Yazının başlığı için Zekeriya`nın Beyaz olanını “maydanoz” niyetine kullandıysak da asıl gürültü koparan, Zekeriya`nın “Öz” olanı idi. Ergenekon savcısı olmakla ünlendi, nam saldı. Bir çok önemli ve kritik operasyona imza attı.
Birinci, ikinci, üçüncü Ergenekon operasyonları ve Zirve davasının da aralarında bulunduğu sekiz ayrı soruşturmayı yürütüyordu. Bir yönüyle Ergenekon soruşturmasının en önemli aktörüydü. Kimilerine göre süper veya cesur savcı iken, kimilerine göre de “Gülen cemaati patentli” özel savcıydı. Hep tartışmaların odağında kalan bir isim oldu. Ancak iktidar kanadının da sürekli savunduğu bir savcı olma özelliğini korudu.
Hatırlanırsa 12 Eylül referandumu öncesi Ertosunlu-Özbekli eski HSYK`nın atama krizini aşamaması ve kilitlenme noktasına gelmesi, aynı savcıların yerlerinin değiştirilmesi isteğinin kurul üyesi Adalet Bakanı ve müsteşarının karşı duruş sergilemesinden kaynaklanmıştı. Ancak “Demokratikleştiği” söylenen yeni HSYK`nın eski HSYK`nın yapmak isteyip de yapamadığı yer değiştirmeleri gerçekleştirmesi, doğal olarak bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi.
Bu değişikliğin kodları çözülmeye çalışıldı. Değişik yorumlar yapıldı. Gerçi STV dizisi “Kollama”, süper savcı Zeki Yahya karakterini bir hafta öncesinden kızağa almak suretiyle kehanette maharet sergilediyse de yorumcuların terfi veya tasfiyeye oldukça şaşırdıkları gözlerden kaçmadı. Oluşan kanaatler, son zamanlarda özellikle Odatv ile başlayıp kimi gazetecilere de uzanan operasyon sürecinin “İmamın ordusu”na kilitlenmesinin oluşturduğu tartışmalarla bağlantılı olduğu yönündedir.
Aslında Ergenekon sürecinin vazgeçilmezi haline gelen savcı Öz`den vazgeçilmesinin elbette özelde son operasyonlarla ilgisi olduğu açıktır. Ancak hazırladığı iddianamelerde ana konuların dışına çıkarak tali meselelere ağırlık vermesi, soruşturma boyutunun giderek okyanus ötesi bağlantılara alan açmaya eğilim göstermesi savcının kendisi kadar dava sürecini de tartışmaların odağına oturttu. Bazen savcılık uygulamaları, bazen de bir yönüyle propagandaların etkisi, kimi soruşturmaların cemaatin menfaatlerine dönüşmesi algısını giderek pekiştirdi. Tabii ki bu algı, bazı uygulamalarla da hükümeti güç duruma düşürdü. Gerçi hükümet yetkilileri her defasında “Yargının bağımsızlığını” adres gösterdi ama, hazırlık soruşturmalarının ana gövdesinin İstanbul Emniyeti`nce yürütülmesi, asıl fırıldakların belli polis gruplarınca yürütüldüğü iddiaları, ister istemez hükümetin işini güçleştirmeye yetiyordu.
Zaten kızağa çekme işine İstanbul Emniyetinden başlanması ve tartışmaların odağındaki İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer`in görevden alınması, açıkçası hükümetin de süreci saboteye dönük içten girişimlere daha fazla duyarsız kalamayacağının ilk adımıydı.
Ergenekon sürecinin saptırıldığı iddialarının son günlerde daha yoğun bir şekilde dillendirilmesi, Ahmet Şık`ın basılmamış kitabına yönelik operasyon silsilesiyle daha da hız kazandı. Kitabın içeriğinde suç unsuru olarak neler olduğu hala muamma. Ancak basılmamış nüshaların kopyalarına karşı baskınlarla sergilenen tutum, nüsha kopyalarını “Cuha`nın Ayakkabısı”na dönüştürürken ortaya çıkan görüntü, George Orwell`in “Düşünce Polisi”ni kıskandırır nitelikteydi. Hükümetin bir çok yetkilisi, hatta Cumhurbaşkanı bile bu durumdan rahatsız olduğunu açıkça belirtti. Elbette bu soruşturmanın savcısı da Zekeriya Öz`den başkası değildi. Dahası, soruşturmanın asıl yönünün kitabın içeriğiyle bağlantılı olarak Fethullah Gülen`le birebir irtibatlı hale gelmesi, Fethullah Gülen`in kendisini bile açıklama yapmaya zorlarken bu durumun Savcı Öz`ü etkilememesi biraz zor görünüyordu. Nitekim HSYK, hiç beklenmeyen bir anda atama kararlarını açıklayarak Savcı Öz`ü “terfi” ettirdi.
Açıkçası Ergenekon sürecinin geldiği nokta, bazı derin unsurların deşifresi gibi önemli bazı gelişmelerin yanı sıra Emniyet ve savcılıklar ekseninde “kişi veya gruba özel” denebilecek bazı garip uygulamaların ortaya çıkmasıyla beraber tartışmalara neden olmaya başladı. Yapılan hatalara zamanında kimse “hata” diyemedi.
İddianamelerdeki kimi vahim hatalar görmezden gelindi ya da hiç alakası olmadığı halde Ergenekon kapsamına alınan kesimlerle şemsiye oldukça geniş tutuldu. İstenmeyen herkes Ergenekon ithamına maruz bırakıldı.
Gelinen noktada hükümet artık durumu “yargının tasarrufu” ile açıklayamaz hale geldi. Gerçi Savcı Öz`ün “terfisi” görünürde bir “yargı” tasarrufudur. Ancak siyasi boyutu olan bir zoraki “terfi” olduğu da inkar edilemez.
İyi de, sürecin tüm olumsuzluklarının kahramanı Zekeriya Öz müydü? Elbette ki değil. Nitekim bazı yorumcular, süreci “özelleştirdiği” iddiasıyla şahıstan çok “cemaat” olgusuna dikkat çekmekten hareketle meseleyi hükümet ile cemaat arasında bir mesele olarak ele almaktadırlar. Tabii ki bu, şimdilik iddia boyutundadır. Eğer mesele şahıslarla ilgili değil de iddia edildiği gibi “cemaat” boyutuyla ilgili ise, bunun sadece depremi haber veren öncü sarsıntı niteliğinde olacağı açıktır.
Deprem ise şiddeti ne kadar olur bilinmez ama merak ediyorsanız 12 Haziran sonrasını beklemelisiniz.