Müslüman ülkelerdeki halk hareketleri ve yönelişler; zorlu süreçte “Hakkı istediği halde kolay süreçte batıla yenilebilmekte. Bu durum; daha çok “lider, öncü kuruluş veya yapıların şahsında” oluşmakta.

Yanlışlar ve nihai kararlar, çoğu zaman başlangıcı ret ve inkâra varabilmektedir.

Küresel destek gören karşı küfür ve zulüm cephelerinin yaptığı insanlık dışı operasyonlar ayrı bir mesele ve incelenemezin dışındadır. Amacımız, muhafazakâr grup veya yapıları tahkir değil; sessiz çoğunluğun dramına tercüman olabilmektir biline.

Tarihimiz tekerrürlerle doludur.

Afganistan’daki maneviyat; 1840’larda İngilizleri, 1990’larda komünist Rusya’yı zilletle, hizmetle tanıştırdı. Yahudi Sermayesinin dinozoru ABD da aynı akıbeti –bi-iznillah- yaşamak üzere ama bir sorun var.

ABD’den önce ne oldu? Dağlarda destan yazan Afgan Cihad Grupları; ovaya/şehre inince hisse kapma veya hissesiz bırakma illetinden dolayı ayrıştılar, nihayet çatıştılar; tabi ki öncülerinin şahsında.

Mısır; iki İslami partinin zaferiyle sonuçlanan bir seçim sonucunda, % 52 ile Mursi gibi yılların hasreti olan bir yöneticiye kavuştu. İkinciliği paylaşan dindar diğer parti, Mısır müftüsüyle beraber; darbe bildirisi okuyan Sisi’nin sağ ve sol kanadını temsil edebildi. Derken, 1948’den beri şehitler veren bir Mısır, -nihayetinde zaferle taçlanacağına inandığınız- ağır bedeller vermeye devam etmektedir.

İstiklal Mahkemelerinin, Milli Şeflerin tırpanından geçen Türkiye; Saideyn’in mirasıyla Mücahit Erbakan’ın şahsında iktidara yürüdü.  En büyük başarısı; “dindarlığın çeşitli renklerini temsil eden karizmalar/liderler” bırakmasıydı. Özal’dan Erdoğan’a; demokratik sistemler dışında şekillenen yapıların öncü kadroları, Milli Nizam Akıncı Mektebi’nin mahsulüydü.

Erbakan ruhu, Merhum’la beraber ölmedi, İslam’ın değişik renklerinde dirildi. Sahaya inen kadro elemanları yetiştirilebildi. Mevcut muktedir-muhafazakâr cephelerde durum malumun ilanıdır. Dava eri yetiştirme, yetişmişse de öteleme/itibarsızlaştırma sorunu var.

Her muktedir olan yapı; ötekilerin ihtiyaçlarını da karşılama yükümlülüğü varken; öteleyip öfkelendirdi.  Öfke selini kontrol edeceğine, krizleri hayra yordu; enerjisini düşmanını kazanmaya harcadı.

Bütün bunlar olurken; “Golik a malê ji gay ê malê natirse (evin buzağısı, evin öküzünden korkmaz) ilkesi gereğince; en ötelenen en mütevazı yapıların ihtiyaçları daha da kabardı/kabartıldı. Tatmin olmayan ihtiyaçlar, karşılıklı yanlışlar yaptırdı.

A.Maslov’un “İhltiyaçlar Kuramı’na” göre; insan ihtiyaçları karşılanıp karşılanmama durumuna göre “haz” ve “ızdırap” arzusu oluştururlar. İnsanların bu ihtiyaçlarını karşılamayan her kişi ve grup, ummadığını bulur. Bunlar;

1-Fiziksel ihtiyaçlar: Su, hava gibi.

2-Güvenlik ihtiyacı: Can, mal; iş, emeklilik, inanç..

3-Saygı görme: Uz ve uzuv sahibi her zevatın; hayvanın bile isteğidir.

4-Sevgi.

5-Kendini gerçekleştirme: Her kes imkân ve kabiliyetine göre bir baltaya sap olmak ister; hak ettiğini ise isyan derecesinde ister.

Bu zaviyeden bakıldığında; aklın ve Hakkın bir olan yoluna gidilir. “Onlar ki işleri istişare iledir. Müminler ancak kardeştir. Komşusu açken tok yatan bizden değildir..” ilkeleri gereğince duruşumuzu, Hakk Terazisine koyup deniz sahillerine vuran cenazelerdeki hissemizi düşünmeliyiz..

Güç ve iktidarla tanışan muhafazakar kadrolar; “hariçte evrensellik; dahilde de adam eksiltme, istişare ve kazanımları paylaşma” sorunu yaşamakta.

Güç ve yetkiyle tanışan yapılar; “hakikat” ortadayken, kişi ve toplumları “kendine, cemaatine” çağrıldı. “En haklı yol benimdir” yeterken, “tek haklı yol benimdir” ilkesi işlendi.

Bir sorun da güç ve yetkinin dışında kalan mütevazı yapılarda. “Maksadı, imkan ve kabiliyetlerini aşan ihtiyaç listesiyle” muktedir olan kardeşine gitmek gibi bir illet.

Bütün bunlara İslamofobik küfür, şirk ve paralellerinin maddi anlamdaki orantısız imkânlarını, istihbarı faaliyetlerini de eklediğimizde günümüzün ümmet manzarası kaçınılmaz oluyor.

ABD şahsındaki Haçlıların; Suud’u, Sisi’yi desteklemesi; “şer üzerine kurulu kardeşliğin gereklerindendir.” Yine Suud’un ABD/İsrail adına Ortadoğu kaynaklarını korumak için yapılandırmaya çalıştığı Arap NATO’su, Mısır’ın Libya’daki CIA yetmesi Hafter adına savaşması da aynı işbirlikçilik ve beka sorunun icaplarındandır.

Son yüzyıldır devlet yönetme kültürü, devlet imkân ve kabiliyetlerinden mahrum olan İslami ve insani yapıların; mahrumiyetlerini giderecek, dahası düşük maliyetli inkılâplara yetecek tecrübeler edindikleri de bir gerçek.

Hayat, kişinin acı tatlı tecrübeleriyle; siyasal hayat ise millet tarihinin verdiği derslerle beka bulur. “Yeryüzünde dolaşın ve yaratılışın nasıl başladığını görün“(Ankebut-20) ve “Sana uyan müminlere (şefkat) kanadını ger...”  (Şuara-215).

Dertlerimize ziyadesiyle derman olabilecek bir derdimiz vardır vesselam.

Not: Peygamber Sevdalılarıyla Diyarbakır’dayız.