Geçen hafta uzak diyarlardan Murat T. adlı bir dostumuz, uğultu seslerinin eksik olmadığı bir garipler barınağının linkini göndermiş, e-posta adresimize.
Kürd`ün post modernisti olur mu bilemem ama, darbecinin post modernisti olduğuna göre insani ulviyetini kaybeden her Kürt de gayet tabii post modern bir devşirme olabilir. Hele bir de bunları bir barınakta toplayıp başlarına da Şaronları diktin mi, çıkacak tantananın vay haline!
Garip bir barınak… Başlarına da eğitimci Şaron… Bunun anlamı şu: Kürtlükten gelen sert mizacın siyonistlikten gelen sinsilikle bütünleşmesi… Sert mizaçla yoğrulan sinsi karakterin ortaya çıkaracağı mamül, tabii ki Ebu Cehil karpuzu tadında olacaktır.
Hiç gördünüz mü? Halkına, çevresine, partisine, örgütüne, memleketine ihanet edip tabutuna kazık çakanların bir süre sonra tekrar kurtarıcılık arsızlığına yöneldiklerini… İşte malum barınaktakilerin ortak özelliği bu!
Bazısı, 68 kuşağının Kürtlere sirayet etmiş azgınları! Halk edebiyatı yapmasına karşın yalnız başlarına kalmış eski tüfek komünist!
Çoğu ise, eski PKK`li! Kimisi dağ kadrosunda zamanla kendini general görmüş. Davaro`dan eşkiyalık rolünü çalmaya kalkışınca da yiyecekleri tekmenin korkusuyla soluğu Berlin`de, Stokholm`da almış.
Bir kısmı “siyasetçi” rolüne soyunmuş! Fukara Kürd`ün parasını “Parti adına” iç edip baronluğa terfi edince “Dağ başını duman almış” eşliğinde soluğu Paris`te, Londra`da almış.
Kimisi, sabah Ökkeş, akşam heval olmuş, sığınak ile karakol arasını arşınlamaktan yorulmuş, deşifre olunca da soluğu bilmem hangi mahzende almış!
İslamla zaten yolları hiç kesişmemiş! Kendi örgütlerinden de tekme yiyince, tek sermayeleri, ruhlarına işleyen solculuk hovardalığı kalmış! Memlekette ya da gerçek alemde başları öne eğik, kuyrukları ayaklarına dolanmış olmasına karşın sanal barınakta her biri birer aslan parçası kesilmiş!
Bir Kürt-Kürdistan sevdası yeniden depreşmiş ki hiç sormayın! Başlıca iki düşman koyuvermişler özgürlük barikatını aşmak adına: Biri PKK, öbürü Hizbullah!
PKK`ye düşmanlıkları, yedikleri tekmenin acısından; Hizbullah`a düşmanlıkları ise, sol huvardalıktan miras kalan geleneksel İslam düşmanlığı.
Buraya kadar her şey normal! Ne PKK`yi ne de Hizbullahı kimsenin sevme zorunluluğu yok tabii ki. Ama normal olmayan bir şey var.
Farklı zamanlarda farklı saiklerle gerçek alemden kopup sanal barınaklarda bir araya getirilmeleri…
Aynı ortak dili ve üslubu kullanmaları…
Sevinçte ve hüzünde beraber ağlayıp beraber gülmeleri…
Farkında mısınız bilmem ama, son zamanlarda barınakta bir matem havası almış başını gidiyor. Normal zamanlarda İmralı-Kandil hattına F-16`lardan daha fazla sorti yapan bu barınaktaki gruh, acayip bir PKK sevdasına bürünmüş. Sitem dolu yazılar, Kürt vuvuzelası niyetine birbirini kovalar hale gelmiş.
Nedeni mi? Ay başında Bağlar`da gerçekleşen garip bir ölüm olayı. İhanetin, kontracılığın, katilliğin, ifsadın, Jitemciliğin kitabını yazan barınak ehli, büyük umutlarla bir kontracılık faaliyetine soyundu. Fırsat bu fırsat deyip yaşanacak bir çatışma için şeref tribününde yer ayırttılar. Ellerinde Yahudi boynuzu, ölüm olayının yaşandığı günü “Roş Haşana” ilan ettiler. Günler geçti ama, tribünlerde boş sahayla baş başa kaldılar. Karın ağrıları artınca yerleşik uzantılarıyla beraber “Hizbullah adına bildiri” yayınlayarak adeta PKK`ye “minderden kaçma!” demeye getirdiler. Bir Hizbullah, bir Yekgirto arasında gidip geldiler.
