Zorbalık; yaş, güç, imkân ve kabiliyet bakımından üstün olan “kişi, kurum veya devletlerin” bir başkasına eziyet etmesi, hukukunu çiğnemesidir. Hırpalama, eziyet etme, değişik rahatsızlıklar verme de zorbalığın çeşitleridir.
Mahalli anlamda bir ferdin diğer bir ferde eziyet etmesi olan zorbalık, devlet ve kurumlar tarafından da hedefe varmanın bir aracı, bir metodu olmuştur.
Tanımdan da anlaşıldığı gibi zorbalığın yasal hiçbir dayanağı yoktur. Dünyada geçerli olan hiçbir din, inanç veya fikir zorbalığı benimsememiştir. Bu yüzdendir ki bizatihi zorbalığı yapan hiçbir kişi, legal veya illegal yapı veya bir devlet zorbalığı üstlenmemiş, bu sıfatla anılmak istememiştir. Şu da bir gerçek ki “insan insana zulmetmiştir… İllegaliteyi geçtim legal kurumlar terörist faaliyetlere dâhil olmuş, başta küresel güçler olmak üzere birçok devlet bizatihi devlet eliyle zorbalık yapmış, başka devletlere orantısız güç uygulamış, devlet terörünün baş aktörü olmuştur.
Zorbalığın kaynağı, insan aklıdır. Tam da bu yüzdendir ki Alemlerin Rabbi, bu aklı verdiği insanı vahiy ve peygamberleri aracılığıyla sürekli “tövbeye, paylaşıma, adalet merkezli ortak akla..” çağırmıştır.
İnsanoğlu, sürekli az bilgiden çok bilgiye doğru bir yol aldı. Bilgi kullanıldıkça çoğaldı, çoğaldıkça eski ezberler bozuldu hatta bilimin birçok alanındaki kadim doğruların(!?) tanımı değişti. Mesela: Dünya, Ay’ın etrafında gezerken Ay, Dünyanın uydusu oldu. Dünyamız, kâinatın merkeziyken kâinattaki Samanyolunun içinde mütevazı bir yeri olan Güneşin bir gezegeni oldu. Deryalar bir boşluğun şelalesine dökülür bilinirken, küresel dünyanın bir cüzü oldu. Dünyamız; Herkül’un sırtından balığın, kaplumbağanın sırtından nihayet öküzün sırtına kadar geldi…
Öküzün sırtına gelen dünyayı da çözdük ama garibim öküz yine kurtulamadı! Kurtlar(!) dadandı sürüye! Biliriz, kurda da kalmaz ama bu kez de eşeğimiz(!) gitti! Derken bilimin zirve yaptığı şu Acîb Asırda, Kadim Cahiliye, daha profesyonel, daha acımasız bir şekilde insanlığın ortak malı olan zenginliklere, zorunlu geçiş yeri olan yolların kavşağına kondu.
Dünyayı sırtında taşıyan Cahiliyenin Herkül’ü, sömürgeci kapitalizmin şahsında yeniden ama daha zorba, daha cani, daha doyumsuz bir ruh haliyle dirildi!
Zorbalık; kişi ve kurumların eliyle olduğunda da can yakıcıdır elbet ama devletlerin eliyle olursa milletlerin, devletlerin hatta dünyanın dengesini sarsar. İşte şu an yaşadığımız zaman ve zemin tam da budur!
Bu gün fertlerin canı yanıyor! Ferdin canını cüzdanı yakıyor, kendisinden güçlü olan birilerinin eliyle hesapları yanıyor, sanal zorbaların elinden kurtaramadığı evladının canı tanımsız ve dumansız bir şekilde yanarken yine kendi canı yanıyor. Milyonların içinde dağ başı sessizliğini, yapayalnızlığı yaşayan milyonlarca ferdin yalnızlıktan ruhu yanıyor. İnsanlığın ortak malı olan bilimin tekerine çomağını sokan modernizm, sanal zincirlerle bağladığı milyonlarca köleye sahip. Topluma şiddet, aileye şiddet ve tüm değerlere şiddet var! Öyle bir şiddet ki zorbalığa dönmüş! Öyle bir zorba ki en masumu zorba diye lanse edecek imkân ve kabiliyete sahip. Hani evini yıkmaya gelen Siyonist buldozere taş atan Filistinli kardeşimiz terörist diye Garbın haber kaynaklarına çıkarılıyor ya! O suçla cezalandırılıyor ya! Bu çağdaş zorbanın, işte ondan daha talihsiz mahkûmları var!
Bugün makul kurum ve kuruluşların canı da yanıyor! Dünyaya adalet ve barış için çalışması gereken BM, şu ana kadar hiçbir küresel güce yaptırım uygulatamadı, güçsüz devletlere ceza kesti. Adalet Divanı, küresel terör uygulayan devletlere, canlılara, tabiata zorbalık yapanlara bir ceza uygulayamadı. Emperyalist zorbalığın hizmetinde olan kurum ve kuruluşlar Asya’da, Afrika’daki zenginliklerin gasp edilmesine aracılık yaptı, yapıyor.. Bu mazlumları, aslına döndürmek, zenginlikleriyle buluşturmak isteyen İslami STK’ların çabaları birçok yaraya derman olurken asıl dram devam ediyor. Siyonist Sermaye ile uzlaşan Kapitalizm, buralardaki mazlumların bilinç ve ruhlarını da kelepçelemiş. Anadolu halkının dahi yeni yeni anladığı seküler zorbalık, tezgâh, komplo ve dayatmaların o diyarlarda anlaşılması daha çok zaman alacağa benziyor.
Bu açıdan Selahaddin’in Diyarı’ndan mazlumların tevhidi adına yükselen İttihadul Ulema’nın yıllık çağrı, çalışma ve buluşmalarını çok ama çok önemsememiz lazım. Bu İttihad’ın; özelde Ümmet, genelde de dünya halkları adına tahmin bile edemeyeceğimiz nice hayır ve bereketlere, inkılaplara vesile olacağına inanmalıyız. Tam da bu yüzden gururluyuz, heyecanlıyız, kutlu şafakların muntazırıyız bi-iznillah! Bu yüzden deriz:
“Hun xêr hatin Melâyên me/ Saxî’j we re belâ yê me!/ Dû Se’îdeyn daxwaz ev e: / “İnnellahe..” du’a yê me!” (Seydalarım hoş geldiniz/ Sıhhat size, sıkıntı bize!/ Saideyn’den sonra isteğimiz bu:/ Muhakkak ki Allah.. (bizimledir ayeti) duamızdır.)
Bu gün en büyük zorbalık şüphesiz ki devletlerden geliyor.
Yeryüzünde işgal var, katliamlar var, insan aklının isyanıyla üretilen kitle imha silahları, dünyadaki yaşamı toptan yok edecek nükleer silahlar var. Dün gibi zihinlerde olan Dünya Savaşları ve yıkımları da var ama bütün bunlardan ders almamış bir insan aklı da var. Daha da kötüsü ve korkuncu, asla insaf, merhamet ve adaletine güvenemeyeceğimiz ama maalesef dünyaya hakim olmuş bu şeytani akıl da var!
Peygamber(as)’a “Öyle bir günün azabından sakının ki, o gün geldiğinde sadece zalim olanlarınıza dokunmakla kalmaz” ayetinin esrarı sorulur da “Evet, o günün azabı sizi de bulur” der. “Neden?” diyenlere de; “Siz de zulme seyirci kaldığınız için” der.
Rabbimiz bizleri ne zulmeden ne de zulme uğrayanlardan etmesin! Unutmayalım: Zulmü seyredenler de helak olmuş wesselam!