Yahudi Terörist Devlet; nerede, nasıl algılandığını biliyor. Buna uygun da davranıyor: Delidir, ne yapsa yeridir! Asıl sorun; koca ümmeti dizginleyen; nefret ve hiddet selini çöllerde heder eden devlet ve hükümetlerdir.

İngilizlerin başını çektiği zamanın galipleri; kıt kaynakları göz kamaştıran; taşıdığı simge, sembol ve kadim değerleriyle koca ümmeti bir anda harekete geçirecek olan Vahyin Merkezi İSLAM ANAKARASININ kadim hafızasını boşaltmak, bölgeyi istikrarsızlaştırmak için Siyonist Terör Develeti’ni proje olarak kurdular.  

İsrail nedir?

Felsefi doktrinler sözlüğüne göre tartışmasız bir terör devletidir. Başta kendi yasaları olmak üzere dünyada geçerli tüm yasaları çiğniyor, verdikleri sözleri tepeliyor, bizzat imzaladığı anlaşmaları tanımıyor. Öldürüyor, işgal ediyor; yıkım, kan ve gözyaşının devamını bir gelenek bir beka meselesi olarak görüyor. 

Kendince Tevrat’a dayandırdığı hedef ve sınırları vardır. Bunun için de kendi dışındaki ırk ve dinleri, hayattan silinmesi gereken bir fazlalık olarak görüyor.

Bu durumu, Siyonist terör devletini kuranlar da biliyor. Bu işte; en az “Terör Yapılanması” kadar kendi menfaatleri de vardır.

Basit örnekler: Hicaz Beyliklerinden sadece Suud, ABD bankalarındaki 800 milyar dolar parasını kullanmak istedi; ama ABD el koydu. Trump savunma olarak; “Biz olmazsak, barınamazlar. Bize mecburdurlar…” deyip meseleyi kapattı.

BAE gibi emirliklerin prens ve kudeması, İngiliz üniversitelerinde yetişiyor. Haçlının razı olmadığı hiç bir şeye razı olamazlar. “Hayber ve Kurayza Yahudilerinin Asr-ı Saadet’te mağdur edildiklerini, tazminat ve iade-i itibarın gerektiğini..” diyen işte bu şeyhimlerin veledleriydi..

İslam ülkeleri neyi nasıl savunuyor?

Büyük büyük ulemanın, nice İslami STK ve camianın “ırk ve mezhep sendromunu” aşamadığı bu nazik zamanda, kanayan yaralarımıza tuz biber ekmek; Haçlı Şövalyeleri ve Yahudi Sermayesi’nin nemalanacağı ifadeler kullanmak istemeyiz elbet. Ne var ki manzara da ortada.

Dua ve gözyaşımızı verdiğimiz İran İslam Devrimi’ne elbette ki diyeceğimiz vardır. İran dışında, Gazi Gazze’ye silah verecek bir devlet hâlihazırda yok gibi. Kassam’ın füzeleri, 1948’den beri sürünen Filistin’in ayağa kalkacağının ayak sesleridir ama yetmiyor. İslam Cumhuriyeti; Körfez savaşı ve Hizbullah’ın Yahudi’ye karşı duruşuyla, ümmetin gururuydu. Hizbullah liderlerinin portreleri, her dava sahibi Mü’ minin evinin duvarını süslerken; -haklı olsun veya olmasın- artık tersine işleyen bir algı vardır. İran; 70 bin milisiyle müdahil olduğu Suriye iç savaşında, Sünni dünyanın nezdinde ağır yara aldığını bilmeli. Bu yarayı tamir etmenin acil yollarını aramalı.

Mesela Hizbullah’ın füzeleri, tam da şu anda Telaviv’de patlamalıydı. Hamas; ümmetin gururunu kurtarıyorken destan yazıyor; ama “Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?” yükü ve misyonu; Bedir Ashabını temsil eden Kassam’ın sırtına bırakmak; kardeşlik, izan ve insafa sığar mı? Suriye’de karşı Cephelere eman vermeyen Hizbullah için tam da amaç ve hedeflerini ispatlama vaktidir. O da “Delidir, ne yapsa yeridir” rolünü oynasın! Zaruridir, yakışır da! Neredeyse her gün İran’ın hedeflerini bombalayan Yahudi’ye karşı bu kadar temkin, tedbir ve hassasiyetin sebebi nedir?

“Dindar Türkiye” ve nihayet “İsrail Terör Devleti” diyen Sayın Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’sine de diyeceğimiz vardır. BM’nin saymakta yorulduğumuz kararlarını ayakaltına alan, Mavi Marmarayla şehit canlarımızı Akdeniz’e gömen; içerde terörü desteklerken, dışarda menfaatlerimizi gömen bu yapıya gerçekten TERÖR Devleti diyor muyuz? Terör devleti ise neden hala stratejik ilişkilerimiz sürüyor?

Yahudiyle savaşa Billahi hiç gerek yok. İHA’ları, SİHA’ları, sürmeye; “Bir gece ansızın gitmemize, inlerine girmemize” de gerek yok. Zaten yapamayız da. Çünkü Yahudi, kendisi değil, bir başkası veya başkaları adına varlıklını sürdürüyor; ona çatmak iman ve bedel ister.

Bu sözleri; beklentimiz olan iki devlete dedik; diğer devletlere demek ise israftır,  abesle iştigaldir.

Ne olursa olsun, Kudüs, Aksa ve Filistin söz konusu olunca hiçbir Müslüman devlet mazur değildir. Buralar; iman, tarih, namus ve kulluk vazifelerimizin gereği olarak korunmalıdır.

Devletlerimizin medyalarına baktım; Müslüman(?) devletler ve hükümetler; halkını inandırmak belki de rüştünü ispatlamak için meğer neler neler yapmışlar da habersizmişiz: “İsrail’i bir kaşık suda boğuyor; lanetliyor; uluslararası camialarda yazdığı destanlarını iç kamuoyuna döküyor da döküyor. Telefonlarda kimlere, neler neler söylemişler; sosyal medya hesaplarında şiddetle kınamalar dizmişler..”

Sizi gidi şakacılar…(!?!)  Hun nav rixê kevin lawo! Xwedê, we ji min nestînî..

Okurken; “İsrail’in vay haline..!”  deyip; Karacoğlan’dan ekledim:

Hazır ol vaktına Nemçe Kralı/ Yer görünmez asker ile geliyor/Patriklerin inmiş tahttan diyorlar/Bir halife kalmış o da geliyor

 Yetmiş bin var siyah postal giyecek/Seksen bin var Allah Allah diyecek/ Doksan bin var tatlı cana kıyacak/ Yüz bini de Tatar Han'dan geliyor

 Şevketli efendim sultanım vezir/ Altmış bin kılıçlı yanında hazır/ Deryalar yüzünde Boz Atlı Hızır/ Benli Boz'a binmiş o da geliyor” 

Hızımı tutamadım; bağışlayın. Biraz teselli için Osmanlı’ya sığındım. 19 Mayıs geçse de 21 Mayıs gününüz kutlu; bülbülleriniz dutlu; düğünleriniz udlu; Telaviv tam isabetle Skutlu olsun wesselam.