Buna, “yarının tarihini okumak” da diyebiliriz.

Malum seçime gidiyoruz. Kaybedecek çok şeyi olanlar, işi çok ciddiye alıyor. Haksız da sayılmazlar ama biraz gülmemiz de lazım. Sağlık ve sıhhat için, yarın da sürecek olan hayat için bu da gerekli.

Kimse kusura kalmasın. Buna da ihtiyacımız var. Kafamız zonkluyor, sakinleşmemiz lazım.

Bir tarafta kaybedecek çok şeyi olanlar; öteki tarafta kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar; daha ötedeyse Sessiz Çoğunluğun bir türlü söylemek istemediği korku ve endişeleri... Koyun can, kasap et derdinde.

“Nasıl edem, nerelere gidem şu zalımın elinden?” İçim, içimi yemekte ama “Erd hişk, ezman dur! (Yer sert/kuru, gök uzak). Dilim varmaz, kalem yazmaz! Sevincim, umudum, korkularım var ama sevinemeden de edemiyorum.

Anlatılanlar o kadar gerçek ki! Her şey, bir adım ötemde! Kimi dinliyorsam ona inanasım geliyor! Yapmayın; akl-ı selimim, vicdanım, iz’anım ve dahi cüzdanım…

İşte! “Gül devri ayş eyyamıdır, sevk u safa hengamıdır/ Aşıkların bayramıdır bu mevsim-i ferhunde dem”(Nef’î).

Aman Allah’ım! Hangi şarkıyı, hangi türküyü dinlemeliyim? “Gidin sorun şu bülbüle?”

-Ufak tefek yalanların/ Mühim değil olur carım? Sen benimsin… // -Urfaya paşa geldi … Ya da Kara Köprü narlıktır…/

-Eyvallah Şahım eyvallah..// -Ferman padişahınsa dağlar bizimdir..// -Bana ne kardan borandan/ Yolun sonu görünmüyor…

-Nemrudun kızı yandırdı bizi/ Allah'tan bulasın!// - İhtiyar olmadan ağardı saçlar…

Bizim köylüleri de dinlemeden edemem:

-Ez u bejnê berhev ketin/ Bilind firîm alçax ketim/ Lê lê bejnê lê lê bejnê…// -Kanî kanî avsar kanî/ // -Sêvê gundê me erzan in/ Warin sêvan warin sêvan!// -Bizina min bizin bu/ Şîr neda min weza bu..

-Felekê te çima wâ kir, mala me xirab kır..

Sessiz çoğunluğun gerçek dünyasında bu hislerin hepsi de var.

Her defasında birisi öne geçiyor. Heves ve hayallerim, dost ve düşman bellediklerim, akl-ı selim ve okuduğum mazi… her biri ayrı ayrı şeyler, söylüyor.

Kaybedecek çok şeyi olanlar ve Kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların bazen birbiriyle çelişen, bazen de kesişen vaatleri arasında gidip geliyor garibim halk. 

İşin garibi; vaatlerde bulunan iki cenah da Sessiz Çoğunluğun din ve değerleriyle yanaşıyor.

O kadar güzel insanlara dönüşmüşler ki… Güzellik, nimet, adalet, şefkat ve merhamet, onur ve izzet… pınarları oluk oluk…

İşin en sağlam tarafındaysa her kesimin şikâyet ettiği, her başarısızlığın sebebi saydığı kaim ve daim bir zihniyet ve yasaları var. Buna müesses nizam da diyebiliriz. İşte işin burasında şu ana kadar gelen iktidarlar topu hep taca attı; gereğini yapmadı, yapmıyor, yapamıyor.

Sağcısı, solcusu, İslami cenahı, liberali, komünisti, faşisti… her kişi, camia ve siyasi yapılanma şikayetçi ama bu lügazın cevabını kimse veremedi; bu bilmeceyi kimse çözemedi, bu İfrit ’ten kimse kıl çekemedi. Aslına bakılırsa, doğru dürüst sahipleneni de yok ama bir yerden sonra her kes sahipleniyor veya sahiplenmiş gibi gözüküyor. Neden, niye anlayamadık gitti!

“Nesin sen ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kafir”

Deccalın cilve-i siyaseti diyecem amma… Ne diyeyim Hânım hey! Seven pişman, sevmeyen pişman! Dünyası var Ahireti yok, iz’anı var imanı yok; açlık bilmez karnı tok! En güzel kavramlar onun, en güzel mekanlar onun; sizden alır, bizden alır, tükenmez hazineleri olur. Öyle bir şey ki; vadeder, vadedilenin içinde boğar. Şarab içer sarhoş olur, dolaşır berduş olur.

Tam da o an emreder: “Amaan …söylerim, yaz! Kanun olur!” İşte o gün bu gündür; yaptığımız odur! Her, uyduğumuz odur! Bir harfine dahi dokunamadığımız, dokunduğumuzda da yandığımız ucube odur!

Hakikatte bir şey yok. Hayat normal seyrinde devam ediyor. Halkın nezdinde, çarşı pazarda dil, din, ırk sorunu yok; sadece iyi gün, kötü günler var ki o da paylaşılıyor. Ne badireler atlattı bu halk; kıt kanaat geçinmesini de bilir. Ümmetin coğrafyasındaki tek mesele, asıl tehlike de bu zaten! 

Birileri kavga, gerilim istiyor ey ahali! Bir asırlık inat, bir asırlık akla ziyan… Halka benzemek istemeyen Ecnebi Zihniyet; değişmiyor, dönüştürmek istiyor…

Bu yüzden her yerde kapan, bu yüzden her yerde tuzak! Her taraf tehlike, her kes düşman!

Artık her şeyi biliriz; her hilelerini ezberlemişiz. Yüz, belki de bin tekrarla yaptıkları hile, tuzak, korsanlık, red, inkâr ve imha planlarının hafızı olmuşuz amma hafız mabette, eğitimci mektepte, işadamı işletmesinde, bürokrat makamında bu yanlışa mahkum! Her şey bilmece, her yer karanlık… Bu Bilmecenin zirvesine gönderdiğimiz Bizim Çocuk(lar) da çaresiz…

Yerli değil, milli değil; bizimle ama bizden değil; yasasından ilklerine kadar Frenk ama Garbî değil. Sizden gelir, bizde yemlenir, zanîdir, haram yer, habis değil!

Aklım başımda, ne dediğimi bilirim gülmeyin dostlar! Hasılı can değil, canan değil, dost değil düşman değil! Yedi iklim, dört mevsim dolaş; bilemezsin, çözemezsin, bulamazsın… Yok, yok… Tükendim, anla artık;

"Bende yok sabr u sükûn, sende vefadan zerre İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre." (Nâbî)

Anlarım, anlatamam; hissederim söyleyemem. Yok yok deme; yok, yoktur! Yani bu illet Ucûbe’de her şey vardır derde devadan başka! Fitne-i ahir zaman, bela-yı devran, Deccal desem uyar mı bilmem amma cilve-i Siyaset işte.

İşte Hakka ve akla inat bu siyasete; buluşturan, bileştiren; barışı vadeden; vaatlerinin ağır bedellerini de ödeyen bir cenah lazımdır ki bu da HÜDA PAR’dır. Rabbim istikamet üzere muvaffak etsin wesselam.