Sınava giren adaylar ve bunların ailelerinin oluşturduğu kitlenin genişliği göz önünde bulundurulduğunda aslında iktidar kanadına nispet edilen tüm kişi, kurum ve gruplara karşı bir kuşkunun empoze edilmesi çabaları ortaya çıkmaktadır. Bunun da devletin eski ve yeni kadroları arasında yaşanan ve Ergenekon`la ifadesini bulan mücadeleden kaynaklanan bir psikolojik harekatın, eski düzenin deyim yerindeyse paramiliter kesimlerince bu kez ÖSYM üzerinden yürütülüyor olmasıdır.
Tüm dünyada, hatta uluslararası dizayn çabalarında ve tabii ki Türkiye`deki son değişim sürecinde fiili müdahalelerden önce karşımıza çıkan en önemli mesele, kamu desteğinin mutlak manada sağlanmasına duyulan ihtiyaçtır. Dolayısıyla önemli meseleler karşısında gelişip şekillenen toplumsal algı belirleyici bir faktör konumuna yükselmektedir.
Elbette insanların meseleleri kavrayış biçimine müdahale edilerek tutum ve davranış değişikliğine gitmelerinin sağlanması anlamına gelen algı operasyonları sadece uluslararası emperyalist emellerin uygulanma alanlarıyla sınırlı bir durum değildir. Ülkelerin kendi içerisindeki güç mücadelesinde de toplumsal algı stratejik mevzi konumunda olduğu için bu alana dönük psikolojik operasyonların önemi kaçınılmazdır. Nitekim Türkiye`de 2007 yılında startı verilen Ergenekon operasyonlarında gelinen nokta, değişimden yana olanların kimi hatalarına karşın geçmişin kirli odaklarıyla hesaplaşma mücadelesi etrafında toplumun giderek keskin kamplara bölünmesi, hatta Ergenekon sürecinde kirli odaklara sahiplenme duygusunun başlangıç noktasındaki döneme oranla artış göstermesi, aynı çevrelerin yürüttüğü psikolojik operasyonların başarısını göstermektedir.
Toplum belleğine müdahale edilerek yürütülen algı operasyonunda kitlelerin tutum değişikliğine gitmelerinin sağlanmasında en önemli rol hiç kuşkusuz kitle iletişim araçlarına aittir. Ergenekon operasyonları sürecinde de bu kural değişmedi ve kirli odak lehine özellikle de belli bir medya grubunca algı operasyonu olanca hızıyla yürütüldü, yürütülüyor. Aynı medya grubuna verilen “uzman” ve “akademisyen” desteğinin etkisi de yabana atılmamalıdır.
YGS`de gerçekten de film-fırıldaklar döndü mü? açıkçası bilecek durumda değiliz. Bahse konu şifreleme yöntemi belki sadece teknik bir hatadan ibarettir. Belki de şifreler belli adayların kulaklarına fısıldanmıştır. Sınavla yolları kesişmeyenler için sürdürülen tartışmalar belki pek fazla anlam taşımasa da sınavla doğrudan veya dolaylı ilgisi olanların, kuşkunun esaret pençesinde kıvrandıkları muhakkaktır. Yapılan izahatlarla belli bir kesim “tatmin” olsa da psikolojik harekatın militan unsurlarının “kuşkular daha da arttı” sözlerinin daha fazla etki oluşturduğu gerçeği ortadadır. Dahası, algı operasyonunda kıdemli zevatın amacı da zaten açıklama ve olası incelemelerin sonucundan tatmin olmak değildir. Tek amaç, KPSS skandallarıyla start alan ve YGS ile bir kez daha gündeme gelen bilişim altyapısına sahip tüm çalışma ve sonuçlarına karşı toplumsal bir kuşkunun uyandırılması ve her çalışmayı kuşkularla kuşatması çabasıdır. Sınav üzerinden bilişim altyapısına karşı kuşkuyu toplumsallaştırma çabası da zaten salt sınavlarla sınırlı bir durum değildir. Büyük ihtimalle yaklaşan seçimlerde sayım sonuçlarında da aynı kuşkularla toplumun karşısına çıkacaklardır. Nihayetinde ise Ergenekon`la başlayan değişim sürecinde kamu algısını değiştirmek ve bunun meyvelerinin sandıklara yansımasını sağlamaktır.