Artan baş ağrılarını dindirmek için yükselen “Şabaaan!” feryatlarıyla şimdilik baş başa kaldılar. Ama her hüzünden sonra bir sevinçli haber alınır kuralı vardır ya! Barınak ehlini sevindiren bir gelişme, şimdilik onları teskin etmiş gibi görünüyor. Malum, barınak bekçisi “Heval Şaron” Tel Aviv üniversitesinde Kürtçe derslerin başladığını salık verdi. Görmeliydiniz, barınak ehlinin gözlerinden fışkıran ışıltıları. “Heval Şaron”a sunulan “spas” demetlerini Kürt diline tanınan imkana bağlarsanız, inanın büyük yanılgıya düşersiniz.
Kürt illerinde Kudüs davasına olan ilgi, barınaktan yükselen “israil`in Kürt dostluğu” yalanıyla karşılık bulmasının altında yatan ne ise, bunun nedeni de odur. Hani hep dillendirilir ya, “İsrail`in Kürt kartı” diye. Kimisi bu kartı kumarbazlar kralına özenerek yersiz ve zamansız açsa da, asıl kart işte budur. D.Bakır`da “Kahrolsun siyonizm” sloganları atılırken siyonistler yerine post-Kürt geçinen barınak ehli kahroluyorsa, bunun bir anlamı olsa gerek.
Bunların PKK ile kişisel bazı sorunları dışında stratejik anlamda bir sorunları yoktur. Ama Kürtlerin İslami değerlere yönelik artan eğilimleri, aslında Heval Şaron`un stratejik sorunu ise de, İslam düşmanlığının barınakta adeta depresyon etkisine yol açması, ipini koparan tasmalıların bir araya getirilip terbiye edilmelerindeki amacı da ortaya koymaktadır. Dolayısıyla çatışma alanına çekilecek Hizbullah üzerinden Kürtlerin İslamlaşmasına engel olmayı hedefledikleri açıktır. Bu anlamda da yeri geldiğinde PKK ile dost kılığına girmeleri anlaşılır hal almaktadır. Onlara göre en iyi PKK, Hizbullah ile çatışmaya girecek PKK`dir. Hizbullah ise, PKK ile çatışırsa kötüdür; çatışmaya meydan bırakmazsa en kötüdür.
Bunlara diyeceğimiz şudur: Çoğunuz PKK`den tekme yemenin sersemliğiyle soluğu Jitem merkezlerinde aldınız. Oradan da yüz bulmayınca ver elini Avrupa dediniz. Sonra görünmez bir el, imdadınıza yetişip aynı barınakta bir araya getirildiniz. Anasını ağlattığınız Kürtler adına tuttuğunuz özgürlük temposunu yeni misyonunuza kılıf yapmayı başardığınızı sanıyorsunuz. Oysa seslendirdiğiniz şarkılar, üfürdüğünüz boynuz, bir araya getirilişinizin üstündeki sır perdesini aralamaktadır.
Bugün çoğunuz, üzerinden provokasyon yapmaya çalıştığınız Bağlar`ın sokaklarını gezemiyorsanız, hasretini çektiğiniz köyünüzü, kasabanızı sadece rüyalarınızda görebiliyorsanız, memleketinizde halk arasına karışamayacak kadar yüzünüz kızarmışsa, bu, Kürdistan söyleminizin de ne kadar boş, ne kadar laubalilik olduğunu, sanal alemde fırtına koparırken gerçek alemde hiçbir karşılığınızın olmadığını göstermeye yetmektedir.
Kürdiliğinizi Jitem`e; ajanlığınızı siyonizme satacak kadar alçaldınız. Siyonizmin “Kürt aşkının”, Selahaddini Eyyubi`den beri süregelen intikam duygusunun bir yansıması olduğunu görememekle kalmadınız, aynı düşmanca duygunun tetikçisi haline geldiniz.
Önce gerillacılık oynadınız, sonra Jitem`e transfer oldunuz. Yetmedi, "Heval Şaron"un kapısında kemik sıyırıcılığına terfi ettiniz. Değer miydi, bunca serüvenden sonra “Kürdistan`ı post” edip “Heval Şaron”un çöplüğünde bekçilik yapmak!