“Sesimi duyan var mı” feryadı deprem sözcükleridir. Kültür emperyalizminin değirmeninde sürekli öğütülen toplumumuz, özellikle de köylülerimiz; değişiyor, dönüşüyor. Bunun sonucunda dönüp kendi değerleriyle çatışıyor, savaşıyor.

Duyuyor muyuz?

Batılıların, Doğu`ya yürümek gibi bir kültürleri vardır ama işgal ve zenginlikler bulma; kutsal mekânları ele geçirmek için. Büyük İskender yaptı; Haçlılar yaptı. Son yüzyılda da kıt kaynaklarımıza konmak için Beylikler Dönemi`ni dayatıyorlar.

Şarkî Toplumların kadim arzusu ve hayalleri de Batı`ya yürümek olmuştur. Afrika üzerinden Endülüs`e, Fransa sınırına; Osmanlı üzerinden de Viyana kapılarına dayanmışız. Bin yıllık türkülerinde aynı tembihler vardır;

     “Ekin ekme, eğlenirsin,/ Bağ dikme, bağlanırsın, /Bin atına, sür Batı`ya,/ Gün olunca, beylenirsin.”

Görülüyor ki o zamanlar;  etkilenen değil, etkileyen olmuşuz. Utanacak bir mazimiz de yoktur.

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:/ Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz! / İnsanlığın bütün ufukları kapkaranlıkken, /Işık olup fışkırmışız ta karanlığın koynundan;”

Günümüzde işler tersine dönmüş; tüm değerlerimiz, Batı`nın habis kültürünün ayakları altında. Batı`dan esen kirli ve günah dolu rüzgârlar, zihnimizi allak bullak etmiştir. Harap ve bitap halimizin cevabı yine Akif`ten;

“Şimdi bir bak biz neyiz; bir de düşün ki ne imişiz?/ Dinde kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz.”

Eskiden, Anadolu`yu işgal eden büyük dünya devletleri, büyük şehir merkezlerini işgal ederlerdi; köylerle pek ilgilenmezlerdi. Günümüzdeyse, tespiti zor talihsiz ve acımasız savaşlar var; askeri işgale gerek kalmamış; emperyalist araçlar, köylülerin beyin hücrelerine kadar inmiş, kemiriyor.

Televizyon, telefon ve internet üzerinden tüm değerlerimiz saldırıya maruz kalıyor; özellikle köylüler, korunaksız ve savunmasız. Üç nesle bakın; “dede, oğul ve torun…” arasında ayrı ayrı kopuk hatlar, setler vardır.

Evin dedesi ve ninesi; evin veya bahçenin bir köşesinde, evinde uzay gurbetini yaşıyor; yalnızlığının çöllerinde Hakk`a yürüyeceği günü bekliyor; hayırlı ölümler diliyor.

Baba; dede ile torun arasında farklı bir gurbet yaşıyor.

Bütün bunların ilacı, değerlerine bağlı örgütlü bir toplum olarak organize olabilmektedir ama o ruhumuz komada. Postmodern terör FETO ve bu meyanda yapılan operasyonlar sonucunda yaşam mücadelesi veriyor.  

Kendimizi ve değerlerimizi korumanın, tanımanın tek yolu cem olma ve cemaat olma iken o ruhumuz ağır darbe aldı. Artık muhafazakâr aileler dahi “İslami cemaat ve yapılara” bin endişeyle bakabiliyor. Bu talihsiz durum sonucunda da “Bedir varisleri, Çanakkale nesli…” yetişemiyor.

“Din elden gidiyor; ahlak edep kalmadı; büyüklerini saymak, küçüklerini korumak..” gibi kadim söylemlerimiz can çekişiyor.

Milli tarih bilinci kalmadı; çok yaşamış, çok görmüş, tecrübeli kişilerin tüm birikimlerinden faydalanma yerine, bu kadim kazanımlarımız alay konusu olabiliyor.

Büyükten faydalanması gereken çocuk; “dede, sen bunları bilmezsin; sen ne anlarsın…” deyip uzaklaşabiliyor.

Değişmemiz lazım hem de acilen ama o kabiliyet ve imkân, o bilinç ve izan; o ferasetimiz körelmekte. “Kendini bilen, Rabbini bilir!” Nesil; kendini unutuyor, bilmiyor; kendini tanıyamayan, Rabbini de gereğince tanıyamıyor.

 “Cehalet, zaruret ve nifak” bizleri küresel güç ve kültürün marabası yapmışsa; yol belli, menzil belli!

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

1- Oku!!! Yaratan Rabbinin adıyla!

2- İnsanı bir damla meniden yarattı! 3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.

4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti… 15-16 - Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki… 18- Biz de Zebanileri çağıracağız. 19- Hayır!! Sakın onu (şeytanları) dinleme!! (Rabbine) secde et!! Yaklaş!!”(Alak)  Vesselam.