Girdiğimiz seçim sürecinde, her siyası parti bir ittifakta yerini aldı. Hiç biri sorun olmadı. Basın yayın kuruluşlarının görmek istemediği; muktedir güç çevrelerinde özellikle ve hassasiyetle yok-muş gibi muamele ettiği HÜDA PAR’ın sürece katılmasıyla özellikle de Cumhur İttifakında yerini almasıyla asıl kıyamet koptu.

Özellikle cumhuriyetin kuruluşundan beri halka rağmen, her defasında bir şekilde var olan, yenildiği maçları hakem kararıyla kazanan malum zihniyet ve paydaşlarının dengeleri bozuldu, bozuluyor! Tüyleri diken diken, “…kin ve nefret söylemleri ağızlarından taşmakta; kalplerinde gizlediklerini de bir görseniz!”

Hakk saklasın belasından! İlahi imtihana dönen felaketler yaşadığımız şu hazin seçim sürecinde Rabbim akıl ve ruh sağlıklarını korusun…

Peki neden? (Bila teşbih, Kur’an’daki Yusuf Hikâyesi üzerinden bakalım)

Tüm dertleri kuyuya attıkları Yusuf’un yaşamaması, hiç olmazsa haksız yere gasp ettikleri yaşam alanlarından uzaklaşması ama bir türlü olmuyor.

Cumhuriyet kurulalı beri; Hakk’a, iman, iz’an ve vicdana inat, en az kendileri kadar yaşama hakkı olan Yusuf’u; sudan bahanelerle derin kuyulara ata ata geldiler.

Şefler dönemi; tam da bu yüzden red, inkâr, sürgün, hapis, infaz, fail-i meçhul ve idamların dönemi olarak geçti. Şehirlerde katliamalar oldu. Bizzat Kurtuluş Savaşının kahramanları tarafından nice partiler kuruldu ama alayı kapatıldı; temsilcileri hayatın dışına atıldı.

Bütün bu kanunsuzluklara, devlet terörü diyebileceğimiz uygulamalara dur diyebilecek yegâne güç, İngiliz ve Fransızlardı ama onlar sadece seyretti hatta kanunsuzlukları teşvik ve tahrik etmişti. Daha dün, Mısır’da canlı yayının olduğu mahkeme salonunda, can veren meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ölümünü seyrettikleri gibi.

Batı dünyası ve Müslüman Coğrafyalardaki paralelleri için kanunsuzluk ve siyasi cinayetler birer başarıydı ve kendilerince de başarmışlardı(!)  ama her nedense Yusuf’un ölmediğine, bir şekilde himaye bulduğuna da şahit oldular! Zıvanadan çıktıkları bu gün de işte yine o gündür.

Ortada bir suç ve ciddi bir yanlış var!

Her ne kadar babası Yusuf’a: "Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır." (Yusuf-5) dese de kardeşleri, Yusuf’un rüyasından haberdar olmuş; Şeytanı dinlemiş, tuzaklarını da kurmuşlardı. Yusuf; yine yol geçmez, kervan konmaz bir kuyunun dibindeydi! Bir şekilde ölecekti…

Artık babalarının maddi ve manevi mirası, sevgisi… kendilerinin olacaktı!

Yusuf ise ölüm saçan kuyunun derinliklerinde mutlak selameti bekliyordu. Çünkü Rabbine sığınmıştı. Allah’ı seviyordu. Buna da Allah şahitti!

İnfaz edilen yine aynı: “İslam em qurbana te ne/ Can fîdayê jîna te ne//  Bê te em man nîvê rêda/ Me reş li ser te girêda/ Em Yusif in di bîrê de/ Heye karwan me derîne/…/”

HÜDA PAR; esasen Hilafetten geriye kalan nice evliya, şüheda, süleha ve değerin varisi olduğu masum mektebin mezunu olanların varisi...

Bu yapılanma; esas olarak cana kıymaz; haram yemez; hedefe varmak için siyasetin her yolunu denemez. Parti Genel Başkanı Sayın Yapıcıoğlu’nu dinliyorum: Çeşitli soruların kıskacına alınıyor; bazen köşeye sıkıştırılıyor; maksadı aşan, gelecekteki yargısız infazlara delil olabilecek söz ve beyanları ağzından almak istercesine sorular soruluyor! Rabbim şaşırtmasın; veli ve vekili olsun! Bildiklerini riyasız, tüm samimiyetiyle karşı tarafa aktarıyor.

Şahsen dinlerken; geriliyorum, tedirgin oluyorum, bazen terliyor, sararıyorum. Rabbimiz; “Bildikleriyle amel edenlere, bilmedikleri nice bilgi ve güzellikleri öğreteceğini…” vaddetmiştir! Bu kardeşlerimiz de bildikleri hasenatla amel ediyor, tüm samimiyetleriyle de halkın huzurunda, basın yayında samimi ve masumane söylemekken çekinmiyorlar! Rabbim Veli ve Vekilleri olsun! Bilmedikleri her ne varsa öğretsin! Öğretecektir de bi-inzillah!

Her kes özellikle de din ve değerlerden beslenen kardeşlerim de bilsin!

Bu kadrolar mazlumdur; tabi ki cesur ve onurludur; zillete boyun eğmez, dik durur ama diklenmezler! Milli Şef’in Okları’na karşı dün Demokrat Pati’yi gördüler; Mücahid Erbakan’ın Milli Nizam’ı bunlardan çok nasiplendi. Saideyn’in varisi olarak genel anlamda siyasetin dışında kaldı ama din ve değerleri sahiplenen her kesime hizmet etti, sahip çıktı. Onlar için ücra dağ köylerine, korkuların üstüne üstüne gitti!

28 Şubatların sillesini en acımasız şekilde yedi; cami yolunda derdest edilip faili meçhullerle infaz edildi, müebbetler yedi… ama yılmadı, yıkılmadı; Zindan gülistandır..” dedi. Sabırla, namazla bu günleri bekledi. Hep fedakârlık etti, karşılıksız sevdi durdu. Kardeşlerim bir gün beni görür, duyar, anlar dedi… Hep hüsn-i zanda bulundu!

İşte bu gün de haklı olarak kardeşlerinin huzurunda! Kardeşlerinden dua bekler, selam bekler… “Mü’minler ancak kardeştir..!” Dert bizim, dava bizim!

İstedikleri şey kolay: Fitnenin, fasık haberin kol gezdiği bir zaman ve zeminden geçiyoruz. Hepimiz; Paralel İstihbaratların gündem ve kimlik oluşturduğu, sabıkaları bozduğu, zor ve karanlık dönemleri, Ermanların pençelerini aşarak gelmiş kardeşleriz.

Başkalarını da dinleyelim amma nolur, birbirimizi de görelim gayrı. Yüzleşelim.. Fasık haberden değil, birbirimizden dinleyelim! Zulme alet olmadan; Gayretullah’a dokunmadan wesselam!