Merhumun dostları ve vefa borçlularının hüznü anlaşılır bir durumdu. Ama hayatı boyunca Erbakan`ın misyonuyla savaşa adanmışların sahte hüzün tabloları çizme gayretleri izlenmeye ve irdelenmeye değerdi.
Merhum Hoca vefat etti ve şanına yakışır bir vaziyette defnedilerek ebedi istirahatgahına uğurlandı. Ama hüzün tablosunda yer alanlar sadece siyasi görüşünden ayrılmayan kitle değildi.
28 Şubat`ın etkisiyle siyasi hayatta yaşanan kırılmalar sonucu Milli Görüş geleneğiyle siyaseten yollarını ayıran bugünkü iktidar partisinin kurucu kadrolarının da aynı hüznü paylaşmaları, eski Hoca`larına karşı son vefa duygusu olarak değerlendirilebilir. Bunda da garipsenecek bir durum yoktu.
Fakat aynı hüzün tablosuna ısrarla girmeye çalışan başka siyasi/ideolojik ekoller vardı ki, hüzünlerinin Hoca`ya vefa ile bağlantısını kurmak neredeyse imkânsızdı. Sağlığında siyasi hayatının her evresinde Hoca`nın misyonuyla savaşmaktan geri durmamış, her safhada Hoca`yı diri diri toprağa gömmeye ayarlanmış bu kesimlerin hüzünlü veda fotoğrafında yer alma çabaları, belliydi ki yaşanan siyasi sürece yapmak istedikleri balans ayarıyla alakalı planın bir parçasıydı.
Hayatında Hoca`ya rahat yüzü göstermeyenlerin, vefatında Hoca`ya ağıtlar yakmaları, belki de “En iyi Hoca ölü Hoca`dır” mantığının ürünüydü. 28 Şubat sürecinde küresel istibdat ve beynelmilel Siyonizm namı hesabına manşetlerini Hoca`ya karşı namlulara dönüştürenlerin vefatında Hoca`ya methiyeler dizmeleri, ancak bugünkü siyasi konjonktüre yapmak istedikleri ince ayarlarla ilgili bir tavırdır. Aynı süreçte Hoca`yı laik rejimin yıkıcısı olarak ilan edip siyasi sürece darbecilikten yana müdahalede bulunanların TSK adına taziye mesajı niyetine methiyeler dizmekle yetinmeyip cenaze törenine üniformalılarla beraber çelenk göndermeleri, aynı şekilde Hoca üzerinden yürütülen dizayn arzusunun bir başka çabasıydı.
Bugün için Türkiye`yi 1930`lu yılların karanlık günlerine geri götürmek adına tektipçi bir anlayış temelinde politik bir anlayış güden katı ulusalcılığın sağ ve sol kanatlarındaki siyasi aktörlerin Hoca üzerine sahte gözyaşları dökmeleri, Hoca adına vasiyet uydurma yarışına girmeleri, aynı şekilde dizayn çabası ve ölen Hoca`nın küllerinden dirilme umutlarıyla açıklanacak bir durumdur.
Hatırlarsınız, kısa süre önce siyasi anlaşmazlık sonucu Milli Görüş`ten ayrılan bugünkü Has Parti yöneticilerinin yine bugün için timsah gözyaşlarına boğulan aynı çevrelerce nasıl da sevinçle karşılandıklarını. Siyasi ayrılığı Hoca`nın ekolünü bitirmeye dönük örtülü bir operasyona dönüştürmeyi hayal eden aynı çevreler Numan Kurtulmuş`a şaşırtıcı dozda bir teveccüh göstermiş, stratejilerinin önemli bir bölümünü bu ayrılık üzerine kurmuşlardı. Bu yolla hem Milli Görüş ekolünü biraz daha pasifleştirmeyi düşünürlerken hem de öne çıkacak Kurtulmuş faktörünün AKP tabanından alacağı muhtemel oylarla iktidar partisinin oy oranını azaltmayı hedeflemişlerdi. Ancak hesapları pek tutmamış olacak ki artık Kurtulmuş`a adı konmamış bir ekran ambargosuna yöneldikleri aşikârdır.
