Geçmişin şirk dinlerinin varisi olan kapitalizm; vahyin sunduğu İslami ve insani değerleri temelinden sarsıyor.

Vahyin, insanlığın mutluluğu ve ruh sağlığı için sunduğu helal dairesindeki makul kavramlar; kapitalizm ve modernizminhenüz ulaşamadığı diyarlarda varlık savaşı veriyor.“Aşk, keramet, hikmet, marifet, vefa..” gibi kavramlar, büyük yerleşim merkezlerinden çekildi,taşralardaki varlık mücadeleleri dahi sıkıntılar yaşamakta.

Kapitalizmin saçma ve düzmece ilahları, eski şirk dinlerindeki değerlerin yerini aldı. İnsanlık, kapitalizmin yeniden ama bir başka şekil ve adla sunduğu bu kavramların tutsağı.

“Modern toplum, birey olmak, aklın bağımsızlığı, hukuk, bilimin üstünlüğü, ilerleme, büyüme, gelişme, kalkınma..” gibi kavramlar, beklenenin aksine insanlığı yoksullaştırdı, yalnızlaştırdı.

Yukarıdaki sahte ama hakikat cilasıyla boyanmış kavramlar; insanoğlunun binlerce yıldır biriktirdiği değerlerden intikam alırcasına savaştı. Bu kavramların her biri bir yanımızı yıktı. İnançlardaki erozyon, insanlıktaki yıkım hatta tabiattaki tahribatın yegane sebebi kapitalizmin ürettiği bu kavramlardır.

İnsanlığın geldiği aşamaya baktığımızda; umutlarımızı kıran çok şeyin meydanda olduğunu görebiliriz.  Örneğin, ekmeğimizin kutsallığı, nimete şükür, kanaatkârlık diye bir şey kalmadı. İnsanlık bu kanaatsizliğin sonucunda sığınacak liman olarak “psikiyatriyi” görüyor. Beden sağlığının yanında, ruh sağlığı da alt üst oluyor.

Kapitalizm bu yönüyle aslında mutlu azınlığını dahi gerçek anlamda mutlu edememekte. Şükürsüzlük ve nankörlük kültürüyle yüceltmeye çalıştığı o mutlu azınlık, ekmeği çöpe atmakla gururlanırken kendini psikiyatrinin polikliniklerinde alçalmış olarak görmekten kurtaramıyor.

Açlıktan ölümlerin olduğu dünyamızda, tonlarca nimetin çöpe gittiği de bir vakıa. Kapitalizmin nimete boğduğu azınlık kesim, dünyanın kıt kaynaklarının ezici yüzdesini yerken; ezici çoğunluk ve ya sessiz çoğunluk ise geçim derdinde hatta yaşam mücadelesi ile başa çıkmaya çalışmakta.

Kapitalizmin intikam tugayları, insan nevinin kendine gelmemesi için; hep bir adım öncesinden ürettiği silah, ekonomik ve kurumsal üstünlükle sürekli hücum taktiğiyle, kendine gelmeye çalışan toplumlara ataklar yapmakta. Bu yüzden de kıt kaynaklarına sahip olmaya çalışan toplumlar, bir türlü kendine gelememekte hatta yeterli savunma bile yapamamakta.

İnsanlığın kurtuluşu ise kapitalizmin oluşturduğu bu sanal ihtiyaçlardan kurtulmaktır..“Reklam, pazarlama, moda” gibi enstrümanları kullanan kapitalizmin bu tuzaklarına karşı en etkin silah;  ihtiyaçlarımızı sınırlandırmak, kanaat ve şükür bilincimiz olacaktır.

O zaman, insanoğlununaslında pek büyük ihtiyaçlarının olmadığınıkavrar; ev, tuz ve ekmek hakkının şuuruna varır; eşref-i mahlukat olduğumuzu keşfederiz. 

İnsanlarla, insanlıkla, kendimizle barıştıracak; dünya ve ahret kurtuluşuna erdirecek “iman, idrak ve kanaatin sırrına” varmak temennisiyle vesselam.