ABD’nin şahsında Batı dünyası gerilerken Şark şahlanıyor ama bize ne?

Bunu görmek için dünyadaki “sosyal, siyasal, askeri ve ekonomik” alanlardaki gelişmelere bakmak yeterlidir.

Merhum Ali Şeriatî; kapitalist ve komünist sistemlerin, son dünya savaşlarından sonra çöktüğünü söylüyor. Çöküşün sebebini de bu sistemlerin; insanlık, inanç ve medeniyet alanlarında kayda değer bir tez üretmemelerine, sadece, silah ve teknolojik üstünlüğe dayalı bir hâkimiyet kurmalarına bağlıyor ki doğrudur.

1945’ten günümüze kadarki savaşlarda, kaybeden her devlet haklı olmasa da kazananların tümü haksız ve sömürgeciydi. Haklılıklarının yegâne sebebi, sahip oldukları teknolojik üstünlük ve ordularıydı. Buna bağlı üstünlüğün de bir sınırı vardı.

Emperyalizm; tüm üstünlüğüne rağmen; insanlığa vadettiği refah ve istikrarı sağlayamadı. İnanç ve değerler alanına bir katkısı olmadığı gibi bu alanları, imha edilecek hedefler olarak gördü. İnancı ve bundan beslenen değerleri, kıt kaynakların ötesine geçemeyen laikliğe dövdürdü. Medeniyet alanını ise son yüzyılda dayattığı çıplaklık, heykel ve beton yığınlarıyla izah etmeye çalıştı. Böylece; milyonların içinde yaşayan yalnız insanlar türetti. Derken, beton yığınlarına boğduğu şehirlere sıkışan ruhsuz insanlar üretti.

İşte bu ruhsuz insanın kullandığı güç; tükenmez sanıldığı içindir ki hor ve bonkörce kullanıldı. Maziyi tekrar ettiler. Bu Modern Şirk’in sahte ilahları; Moğollar gibi “Geldiler, yaktılar, yıktılar..” ama Moğollar gibi “gitmediler!”

Allah’ı hasım seçtiler ve bu mimsiz medeniyet, nihayet Allah’ından buldu.

Bu üstün güç; Vietnam’da, ABD’nin şahsında ilk sillesini yedi. İran’daki İslam Devrimini engelleyemedi. Üç Küresel gücün, -Uyuyan Aslan Asya’yı sömürmek için- üs yapmaya çalıştığı Afganistan da kapitalist emperyalizme bir türlü söylenemeyen son sözü söyledi: “Hesapların üstünde bir hesap; tuzakların üstünde bir tuzak vardır!”

Dünyanın yeniden şekillendiği belli. Hem bu dünya; sömürgecilerin olmayan insafına bırakılacak kadar önemsiz ve sahipsiz de değildi. Allah’ın da bir hesabı vardır. Bu hesap; haddi aşanlara ceza keser, onları terbiye belki de helak eder. Zalimi cezalandırır ama zulme seyirci kalan, teslimiyetçi mazlumları, Müslümanları da yakacak bir ateş de gönderir. Tıpkı günümüzde yanan İslam diyarı gibi.

İşte gerileyen Batı dünyasının yerini, bunca yıl sürünen İslam dünyası değil, Çin dolduruyor. ABD; Vahyin topraklarındaki işbirlikçilerinden, kazanımlarından bir endişesi olmadığı için Çin’e yöneliyor.

Şurası açık; ABD/AB’nin çöküşünü sezen Çin; Afrika, Avrupa hatta Amerika kıtasına kadar menfaatlerini koruyacak projeler geliştiriyor. Buralara hükmeden ticaret yolları projelerini hayata geçirmeye çalışıyor.  

ABD ve Avrupa, Çin ve Rusya, belli ki çöken mazideki hesaplarının yerine, yeni emperyalist hesapları sahaya sürüyorken İslam dünyası, bu gidişle yeni bir fetret döneminin kapılarını aralıyor.

Türkiye; Mısır ve Hicaz Beylikleriyle arayı düzeltmeye çalışıyor. İran ve belki de Suriye’yle savaşı konuşuyor. Yunanistan ise Batılıların gördüğü lüzum üzere, ummadığımız bir anda savaş ve krizlerin kaskosu. İşgalci israil ise; her Müslüman ülkenin özellikle de Türkiye, Mısır, Suud hatta İran’ın; sırtında taşımak zorunda olduğu bir ur, bir çıban, bir deli gömleğidir.

Azeriler adına Karabağ’ı kurtardık ama tüm başarılar işgalci israil’in tanımsız ama eşsiz desteklerine bağlandı.

İşgalci israil ve Yahudi, Siyonist Sermaye bayram etsin; Vahyin topraklarında balayına çıksın… Ümmetin içinden gafil ve caniler çıkartsın; küstürsün, gersin, çekiştirsin ve nihayet savaştırsın!

Yazıklar olsun Siyonist’e uyana! Yuh olsun bu meluna inanana!

Bu kafayla da çöken Batı’nın boşluğunu dolduracağız, inleyen ümmete umut olacağız öyle mi?

Dâhildeki her yerli hareketi; terör ve terörist ilan eden bir Ümmet var bu gün. Dost ve düşmanını kendisi seçemeyecek; savaş ve barış zamanını belirleyemeyecek halkı Müslüman devletler sahada!

Ne zaman, ne ile kime karşı nasıl mücadele edeceğini karıştıran İslami camialar çoğunlukta.

Israrla ve inatla, dengemizi sarsan, bizi bunaltan SORUNLARIMIZIN çözümünü; Rus, ABD, AB’nin şehirlerindeki tuzaklanmış masalarında arıyoruz? Kardeşi ve kardeşliği neden yok hükmünde sayıyoruz? Mesela bin yıldır “kardeşlik, vefa ve karşılıksız sevdanın adresi olmuş bir Kürt ve Kürdistan” sorununu; Emperyalist istihbaratlarla konuşarak çözeceğimize nasıl inanabiliyoruz?

“Derman arardım derdime/  Derdim bana derman imiş!” Biz, bize yeteriz. Aslında sevilecek bir derdimiz de vardır.

Bırakalım, Büyük Şeytan’a haddini bildiren Taliban’ın aklı başına gelsin! Dua edelim ki Bahar’ı Kış’a dönmüş ümmet, ikinci baharına erişsin! Kardeşlik, merhamet, tevhid ve affı konuşalım ki; Gayretullah’a dokunmasın, Allah’ın azabı bizi tekrar tekrar yakmasın; üzerimize rahmet, hayır ve bereket yağsın!

Emperyalist dünya; tökezliyor ama İslam’ın adaletiyle, red ve inkar etmeden; Balkanlara, Şark’a, Afrika’ya hatta o Emperyalist diyarlara yürüyecek bir Tarık bin Ziyad, bir Selahaddin, bir Fatih lazım wesselam.

HİSSE:

1-Yasinlerin linç edildiği 6-8 Ekim katliamında; hala adalet aranıyor.

O gün, kolluk kuvvetleri neden olaya müdahale etmedi? Azmettirenler belliyken neden gereği hala yapılmadı?

6-8 Ekim Şehitlerini rahmet ve minnetle anıyorum. Akl-ı selim cenahına dert, yetkililere de ders olsun.

Hem unutulmasın ki; bu masumların dosyası adalet raflarında kanadıkça; Saideyn’den beri kanayan Şarkın Yüreği; bir başka kanayacak, diller ise hiç susmayacak! Daha derin, daha içten ötelenen Hakikati inadına konuşacaktır!