Avrupa; mazideki tüm sefalet, terör ve tefrikasına rağmen kendi dışındaki milletleri, eğitilmeye muhtaç milletler olarak görüyor. Bu eğitim için gasp, işgal ve halkların self determination (öz yönetim) hakkını engellemeyi kendisine ait bir hak olarak görüyor.

Amerika kıtasındaki yerli katliamı bu yüzdendi; Asya ve Afrika’nın köleleştirilmesi, Hiroşima ve Halepçe’de yaptıkları, yaptırdıkları katliamlar da bu yüzdendi.

Bu egoizm; Avrupa’nın zihnine kazınmış bir kültürdür. Emperyalist devletler, devlet dışı yapılanmalar hatta bilimsel çevreler de buna inanmış, bu yönde tezler, projeler ve yasalar hazırlamışlardır.  

Buna, Batının siyasi geleneği de diyebiliriz ama bu geleneğin oluşmasında; vahyin kazanımlarından nemalandığı halde vahye rağmen işler yapan ümmetlerin, özellikle de Müslüman Ümmetin de payı büyüktür.

Önce eve dadanmış hırsızın yani Batının ilkeleştirdiği bilinçaltındaki algısına bakalım.

J.M.Blautun Sömürgeciliğin Dünya Modeli kitabını, heyecan ve hayretle okuyorum. Batının cehaletini haykıran, Şarkın gasp edilen halklarını teslim eden Blautun kitabını ilgililere özellikle de tavsiye ediyorum.

Kitapta da belirtildiği gibi Batının, ötekiler hakkındaki algısı insan aklına ziyan, dehşetler uyandırıyor.

Avrupa aydınlanmacılığının inandığı bir Avrupa Mucizesi vardır ki; buna göre Batının Beyaz insanı zaten doğuştan müstesna özelliklere sahiptir. Avrupa’nın coğrafyası da zaten yağmur sularına doymuş, verimli ve insanın üretkenliğini artıran mümbit topraklardır.

Avrupa mucizesi, “Boşluk Efsanesi” denen bir gayeye de inanır. Buna göre;

Avrupa her açıdan ileridir, Batı insanının, sistem ve düşünce yapısının; boşluktaki dünya halklarına verebileceği çok maddi ve manevi değerleri, kazanımları vardır. Aydınlanmaya ait bu değerlerin, başka milletlere de taşınması lazımdır. Diğer milletlerin medeni dünyanın(!?) kazanımlarıyla tanışmaları bir zarurettir. Barbarların aydınlanması, medeni insanlar seviyesine gelmeleri için gerekirse işgal ve savaş da bir ihtiyaçtır.

M.Weber’in şekillendirdiği, Jones, Hall, Michael Man’ın tefsir ettiği Batı; kendince üstün psikolojik özelliklerinin olduğuna inanır. Buna göre;

“Batı; “akılcıdır, yaratıcıdır, yenilikçidir, ilerlemecidir. Bu yönüyle; üstün zihin ve beden ikiliği demek olan Kartezyen Kant’çıdır. Buna göre; Batı üstünlüğü, ırk ve coğrafyasından da gelmektedir.

Öteki dünya, özellikle de Asya ve Afrika, kommensalisttir. Malum, kommensalizm, hayvanların içgüdüleriyle birbirlerine verdikeleri mütevazı fayda ve beslenme şeklidir. Kuşların, fildeki keneleri yemesi gibi..

Afrika özellikle de Asya’nın değerleri ve tutumları… aydınlanmaya manidir. İnsanları; tembeldir, tüketimi sever, hareketsiz, uyuşturucu bağımlısıdır; eczacılık kültürü ilkeldir.

Şark insanı; içe dönük, köleliğe teşne, mantıksız savaşlarla boğuşur. Yazılı hukukları ve siyasal sınırları yoktur.

İslam’la beraber bir yaratıcılık ve aydınlanma olmuşsa da bunun kaynağı da Roma/Bizans’tır. Gladyatör vahşetlerini, insan parçalayan aslanları seyreden, hastalıkların kırdığı Batının sefaleti görmezden gelinmiş..

Webercilere göre; Doğu Felsefesinde yağma ve kanunsuzluk var. Hükümdarlar; despot, yoz, ayyaş zamparalardır…”

Bu yönüyle, Amerika kıtasının keşfi ve işgali; Batı değerlerinin, o ilkellere taşınması için bir gereklilikti. Kolomb’un yaptığı katliamlar, terör değil, bir hizmetti(!?). Bunu dayatan aynı Batı, 1492 öncesi Batının sefalet, hastalık ve iç kargaşalarını, selamete erdiren, medeniyetle buluşturan İslami Fetihleri, barbarlık diye yorumlaması manidardır.

Tarih ve halihazırdaki Batı Emperyalizmi; Webercilerin söylediklerini genel anlamda ve ana hatlarıyla yalanlamaktadır.

Teknoloji ve bilimsel gelişmelerde; 1650’lere kadar Doğu’nun üstünlüğü bir vakıadır. 1492’de Amerika’nın keşfiyle, bilimsel bir atılım değil, denizaşırı kıtaların kıt kaynakları, zenginlikleri gasp edilerek bir yaşam kalitesi elde edilmiştir. Benzer bir yaşam kalitesi ve sefahatini, korsanlarda da bulmak mümkündür.

Batıya giden teknoloji ve bilimin kaynağı; Emevilerden itibaren Abbasi ve Osmanlıyla başlayan Batı ileri harekâtıyla olmuştur. Yani Batı aydınlanmacılığının kaynağı, Avrupa’nın Güneyi ve Doğusundan gelmiştir wesselam.

 

HİSSE:

1-Suriyelilerin geri gönderilmesi iktidar ve muhalefetin gündeminde.

İktidar; başta, profesyonel davranacaktı. Muhalefet ise tekme tokat kovup Esed’in insafına terk etme kültüründen vazgeçecek.

Medine’ye göçen Muhacir ve günümüzdeki Suriyelilerin kimisi farklılık gösteriyor ama nasıl?

Mücahit, muhacir, ensar, misafir… kavramlarını karıştırmışız gibi.

 

2-Afganistan; ABD’nin farklı bir operasyonuyla baş başa. İran da hanelerine geşt u güzar eyleyenleri Türkiye’ye yollamanın yollarını kolaylaştırıyor gibi.

ABD; “ben çıkarsam böyle olur” demek istiyor.

Aç susuz Afganlıları, “Yeşil Vadinin ötesindeki Türkiye’ye..” heveslendiren bir proje var gibi.

Çoğu Afganlı, Türkiye’nin ötesine geçmeyi düşünmüyor da!