Semavi kitaplarda “insanların az düşündüklerine; asilere teslim olduklarına” dair ifadeler vardır. Gerçek şu ki; aynı teslimiyet; günümüz insanında ayyuka çıkmış veya çıkarılmıştır.
Mevcut üst akıl veya dünyanın egemenleri; kendi düzenlerini bozacak tüm yollara barikatlar kurmuş; dünyayı zulme/günaha boğmuşlardır. Her şey açık ve ortada oynanıyor ama körelmişiz. Ayetin deyimiyle; “Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.“ Bakara 18.
Duyu organlarımızı kullanamıyoruz. Zulmün tahtını deviren “duymak, konuşmak ve görmektir” ama nerde?
Birileri(!?), hem de en azınlık birileri; önceden iyi düşünmüş, çoğunluğun kalesine golünü yaman atmış; adeta boş kale oynamıştır; oynamaktadır.
Bunun adı hâlihazırda “ABD`dir; Peygamber Katili Sermayedar Siyonist Terörist Korsan Yapılanmasıdır.
Çağdaş şirkin hünkâr mahfili kapitalist ilahlardır. Donanımlıdır, teyakkuzdadır; delile gerek duymadan şüphe üzerine dahi kelle almaya odaklanmış bir insanlık ve kıt kaynakların avcısıdır.
Bunların rolüne soyunan küçük ilahlar da vardır.
Hindistan, Çin, Rusya gibi devletler kendi çaplarında aynı işi yapmakta; hatta adalet ve hakikatle bir türlü yüzleşmeyen Halkı Müslüman Devletlerdeki Hâkim Milletler de kendi bünyesindeki “kardeş azınlıklara veya asli unsur olan halklara” aynısını yapmaktadır.
Dünyadaki çatışmaların ortak sebebi; “sen çalış ben yiyeyim; tek doğru benim davam ve dediklerimdir..” gibi batıl inançlardır.
Bu hidayeti bulamamış kişi ve güçlerin ıslahı için, Peygamberler de çok uğraşmış ama neticede Allah`a havale etmişlerdir. “Nefsini ilâh edineni gördün mü? (Habibim), ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan 43).
Bunlar; işin kolayına kaçar, acil olanı arzularlar. Bu sebepten de sadece şeytanına çalışır; Hakk`a karşı savaşırlar.
Bu günah ve suç örgütleri; başlangıçta hep akladıkları küçük günahları işlemiş, işledikçe savunmuş ve böylece suç ve günahların kölesi olmuş; büyük günahlara yürümüşlerdir. Artık; ölümden başkası bunları işledikleri “suç ve günahlardan” ayıramaz!
Allah`a ait olan çok vasfı kendilerine ait sanırlar. ”Firavun, adamlarını topladı ve onlara: ‘Ben sizin en yüce rabbinizim!` dedi.” (Naziat 23-24)
İşte işin burası; medeniyet ve insanlıktan kopma noktasıdır. Rablik ve ilahlık sıfatlarını kendinde görmek…! Bu başka bir cinse, ayrı bir türe evrilmek anlamına gelir. Ahret inancını yok eder; herkese ait olan dünya nimetlerini gasp ve talan eder; insani vasıfların en önemlilerinden olan “görmek, düşünmek ve konuşmak…” gibi duyulara savaş açar, bunları tahrip eder.
Günümüzde tam da bunu yaşıyoruz. Bu alanlarda düşünmüyoruz, düşünemiyoruz. Çünkü düşünemeyecek kadar meşgulüz, başımızı aşan işlerimiz(!) var, boş heveslerimiz; ihtiyaç ve tüketim hırslarımız. Aşamıyoruz, çakılı kalmışız.
Emperyalizm; yüz tekrarla aynı senaryoyu mazlumlara uyguluyor. Mazideki Nemrut, Firavun, Dahhak.. gibi; Lenin, Mao, Hitler, Corclar gibi… ABD, Siyonist Terörist devlet ve Rusya gibi… Bunların yerli işbirlikçileri olan “Milli Şefler, Sedat-Sisi, Esed, Arab Şeyhleri… gibi.
Hani, nerede aldığımız dersler?
Sürekli acı çeken biri gibi acıya alışmışız, alıştırılmışız. Sürekli işgaller; katliamlar, kurşuna dizmeler, idam ve müebbetler ve bunların sonunda gelen umudu kırılan milyonlar, sahile vuran cesetler; zayıflatılmış hafızalar; cılız insan ve unutkan hafızalar…
Zihnimiz; göz, kulak ve dilimiz” esir.
“Dur! Yolcu! Oturup beraber ağlaşalım!
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım
…………………………………………………………….
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!”(Akif) vesselam!