Miladi 2020; bizden olmayan ümmet ve zihniyetin takvimidir. Hicri’mizin yerine dayatıldı. Hicri’yi çağırıp; hazım sorunumuza rağmen yarınları, Miladî üzerinden okuyalım.

Perşembenin gelişi, çarşambadan belliyse; anası gibi de danası, 2019 gibi de 2020 derken; “Sal tê ji salê xirabtir” (Yıl gelir, yıldan kötü) olur!

2019 yılı; -teferruat bila-ihtiyaç- özellikle İslam coğrafyası için kanlı ve ölümlü; kıt kaynaklarımızın gaspı, harici korsanlar, işbirlikçi dâhilî paralel yönetimlerin haremimizdeki korsanlıklarıyla geçti. Alayının kökü kurusun! Geçsin, gelmez olsun! Islah olmazlarsa, üzerlerine Azîz Rabbimizin ayeti(!) insin; inecektir de!

İslam Coğrafyası, üç ayrı cepheden saldırı altında.

Birincisi: Doğu Türkistan’dan Myanmar’a, Keşmir’e; Orta Afrika, Mali’ye kadar Ye’cûc ve Me’cûc vesair putperest cinayetleri...  

İkincisi: Kafkaslardan Çeçenistan’a; Bosna’ya; vahyin anakarası(Ortadoğu ve civarı)’ndaki devletlerde sürdürülen vesayet ve Post modern Haçlı Savaşları.

Üçüncüsü: Devlet ve Devlet dışı Müslüman unsurların birbirleriyle yürüttükleri; dahili korkulara dayanan kirli, iz’ana inat ve talihsiz savaşlardır. Müslümanlar savaşsa da  “savaşı başlatma veya barış zaman ve zeminini belirleyen” Haçlıdır.

2020, malumun ilanıdır, yeni bir şey olmayacağı açık.

Putperestler, en vahşi şekilde katledecek, yakıp yıkacak; Myanmar ve Hindistan’ın yerlileri olan Müslüman’a hayat hakkı yine tanımayacak. Katliamlarla dehşet verecek; ciğer yakan sahnelerle şehit edecek; göçe zorlayacaktır.

Hindistan; İngiliz Sömürgeciliğinin mühendisliğiyle; Pakistan, Azad Keşmir ve Bangladeş parçalarına ayrıldı. Maddi manevi tahdit olabilecek; Budizm’i dönüştürebilecek Müslüman 500 milyon nüfustan; İslam gibi bir tehlikeden(!?) kurtarıldı.

Buna rağmen, Hindistan’ın içinde kalan 150 milyonluk Müslüman nüfus, yine asıl tehdit olarak görülüyor. 2001 kayıtlarına göre Müslüman nüfusun artış oranı %36 iken, çoğunluk olan Hinduların oranıysa ancak %20’dir. 24 milyonla üçüncü din olan Hıristiyanlardaki oran ise en düşüktür. Bu yüzden de Hindistan; yeni yasalarla, bu oranı düşürmeye; Müslüman nüfusa, yeni tanımlar getirerek, vatandaşlık vermemeye çalışıyor.

Çin de buna benzer asimilasyon faaliyetleri uyguluyor.

Myanmar hükümeti, BM’ye göre de soykırımla suçlandığı halde; yurdundan ettiği bir milyona yakın Müslüman’ın geri dönüşü olmayacak gibi.

Haçlı cephesinin ümmetle hesabı; “kadim, derin, rutin ve en profesyonel” şekilde devam edecektir. Kıt kaynakların çoğunluğunu barındıran ümmet coğrafyası; bu kaynakları koruyacak imkân ve kabiliyete sahip değildir. Zaten “Petrol, Araplara verilecek kadar kıymetsiz değildir.”(H. Keshenger).

Haçlının as güçleri; ABD ve Rusya hatta AB ülkeleri; Körfez ve Suriye savaşı üzerinden, ümmet coğrafyasına kalıcı olarak yerleşti. Artık, bölgenin yerlileri olarak görüşme masalarında olacak, iç ve dış olaylara müdahale edebilecekler.

Haçlılar; konuşlandıkları devletlerin milli güçlerinden daha güçlü “kara, deniz ve hava” üslerine sahip. Üsleriyle, Mondros Mütarekesi’nde vurgulanan “Müttefiklerin güvenliğini tehdit eden bir durum oluşursa; müttefikler, istedikleri yeri işgal etme hakkına sahipler” gereğince; dün yaptıklarını, bugün de yapma hakkını; cebren ve hileylen, hatta resmen almışlardır!

Terör dediklerimizi destekliyorken; kendilerinin terör dediklerini ise “Bir gece ansızın” imha edebiliyorlar.

Devlet ve Devlet Dışı Müslüman(!) Unsurlar, tıpkı mazideki gibi savaşacaklar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bunların savaşması veya barışması; çözüm süreçleri başlatmaları kendi ellerlinde değildir. Görülen lüzum üzere barışır gibi yaparlar, yine aynı vesileyle de görüşmeler yaparlar ama sonuca varamazlar. Kazanan Haçlı istihbaratları; kaybeden ise yerlilerdir.

Bunların birinci sebebi; “akla, halka ve Hakk’a rağmen” dayatılan ve Deli Dumrul Köprüsü’nden geçmek zorunda bırakan yasalardır. İkincisi de dağlar kadar ve dağ gibi gözüken KORKULAR’dır.

Miladî 2020; yüz yıldır, yüz tekrara rağmen başarıya götüremeyen projelerden vazgeçmenin miladı olmalı. Yüz yıldır, hazır -gömlek değiştirmeye de alışmışken- yasalarımızı “akla, halka ve Hakk’a” uyarlayacağız.

Korkularımızın aslında SANAL olduğunu; kurtuluş reçetemizin, bir türlü yüzleşmeye cesaret edemediğimiz korkularımızda olduğunu bileceğiz.

Bu “Bildiklerimizi zinhar yapalım; Rabbimiz, bilmediklerimizi bize öğretecektir.” Vallahi… Vesselam!