Victor Hugo; “Vakti gelen bir fikir, karşı konulmaz kudretli bir ordudan daha güçlüdür…” diyor. Modernizmin kulluğunda tüm değerlerin iflas ettiği bir zaman ve zeminde; somut ve kadim kurtuluş reçeteleri sunan İslam; “vakti gelen fikir” olduğu halde -bizim şahsımızda- neden hala mahkûmdur? Cevabını vermeye çalışacağız.
Hugo, sözünü şöyle tamamlıyor. “Bir millet, yabancı bir orduyu sınırlarında durdurabilir ancak vakti gelmiş bir fikri, hiçbir şey durduramaz!” el-hak, tarihin şahitliğinde doğrudur.
Tarihte şunlar kaybetti. Habil, kardeşini öldürdüğü zaman; Nemrut, İbrahim´i nara yaktığı zaman; Firavn, “Ben, ilahınızım…” dediği zaman hakikatte kaybetti. İslam´ın zuhuruyla, Haçlı Batı´nın küresel imparatorlukları kaybetti hem de 1840´lardaki sanayi ve aydınlanma sürecine kadar her alanda kaybetti.
- Cihan Harbi´nin galibi olarak; İslam’ın Son Kalesi Osmanlı´nın şahsında tüm İslam âlemini cezalandıran Batı dünyası, bu suç ve günahlarının vebali olarak daha ağır İlahî bir ceza olarak II. Cihan Harbi´ne girdi. Şehirleri, yurtları, gasp ettikleri zenginliklerini… savaş alanlarında, kendi yaptıkları silahlarla ateşe verdiler.
Bu kazanımlarını; insanlık, medeniyet hatta kendi vatandaşlarının hizmetine bile veremediler. İnsanlığı ihya edebilecek zenginlik, tecrübe ve bilime kastettiler; akıl ve basiretleri kilitlendi.
Bediüzzaman´ın deyimiyle; “Hunharca boğuştular; bir cani için, yüzlerce, belki binlerce hatta milyonlarca cana kıydılar, yurtları talan ettiler.”
“Vakti geçmiş fikirleri” için “vakti gelmiş fikirlere” saldırdılar, canice savaştılar. Yine de umdukları sükûnet ve huzuru bulamadılar.
Maddi anlamda üstün gelen I. Dünya savaşının galipleri; İkinci, hatta Üçüncü Dünya halklarını, ötekileri yani bizleri inandıramadılar. “Sekülerizm, kapitalizm, liberalizm, komünizm, faşizm…” gibi düzmece ilahları adına dayatmalar yaptılar. Dayatmalarının bekası için de EĞİT-DONAT metotlarıyla mankurtlaştırdıkları evlatlarımızı teçhiz(!) ederek başımıza diktiler; bunlara; suç ve günahları mubah kıldılar.
Böylece devlet ve milletleri çökerttiler. Bunlara rağmen; en güzel kelime ve kavramları, vakti geçmiş fikirlerinin bekası için kullandılar. Yine yanlış yaptılar, yanıldılar...
*Buraya kadar hoş güzel de “vakti gelmiş fikr(Tevhid)´in” mümessilleri olarak, kendi hissemize düşen nedir, nerededir? Garb´ın her keşif ve buluşu için; “Kur´an´da var; Peygamberimiz(s.a.v) de bahsetmiş…” diyen inananlar olarak; “asrın idrakine sunduğumuz reçete” ne? “Beşeri reçetelerin, Garb´a ait medenî fantezilerin aldatıcı ve uyutucu olduğu, umum tarafından göründüğü” halde, dünya halkları, neden fıtrî olan İslam´a, yani bizlere gelemiyor?
Dünya savaşlarının “ölüm, kin, sefalet” yaşattığı dünya halkları; tam da İslam´ın sağlam kalesine yöneldikleri bir anda, neden tekrar Batı ve bizdeki Paralellerinin Kalelerine yöneldiler veya sustular? Bunda bir hissemiz/suçumuz yok mu?
“Kendini Kınayan Nefs´e andolsun” ki SUÇUMUZ bile var!
Kanaatim şudur ki; insanlık ve dünyanın sessiz çoğunluğu, milletleri; emperyalistler tarafından zorunlu iskâna tabi tutuldukları modernizmin çöllerinde, her hezimetten sonra İslam’a yöneldi, halen de yöneliyor ama iki seraptan dolayı ürküyor, duraksıyor.
1-Kendi elimizle kazandıklarımız. Bizdeki cehalet, sefalet ve nifak; albenimizi düşürüyor, çekiciliğimizi iticiliğe eviriyor. Ekser İslam ülkesindeki rejim ve iktidarlar, halka ve Hakk’a rağmen beka buluyor. Bekası için hafızamızı, ruhumuzu boşaltıyor; bizleri, yapay korkularla savaştırıp yoruyor; verimden düşürüyor.
Böylece artık Gazalileri, Hacı Bektaş, Farabi, İbni Sina, İbni Haldun; Firdevsi, Molla Cami, Fuzulileri… yetiştiremiyoruz; Hay bin Yekzanları ise tanımıyoruz bile.
Rejim ve iktidarlar şurda dursun, İslami camialarda bile ikinci hatta üçüncü derecelerden zevat konuşuyor, konuşturuluyor. Yani “…herkes susmuş, ruveybida(yetkisizler) konuşuyor”(H.Ş.); konuştukça da mahallileşiyoruz.
2-Emperyalizmin tecrübe, teçhizat ve teyakkuzu. İnsanî, medenî tüm değerlerden istifa etmiş olan bu cephe; insanlık ve medeniyet adına tam da teslim-i silah edeceği yerde; geriyor, hırçınlaşıyor; diyalog ve istikrar ortamını dinamitliyor. Yüzyılların tecrübe ve teçhizatıyla, istikrar ve medeniyet adına yeşerecek en mütevazı değerlere dahi saldırıyor. Sunacağı bir değeri olmadığından; cebir ve şiddet kullanıyor; suç ve günah üretiyor..
Yorgun ve korumasız dolanan dünyamız, artık suç ve günahlardan feryad ediyor! “Allah´ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma(yacağız)” amma görünen şu ki; Rabbimiz; zalimi karib bir zamanda yakalayacak ama gaflet ve cehlimizi onların habis elleriyle terbiye ettikten sonra!
“İçimizdeki beyinsizler yüzenden, bizleri helak edecek misin Rabbim?” Wesselam!