Elbette hem Hoca`nın samimi takipçileri, hem de Hoca`yla siyaseten yollarını ayırmış bugünkü iktidar kadrolarının, artniyetli ve samimiyetsiz kesimlerin sahte gözyaşı dökme yarışına girişme amaçlarının farkında olduklarına inanıyoruz. Dolayısıyla her iki kesimin de Hoca`ya vefa borcu kapsamında üzerlerine düşen görevleri yerine getirme zorunlulukları bulunduğu açıktır. Vefa borcu, sadece cenaze merasiminde gösterilen ilgiyle sınırlı bir durum değildir, olmamalıdır.
Milli Görüş`ün samimi takipçileri, Hoca`nın asıl misyonunun İslam kardeşliği ve ümmet düşüncesinin sürekli diri tutulmasından geçtiğinin bilinciyle bundan sonraki çizgiyi muhafaza etmeleri en büyük vefa borcu olacaktır. Türkiye`de milliyetçiliğin evrensel İslam kardeşliğine galebe çalmayla yüzyüze bulunduğu sentezci bir ortamda bu gereklilik her zamankinden daha önemlidir.
Ümmet şuuruyla beynelmilel siyonizme karşı Merhum Hoca`nın asla dinmeyen hassasiyeti, siyonist odakları meşrulaştırmayı öngören bugünkü “Ilımlı” projelerin dayatmacılığı karşısında daha fazla önem kazanmaktadır. Belki de Milli Görüş`ü tasfiye edilmesi gereken bir ekol olarak görenlerin asıl amacı da bu hassasiyeti köreltme gayretleriydi. Bu hassasiyetlere sahip çıkmak, merhum Hoca`ya gösterilecek en büyük vefa borcu olacaktır.
Hoca`nın geleneğinden gelmesine karşın siyaseten yollarını ayıran bugünkü AKP yöneticilerinin de vefatı dolayısıyla Hocalarına karşı son görevlerini yerine getirdikleri görüldü. Ancak vefa borçlu oldukları Hoca`ya sadece cenaze töreninde sahip çıkmak elbette ki yetmeyecektir.
Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere aynı gelenekten gelen iktidarın öncü unsurları, bugün için eski darbeci-çeteci ekollerle belli bir mücadele yürüttükleri görülmektedir. Ancak Hoca`ya ve ekolüne hayatı zehir eden 28 Şubat darbecileri ve bu süreçte milletin inançlarına karşı yürütülen savaş sonucu yürürlüğe konulan barikatların çoğu halen orta yerde durmaktadır. Hukuksuzluğun her türlüsünü yapan o aktörler ve o aktörlerin yürürlüğe koyduğu barikatlardan hesap sorulmadıkça, inançlara vurulan prangalar kaldırılmadıkça vefa borçlarını asla ödemiş olmazlar.
28 Şubat sürecinin ürünü olan İmam-Hatip okullarının orta kısımlarının kaldırılmasını hedefleyen kesintisiz eğitim modeli orta yerde durdukça; Kur`an-ı Kerim öğrenme yaşı bugünkü seviyede tutuldukça; başörtüsüne vurulan prangalar sürdükçe; yıkıcı bir virüs olan Siyonizm karşıtlığı taktiksel olmaktan çıkıp stratejik bir hal almadıkça Hoca`nın iki eli yakalarından asla düşmeyecektir.
Bu vesileyle Türkiye`de İslami bilinç serüveninde büyük katkısı olan Merhum Erbakan Hoca`ya bir kez daha Yüce Allah`tan rahmet; ailesine, sevenlerine, takipçilerine ve tüm Müslümanlara sabırlar diliyoruz.