve yetkili yapılar; sağdan yanaşan şeytanlar, dün vardı, bu gün ve yarın da zinhar olacaktır!!
“Mü’minin ferasetinden sakının, çünkü O, Allah’ın Nuru’yla bakar!” wesselam!