Bu gün, onların adına konuşup yazdığımızı sandığımız en alttakileri yazmam lazım.

Peşinen söyleyeyim; alayının derdi; sağ salim, kazasız belasız bu ayı da kurtarabilmektir. Ayı kurtarmanın çap ve markası elbette değişiktir; ama sonuçta genel hesap bu! Dar bir alana sıkışmış özel; ama ciddi bir mesele. Biraz duygusal, biraz mahrem; ama sınırlarını zorlayan hatta yer yer aşıp bulaşan derin bir yara.

Bizde buna, derd-i maişet; hükümette, ekonomik sorun; en alttakilerde, geçim derdi derler. Mîrêm; “Bu derde ne derler sizde?”

Artık her tarafta en çok konuşulan budur. Gittikçe ağırlaşan, baş ağrısı yapan, gözleri karartan budur. Beka meselesi diye halkın gündemine dayatılan onlarca ulusal ve bölgesel meselelerini alaşağı edebilecek çıkmaz da budur.

Bu öyle bir mesele ki; akl-ı selimi yok eder, fitneye kapı açar, içerde düşman türetir. Fakirliğe meydan okumuş Şah-ı Merdan Hz Ali(ra), tam da bu yüzden;  “Fakirlik kapıdan girerse, iman bacadan çıkar” demiş.

Ülkede ciddi ekonomik sorunların olduğu bir vakıa. Dumansız bir ateş, sessiz çoğunluğun eteklerini yakıyor, dengesini bozuyor ama şükür ki henüz yıkılmadı ayaktadır. Yorgun Orta direğin etrafında henüz yıkılmamış, dengesini bulmaya çalışan milyonlar var. Bunların çevresinde ağıt yakarak taziyeye hazırlanmış fırsatçı keskin nişancılar kol geziyor. İslam Coğrafyasını fitneye veren, milyonların canına kıyan bu üst akılların konuşlandırdığı keskin nişancılar, ilk kurşun için saniyelik fırsat kolluyor.

Rabbim, fırsat vermesin; tuzaklarını başlarına geçirsin inşallah!

Müslüman, elbette uyanık olur; dua eder; ama yetmez! Hükümetin, etkili ve yetkililerin de ele avuca gelir çözümler üretmeleri lazım. Yukarılarda durup en aşağılara nutuk ve nasihat etmek; can çekişen değerlerin cılız gölgelerine sığınmakla olmuyor. “Emrolunduğun gibi DOSDOĞRU olacaksın!”

Selçuklunun, Osmanlının hatta hadsizlik edip Bedir Ashabının pak değerlerini, Kemalistlerin dahi terk ettiği “Kemalizmin bakası” için heba etmekle zaten olmaz! Yapmayın… İnanın komik oluyor! Kendin bile inanmadığın bir sahte aşka; kelleni almak için bekleyen keskin nişancıları nasıl inandıracaksın ki?

Ayıptır, yazıktır, günahtır… Kendine gelemiyorsan bari bize gel! Daha dün, yedi düvele karşı, yedi cephede beraber çatışmıştık! Doğruyu, yanlışı beraber yapmıştık… Yine gel;

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:/ Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:

 Hal çaresini düşünüp paylaşalım ama artık kardeşçe!

Köydeki çiftçi ne düşünüyor? Davarı güden gavan, koyunları güden şivan neyi konuşuyor? Asgari ücretli nasıl… Piyasadaki ara elemanın, çırakların diyecekleri var!

Evime tamir için gelen çırak, milyonların tercümanıydı. İşte dediklerinin özeti:

“Hocam; köydeki amcam inekleri satıyor. Yem, saman pahalılaştı.. kurtarmıyor. Babam kirayı ödemekte zorlandığı için okulu bıraktım, ona katkı için çalışıyorum.

Tabi ki çalışacaksın diyorum. Çalışacağım da iş yok, varsa da ücret çok düşük diyor.

Sabırlı olacağız, dua edeceğiz, diyorum.

Sabır, dua da bir yere kadar hocam! Allah’la aramıza girmesinler. Ona kurban olim; ama  artık böyle gidemez. Bir yerde patlak verir. Valla ben söyleyeyim; bu millet, böyle giderse birbirine girer. İki ay, üç, dört ay, bilemedin beş ay sonra bu millet birbirine girer. Çok kötü şeyler olacak; kimse de önünü alamaz diyor.

Ne yapmalı diyorum.

Yok gaz bulik, yok petrol…; asgari ücrete, maaşa zam... Bahan ne? Yok efendim Suriye, Libya, Akdeniz, Karadeniz… Artık kimseye inanmim. Herkes bizimle alay ediyor. Anlisin hocam; şehitleri bile alet ediyorlar…  Hepimiz aç mıyız? Sedece birkaç kişi memnun; onlarla da bir olmi ama gerçek çok başka. Geçen yıl neydi, bu yıl fiyatlar ne oli bilir misin? Bir torba un olmuş 245 lira… Yumurta, zeytin, yağdan haberin var mı? Tabi.. maaşlısın…! Vallahi bir patlak olacak! Ben sen değil, baştakiler bir çare bulacak! İnanmıyorum dediklerine... Kafamızı karıştıriler; birbirimize saliler. Ha! Bakarsın birbirimize de girmişiz ama bunun da kimseye bir faydası olmi. Allah’tan korksunlar, dürüst olsunlar, sesimizi duysunlar... Duymazlarsa, beş ay sonra yaşarsak görüşürüz. Sen o zaman bak..” diyor.

Ne bulursak çalışacağız; dua ve sabır diyorum. Masum yüzlüm, kafa sallayarak acı acı gülümsüyor... Anlatılanlardan DERS alınmazsa, bir adım sonrasını da Akif’ten dinleyelim:

Bir de İstanbul'a geldim ki: bütün çarşı, pazar

Naradan çalkanıyor, öyle ya... Hürriyet var!/../

Sanki zincirdekiler hep boşanır zincirden,

Yıkıvermiş de tımarhaneyi çıkmış birden!

Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli,

En ağır başlısının bir zili eksik, belli!

Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük.

Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük!/…/

Dalkavuk devri değil, eski kasaid yerine

Üdebanız ana-avrat sövüyor birbirine./…/

İt yetiştirmek için toprağı gayet münbit

Bularak fuhş ekiyor salma gezen bir sürü it 

HİSSE:

1-Memnun: Afganistan’da insanlar açlıktan ölüyor; sağa sola, uçakların tekerlerine kaçışıyor. ABD keşke gitmeseydi..

Mecnun: Yani ABD, 20 yıl boyunca talan ve katliam yapan ABD’nin yenilmesine üzülüyorsun demek. Uçağın tekerlerine kaçacak kadar korkanlara gelince: Bunlar ya casus, ya halkını katleden suçlular olmalı  ya da tahtasız.. 

2-İşgalin iyisi olmaz!

Memnun: Ben İngilizleri takdir ediyorum: Adamlar işgal ettikleri ülkelerde, iyi kötü bir düzen, hükümet oluştururlar. Amerika girdiği yerde; devlet, asayiş… bırakmıyor. Anlaşılan; klan, aşiret, terör örgütleriyle yönetilen kontrolsüz alanlar istiyor ama ayıptır.

Mecnun: Sana da hem ayıp, hem yazık hatta yuh olsun! İngiliz Muhipler Cemiyetinin elemanı gibi konuşuyorsun lo! İşgalin iyisi mi olur?

ABD, masumların canını almış; İngilizler de kimlik, kişilik ve haysiyetlerini almış! Xweli’l sere te be lawo! Sonuçta ikisi de zenginlikleri çalıyor ya!