Aslında her tür ahval ve şerait altında Ergenekon savunuculuğundan hareketle katı çizgisini korumaya devam eden sınırlı sayıdaki yayın organının tersine, bugün için psikolojik savaşı ustalıkla sürdüren malum medyanın ana gövdesi, tevile mahal bırakmayan tedhiş planlarının yanı sıra silah ve cephaneliklerin de ortaya saçılmasından sonra bariz bir stratejik değişikliğe gitti. Artık radikal savunuculuk pozisyonundan vazgeçerek tüm planlarını, hükümet, hükümete destek veren bazı gruplar, emniyet ve yargının yapacağı muhtemel hatalar üzerine kurdu. Yeni stratejinin özü şuydu: Ergenekon savunuculuğundan sıyrılarak karşı tarafı yıpratma, böylece hem süreci en az zararla kapatma, hem de değişim vadeden unsurları yıpratmaydı. Kaldı ki şu ana kadar benimsediği stratejiyi de başarıyla yürütmektedir.
Mesela karanlık odakların tasfiyesine dönük halk desteğinin geldiği nokta, bir yönüyle bazı grupların tamahkarlığıyla ilgili olsa da asıl başarı, malum medya grubunun algı operasyonundaki başarısıdır.
Metro Poll araştırma şirketinin ‘Türkiye`de Siyasal Durum Araştırması` adıyla Mart ayının son haftasında yayınladığı anketin sorularından bir tanesi de “Ergenekon Davasının, adalete ve hakkaniyete uygun bir şekilde yürüdüğüne inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz?” sorusuydu. İnanıyorum diyenlerin oranı %31,9 iken, inanmıyorum diyenlerin oranı %46,1 seviyesinde idi. Oysa Mayıs 2009`da aynı soruya %41 oranıyla ‘inanıyorum` cevabı verilmişti. Elbette sürece verilen kamuoyu desteğinin %10 düşmüş olmasında “dokunanın yandığı” kesime maledilen Emniyet ve yargıdaki yanlış adımların etkisi inkar edilemez. Ama aslan payının operasyon medyasına düştüğü de görmezden gelinemez.
Ergenekon`un gizli medyası diyebileceğimiz malum medya her devirde toplumsal algıya müdahale edecek konular bulmakta gecikmedi. Bir gün “dekolte”liğe soyunarak, başka gün içki mübtelalarının hissiyatına dokunarak, bazen özgürlük söylemine sarılarak, kimi zaman basılmamış kitapların baskın yemesine ağlayarak ince taktikler icra etti. Dahası, bazen başörtüsü avına çıkarken, bazen tahliye avına yönelirken siyaset ve yargı kurumlarını da önüne katmayı başardı. Kendi psikolojik operasyonunu yürütürken rakiplerini polisiye operasyonlar yapmaya bile ikna etme başarısı gösterdi.
Gelinen noktada toplumun önemli bir bölümünü, hükümetle doğrudan ya da dolaylı bağlantılı olan her türlü icraatın kuşkuculuğuna ikna etmeyi başarmış görünüyor. İlk başlarda işi iyi götüren ve değişimin psikolojik unsurlarını oluşturan “alternatif medya”nın ise önemli bir bölümü tamahkarlığın, grup taassupçuluğunun ve dar siyasi hesapların kurbanı olarak inandırıcılığını önemli oranda yitirdi. Ergenekonlaştırma operasyonunu Ergenekon olgusunun önüne geçirmesi, oluşan pastayı kimseciklerle paylaşmama refleksiyle alakalı olsa da sonuçta değişim sürecinde kamu desteğini sağlamanın önemli birer aracı olarak itibar erozyonuna kapılmış olmalarını beraberinde getirdi. Karanlık odakların kirli icraatları konusunda şüpheye mahal yok iken, “Alternatif medya”ve bunun ardındaki nüfuz aktörlerinin algı operasyonunda itibar kaybına uğraması, hükümetin iyi niyetli çalışmalarına da gölge düşürdü.
Öyle görünüyor ki tüm taktikler, farklı yorumlanabilecek tüm icraatlar noktasında hükümete olan güveni sarsma üzerine kurulmuştur. Hükümete düşen görev ise, bir taraftan kirli odaklara karşı yürütülen çalışmalarda siyasal desteğini kararlılıkla sürdürmek, diğer taraftan kendisine artık yük teşkil eden dar görüşlü çıkar gruplarının siyasal süreci kemirmesine fırsat vermemek olmalıdır.