Recep, Şaban ve Ramazan’la taçlanan eğitim kurumunun adına Üç Aylar Mektebi denir. Çünkü Rabbimiz, “Ademi, mahlukatın şereflisi” olarak yaratmış. Bu “Adem”in insafına bırakamadığı bir güzel dünya da yaratmış.
Bu düzenin devamı için ara ara özel vasıtalarıyla yaşamımıza müdahale etmiş. Şerefin zirvesini veya çukurunu tercih edecekleri belirlemek için de zorunlu veya isteğe bağlı şartlar koymuş.
Peygamberler, vahiy; musibetler, bir zalimin bir diğer zalimle defedilmesi ve daha bilemediğimiz nice vasıtalar, özel vasıtalardır.
Zorunlu şartlar; bir Müslüman veya sadece bir normal insan olmak için yapmamamız gereken olmazsa olmazlarımızdır.
İsteğe bağlı şartlar ise; yapmadığımızda cezası olmayan, yaptığımızda ise Allah katındaki derecemizi yükselten söz ve fiillerdir ki ayrıcalıklı kimlik ve kişilik de bunlarla oluşur.
İşte kıyamete kadar “insan, hayat ve eğitim” denen sacayağı bu çerçevede döner dolanır. Medeniyet ve cehalet.. diyebileceğimiz hayatımızın tezatları da bu çerçevede oluşur.
Allah’a inanmak, beş vakit namaz, oruç, zekât… bunlar zaten Müslüman olmanın zorunlu şartlarıdır. Birini düşmekten kurtarmak, kavga edenleri ayırmak, yalan konuşmamak, kul hakkı yememek, ortamı kirletmemek, okumak, düşünmek. Bunlar da zaten insan olmanın, hayvandan ayrılmanın zorunlu şartlarıdır.
Bunlarla şerefin zirvesine varılmaz, üstün insan olunmaz; sadece çukurun dibine düşmekten kurtuluruz o kadar.
Dünyamızı mamur, ahiretimizi imar etmek için maddi ve manevi mimarlarımızın yetiştirmesi şart. Bunların yetişmesi için de Mana Mekteplerimizin oluşması şart. Mana mektepleriyse amel ve ibadetlerde RUHSAT yerine AZİMETİ uygulamakla olur.
Ruhsat; yukarda belirttiğimiz zaruri olan gerekleri yapmaktır ki bunlar ancak bizi hayvani yaşayıştan kurtaran amellerdir.
Azimet ise yine yukarıda belirttiğimiz iş ve işlemlerin perde arkasını idrak etmektir.
Buna göre, yukarıda saydıklarımızı bir başka açıdan tekrar edelim:
-Allaha inanmak: Allah’ın sevgili kulu olmak için neler yapmamız gerektiğini bilmek; Allah için sevmek ve buğz etmektir ama aslında buğz denen şeye zaman bulmamaktır. Bu da bizi öldürmeye gelenin bizde dirilmesi demektir.
-Namaz kılmak: rükuda, dünyadan çıkmak; secdede de kâinatı keşfetmek yani miraca(!) çıktığını hissetmektir.
-Oruç: Kör nefsin tüm cilvelerine gem vurmak, Meryem gibi tüm mekanizmayı susturmak, susması mukadder olanları bir şekilde konuşturabilmektir. Meryem’in masumiyeti için konuşan bebek gibi..
Zekât: zaten senin olmayanın, küçük bir kısmını asıl sahibine iade etmektir. Bunun büyük bir başarı olmadığın, ebedi ve daha büyük kıymetler kazanmanın anahtarı olduğunu bilmektir.
-Yalan konuşmamak, zaten mü’min hatta insan olabilmenin vasıflarındandır. İrfan Mektebinin Talebesi için bu yetmez. Bunların ortadan kalkması için üzerimize düşeni yapmaktır hüner.
Bunun gibi kul hakkı yememek de aynıdır. Mesele hakkı yenilen kulların haklarının iadesi için, emanetin sahibini bulması için yapmamız gerekeni bilmek ve öyle yapmaktır…
Bütün bunların, bir çoğumuzun imkân ve kabiliyetini aştığını biliyorum elbet. Bu akl u fikr ile de bu yüksek kaliteli amellere ermemizin zor belki de imkânsız olduğunu da biliyorum.
Yukarıda dediklerimizi, milyonların yapması zaten zor; bunları bir elit mana mimarları yapabilir. Kurtuluşumuzun reçetesi de bu mimarların varlığıyla olur. Çünkü maddi alandaki mimarlarımızın yetişmesi de ancak mana mimarlarımızın o mümbit zeminlerinde olabilir. Selahaddin ve Fatihleri böyle zeminler yetiştirdi.
