Dün Çakıcı, elindeki kazıkla siyasilere yöneldi; bu gün bakıcıların(!?), birinin kafasına inen değneklerinin görüntüleri geldi.

Muhatap kim olursa olsun, bu olanlar; karanlık, ürkütücü, dehşet veren mazinin ayak sesleri... Bizimkiler(!), istediği kadar hayra yorsun, manzarayı ifade için kelime bulmakta zorlanıyor insan. Cahit Sıtkı’nın Otuz Beş Yaş’ına nazire yazmalıyım;

“Şakaklarıma kan mı yağdı ne var? / Benim mi Allah’ım bu sargılı yüz? / Ya şişkin gözler(deki) mor halkalar? / Kim, neden düşman oluyor; / Haydi söyle dost bildiğim aynalar?”

Aynalar suskun; manzara ortada.

Ayrıştıran, çatıştıran; höt diyen, ayar çeken, ayara gelmeyeni dayağa çeken; canına okuyan Mazi’nin suç ve günahlarının ayak sesleri...

Kazık gösterilenlere; değnekçilere dövdürülenlere bakıyorum; “kim, kimlere, ne için, ne söylemek istiyor” sorularına cevap bulmakta zorlanıyorum.

“Bilmem söylesem mi, söylemese-m mi?”

Kazıkla mesaj verilen ana muhalefet partisiydi. Laik, Kemalist cepheden.

Değnekçilere dövdürülenlere bakıyorum; milliyetçi cephenin eski kadroları; belki de aksakal ve müdavimleri.  Sabahattin Önkibar, Murat İde, Selçuk Özdağ ve diğerleri.

Çakılan “kazık” ve atılan “sopaları;” siyasal İslamcı, muhafazakar.. cepheye mal etmek isteyen bir seküler cephe var ama iftira, alakası yok. Gidişata bakılırsa, sıradaki hedef zaten dindar(!) cephe…

Çünkü her cephede fazla suskunluk var.

Her kes ve her kesim kendini sorumlu bilmeli, sorumsuz hareketlerden zinhar kaçınmalıdır. Olay şu:

Tamtamların ülkesindeki Beyaz adam; kazanda pişirilip yiyilenleri gizlendiği zulasında seyrediyor. Nihayet kendisi de fark edilir. Yakalanıp kaynayan kazana koyuluyorken yamyamlara soruyor: Bir şey olmayacak değil mi? Cevap: “-Mesele basit! Öleceksin!”

Yapılması gereken de aynı derecede basit.

Bu iktidar, hâlihazırda her ne aşamada olursa olsun; öyle olur olmaz sebeplerle gelmedi.

12 Eylül Darbesinin takozlarını aşan; merhum Özal ve Mücahit Erbakan’la kendini bulmaya çalışan ama yine de 28 Şubat’ın aç ve azgın kurtlarının pençesine düşen Saf Anadolu çocuklarının “kanı, duası ve gözyaşı” bu günkü iktidarı getirmiştir.

Özellikle iktidar bunu unutmamalı, zihnine derin kazımalıdır. Kazımak da yetmez, gereğini yapmalıdır.

Bu gün; kazık ve değnekleriyle ortalıkta dolaşanların da dayandığı Türk Milliyetçiliğinin asıl duayeni Alpaslan Türkeş’in oğlu AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, "azgın milliyetçiliğe" karşı uyarı yapıyor. "Toplum tabanında bu yönde birtakım düşünce kusurlarının, kimi reflekslerin olması, azgın milliyetçiliğe karşı yeni bir metot ve ıslah ihtiyacını ortaya çıkarmıştır" diyorsa; kimse “bir şey yok; kedidir, kedi” demesin; aklımızla da alay etmesin!

Güzelim memlekete, birçok yönü tartışılır olsa da bunca alınan yola, kazanımlara yazık olmadan her kes ve kesim aklını başına toplasın. Bu gemi batarsa, hiç kimse karlı çıkamaz!

En çok da sessiz kalıp işi hayra yoranlar; etkili makamlarda dermansız, fersiz kınamalarla sayfa atlayanlar zararlı çıkar biline!

Dünümüz; ders ve ibretlerle dolu bir mersiyeler kitabıdır.

Türkiye; “Yahudi, Haçlı ve bunların Paralellerinin nazarında, kendi öz halkının insaf ve iradesine bırakılmayacak kadar önemlidir.

Yapılacak çok işimiz ve de fırsat da varken; birilerinin, birilerini inletmesine seyirci kalamayız! “Bizimkiler ve bana ne” diyemeyiz. 

Mezar taşlarımız haykırıyor: “Bu gün bana, yarın sana!”

“Emr-i bilmarûf ve nehy-i enil munker”(iyiliği emredip, kötülüğü nehyetmek) için davranacağız!

İnsanlık onuru çiğnenemez wesselam.

 

HİSSE:

1-ABD’li Bidon; ezber bozmayacak. Zaten cülûs konuşmasında da malumun ilamını yaptı. En istikrarlı bölgeleri olan Hicaz Beyliklerinde bi-iznillah(!?) sorun yok. Washington’dan da muti ve sorunsuz.

İran, Körfez ve Yahudi’nin balayına çıktığı mera ve çayırlarda rahatsızlık veriyor.

Türkiye de Libya, Doğu Akdeniz, Dağlık-Karabağ; S-400..” konularında az canını sıkıyor. Sıkıntı yok. Dörde böldükleri 50 milyonluk Kürt/Kürdistan’ın yaralarını kanatarak, basılmış duygularını umutlandırarak; hamisiz ve ucuz(!) kanını akıtıp/aktırarak; istedikleri ana hedeflerine varacak.

Halkbank davası ve Gülen kozu da cabası…

2-İçişleri bakanı Sayın Soylu: “Annemle fotoğrafımın altına küfreden alçak, mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest. Ne yapmalıyım? Bakan olsam ne yazar..” demiş. Muhterem annelerine bu hakaret, affedilemez! Anneleri için acil şifalar dileriz.

Diyeceğim; bir bakan böyle çaresizse, vatandaşın vay haline!

3-“Müjde dağa denize! /Yene 23 Nisan/  Tu guh nede wan pîs u mîsan…”

İnce'nin 4 Eylül 2020'de Sivas'tan başlattığı "Bin Günde Memleket Hareketi"nin, önümüzdeki aylarda "Memleket Partisi" adı altında siyasi parti kuracakmış.

İnce; kesin derdimize derman olacak(!?) ama küresel güçler bırakmayacak(!).

Şu küresel güçler yok mu…? Çok ince işler…