Fertler gibi devletler de varlık sebeplerini, mazideki kökenlerini veya gurur duyabilecekleri bir adres, bir kimlik ararlar. Bunu da bir şekilde bulur veya buldururlar. Dayanacakları bir adres bulamayan uluslar da yok ettikleri veya sahipsiz medeniyetlere konar ya da laboratuvarda ürettikleri bir ucube medeniyeti sahiplenirler. Bu bir!

Medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya Medeniyetlerinde olduğu gibi bedevi, barbar her medeniyet buranın zoraki varisi olmuştur; utanmadan, sıkılmadan! Bu; iki!

Ha! Yemeyenin malını yerler! “Bunu da ben ekledim. Bu, üç!”

Hep söylerim, TRT’nin dizileri hakikaten diğer kanalların yapımlarına fark atıyor. Bu; arkasındaki kadro, devlet desteği, güdülen sosyal ve siyasi faydadan olabilir.  

Devletler ne ister?

Bir dirilişe sebep olmak; sarsılan değerleri yeniden idraklere sunmak; varsa bir çöküş, halkın silkinip kendine gelmesini sağlamak; toplumları, milli duygu ve değerleriyle buluşturmayı ister..

TRT de bunu ister. Esasen TRT, her açıdan güçlü bir alt yapı ve kadroya da sahiptir. TRT Kurdî vesilesiyle şahit olduğum manzara bunun deliliydi ama yetmez!

Öne çıkan dizilere bakalım.

Tarık Buğra’nın Kuruluş Osmancık’ı 1988’de seyirciyle buluşturdu. Merhum Özal misyonunun teşvikleriyle oluşan dizi; ret ve inkârın etkin olduğu döneme rağmen faydalar vermişti. En azında Şeyh Edebali, üst ve müstesna akıl olarak sahadaydı. “Bozkurt postunun arkasında, kılıcın ve gücün gölgesinde..” kaybolmamıştı!  

TRT’nin son dizi filmleri olan Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman ve Uyanış Büyük Selçuklu filmleri de kritik sahnelerinde, yukarıda saydığımız israfların gölgesinde kalıyor. Sundukları nice güzellikler de böylece zedeleniyor.

Bu yapıtlar; esasen zaman, zeminin ve sessiz çoğunlukların mumla aradığı şah eserlerdir. Buna işgal, baskı, tehdit, emperyalist kuşatma ve paralel yapılarının gemlediği Muhammed ümmetinin de ihtiyacı. Reyting sorunları yok. Olamaz da.. 

Sosyal medyada İran’ın, İslam tarihinden devşirdiği “Meryem, Ashab-ı Kehf, Elçi..” gibi dizi filmleri ve TRT’nin mezkur filmleri, küresel anlamda rekora gidiyor.

“Ertuğrul’un uçurduğu satılmış kelleler; Süleyman Şah’ın duruşu; Osman’ın bozduğu oyunlar; Bizans hileleri; alpler..” bütün bunlar, milli sınırları aşmıştır. Alp Arslan’ın Batı’ya yürüyüşü; Melik Şah’ın şahlanışı; Sencer ve Tapar’ın cesaretleri; Hassan Sabah’ın paralel yapısı ve suikastçıları; saraydaki asalet ve entrikalar; Nizamülmülk ve Gazali ekolleri..” her biri birer mektep gibidir.

Y ve Z Kuşağının hengamesinde Çağrı Vila Lostuvalı’nın yönetmen, Deniz Madanoğlu’nun senarist olduğu Masumlar Apartmanı’nın, her defasında “mutlu sona ermenin” eşiğinden dönen mahkum ve mahzun yüreklerin sessiz çığlıkları da müstesna filmlerdendir.

01.04.2021 Perşembe saat 20.00’da başlayacak Bir Zamanlar Kıbrıs yapımı, aynı tecrübenin mirasından nemalanıyor.

TRT ve İran’ın yukarıda saydığımız yapıtlarında; özelde milli sınırlara mesaj verilse de ümmet coğrafyası hatta dünya ezilmişleri de bu yapılardan nemalanıyor biline! Bu filmlerdeki başkahramanlarının “mimik, söz ve hareketleri..” sosyal medyanın ilgi odağı olmuş. Eleştirmenler yorumlar yapmakta; tercüme ve taklitleri kültürlerarası yayılmaktadır ama ciddi bir sorun da vardır.

Bu filmler; tarihi bir zeminin gerçekliği üzerine bina ediliyor ve tarih affetmez!

Geçmiş filmlerde bilerek veya bilmeyerek işlenmeyen kimi gerçek ve sosyal faydaların en azında mevcut yapıtlarda veya sonrasında gözetilmelidir.

Mesela; Filmlerde işlenen Selçuklu ve Osmanlı’nın iptidaî zaferleri ve göçlerinin, Kürt bölgesinde yaşadığı; Türk ve Kürt beraberliğinin, mükemmel uyumunun.. bu dönemde başladığı bir gerçek. Bu uyum ve güvenin; Selçuklulara, Kürdistan’ın ilk resmi sınırlarını çizdirdiği de bir tarihi vakıa. Bunun; bölgedeki ulus ve meşreplerin(!) tehdidinden kaynaklandığı da ortada ama filmlerde; asayiş ve kardeşliğin adresi olan Kürt ve Kürdistan’dan eser yok. Haçlı istihbaratların cirit attığı Ortadoğu özellikle de Kürdistan Coğrafyasının, mazide nasıl bir kardeşliğin adresi olduğu “nasıl ve neden” vurgulanamıyor?

Bu filmlerde, her komplo ve kuşatma anında yardıma çağrılan -emre amade- Küdistan’ın, sultan ve beylikleri neden öteleniyor? Koca bir tarihi ve milleti “yok-muş gibi” saymanın “ilim, izan, vicdan ve tarihle alakası nedir?

Kürt gençliğinin, sosyal medyada en çok kendi tarihini, dil ve kültürünü aradığı; bu sitelerin rekorlar kırdığı görülmüyor mu? Bir milleti; sosyal medyanın şaibelerine terk etmenin ne zararlar verebileceği; terörün, sahipsiz alanlardan faydalandığı bilinmiyor mu?

Dizilerde; Türkiye için mesajlar tabi ki olmalı. Bu yapıtlar, küresel anlamda medyada dolaştığından, ümmet için de mesajlar olmalıdır.

Bu filmlerde verilmesi gereken mesaj:

a- Ümmetin ezilenleri, red-inkâr edilenleri; genelde de dünya mazlumlarına hisseler ayrılmalıdır.

b- Güçlü olan haklı değildir; haklı olan da güçsüz değildir! Hak yerini bulur! Biz kazanalım ama kardeşlik de kaybetmesin. Vesselam!