Kurtuluşumuz; ABD, Rus veya Siyonist Sermayeyi yenmekten ziyade; bunların kulu ve kölesi, şövalyesi, vesayet yönetimleri olabilecek kişi ve kadroları yetiştirecek zihniyet ve zeminleri yok etmektedir. Birçok Müslüman ülkedeki Kurtuluş savaşının akıbeti, zafere rağmen tersine everilmedi mi? Müslüman halklar, gavurdan çok, gavurun kulu olmuş kendi evlatlarından çekmedi mi? Halen çektiğimiz, bu değil mi?
İslam Ümmetinin mevcut durumu; Müslüman olmanın zorunlu şatlarına uymaya çalışan hatta bu şartlara uymakta bile ciddi sorunu olan milyonların oluşturduğu durumdur. Allah’a inanıyoruz ama namaz, oruç, ..zekatta bocalıyor belki de sınıfta kalıyor, sınıfta kalıyoruz. Çünkü; açlık sınırında yaşayan milyonlar, imkânı olanların; zekât müessesesini çalıştırmadığının kanıtı. Diğer cephelerde de durum aynıdır.
Bugün, azimeti unutmuş, ruhsatı uygulamaktan bile aciz bir Müslüman millet var ortada. Küresel güçleri suçlamak ise işin en kolayı.. Eksiklikleri saymak de kolay ama asıl soru ve sorun, hal buyken ne yapmalıyız?
Bizi bu gaflet ve hengameden kurtaracak ilim ve irfanı öğretecek mektebimiz olduğu halde keşfedememişiz.
Vardır elbet…
Allah’a iman bir mekteptir. Hac, zekât, namaz, ahirete iman ve bunlardan beslenen diriliş ve direniş gücümüz; tamir ve ıslah etme kültürü de birer mekteptir elbet!
Yukarda dediklerimizin neredeyse tümünü içinde barındıran; mübarek gün ve geceleriyle bizleri donatan sürece, bu yüzden Üç Aylar Mektebi diyoruz.
Düşünebiliyor muyuz bu ayların verebileceği maddi ve manevi kazanımları?
Öyle şeyler kazandırır ki; şeytan kıyımızda bile dolaşamaz. Bu ayı hakiki idrak eden, nefsin bin bir cilvesini aşar, ötelerin ötesine varır.
Peki bu mektepten nasıl mezun olunur?
Ramazan’a hazırlık sayılacak en önemli işlerden biri, Recep ve Şabana özel anlamlar yüklemektir.
Bu ayların anlam ve önemini başta hanemize sonra sair çevremizde yaymaktır. Ramazan’dan önceki iki ayı, hazırlık ayı olarak yaşarsak, ramazanda, derinlerimize sinmiş tüm şeytan ve dostlarını bağlar, zincirler hatta diyarımızdan kovarız.
Bu yüzden Resulullah (as); ‘Ya Rabbi, bize Recep ve Ramazan’ı bereketli kıl, bizi Ramazan’a kavuştur” demiştir.
Bu Üç Aylar Mektebinin hiçbir gününü hafife alamayız. Gününde belki de dakikalarında bile tahmin edemeyeceğimiz hayır ve bereketlerin olduğunu Efendimiz(sav); “Allah’ın rahmetini bazen rüzgar gibi estirdiği anlar vardır. Bu rahmete erenler, asla ŞAKİ olmaz” demektedir.
Rabbimiz, bizi o hayır ve berekete eren o felsefeyi kavrayanlardan eylesin! İlahi âmin. Wesselam.
HİSSE:
1-ABDx 8,500 askerini Avrupa’nın değişik ülkelerine sevk etmeye hazırlanıyor. Haçlı dünyası, İkinci Dünya Savaşı’nın zaman ve zeminini yaşıyor.
Dünyanın azgın azınlığı yine dünyayı paylaşamıyor.
Rabbim, dünya mazlumlarını, özellikle de Ümmeti muhafaza etsin.
3- Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 81 ilin müftülüğüne, ‘Cuma Geceleri Ailece Camide Buluşuyoruz’ projesi düzenlemiş. İmamlara, ilahiyatçılara da bunun anlam ve önemi için konuşun demiş.
Seydaye Mele Elî.. Allah yardımcın olsun!
Allah yardımcısı olsun ama 03 depremleriyle kapısına dayanıp TEM’e almazlar inşallah!
Alınmıştık da…