Arap baharı tartışmaları süredursun, Suriye üzerinde karar kılan uluslararası irade, durumu bir türlü istediği kıvama getiremiyor.

Bahar rüzgarının estiği ülkelerde coşkulu kalabalıklar meydanları doldururken aynı düzeyde kalabalık protestoların Suriye`de yapılamaması, ısrarla “bahar” havasına sokulmak istenen Suriye üzerindeki planları akamete uğratıyor.

Meşal Temo`nun öldürülmesi, kimlerin öldürdüğü, bununla neyin amaçlandığı hususundaki tartışmalar devam ederken, Esad rejiminin düşürülmesinde anahtar rol oynayacak protestoların farklı etnik ve dini kesimlere sıçramaması, belki de Suriye rejiminin avantaj sağladığı en temel faktör olarak duruyor.

Şimdiye kadar yaşananlar, sadece belirsiz telefon kayıtları ve Suriye rejiminin sert müdahalesi etrafında şekillendi. Gerisi ise sadece kuru gürültü oldu. Kuru gürültüyü koparanın da El Cezire ve El Arabiyye gibi Arap medya kanalları olması, siyasi cenahta da Türkiye`nin tokmak rolünü oynaması, Batı iradesini canlandırma babından kendine özgü bir anlam taşımaktaydı.

Rejim değişikliği için gereken halk desteğinin sağlanamamış olması, Hama hariç, Suriye`nin belli başlı kentlerinin olaylar bağlamında gündeme gelmemesinden de anlaşılmaktaydı. Kaldı ki Hama`nın ifade ettiği anlam, olaylarla anılmasını da anlamlandırmaktaydı. Beklenen geniş çaplı halk hareketinin oluşmaması, oluşan dar kapsamlı gösterilerin bastırılmasını da Esad yönetimi açısından fazlasıyla kolaylaştırmaktaydı.

Arap sermayeli medya kanallarınca yürütülen psikolojik savaşın tüm etkilerine rağmen Esad`ın yönetimi bırakması için gerçekçi şartların hiç birisi de oluşamayınca rejimi değiştirme hamleleri Suriye dışında yaşayan ve içerdeki halkın talepleriyle ilgisi olmayan eski-yeni kaçkınların bir araya getirilip farklı konsey veya platformların oluşturulmasına odaklandı. Eş zamanlı olarak belli grupların silahlandırılarak içerde silahlı eylemlilik sürecinin başlatılması, akıllara “Libya senaryosu”nu getirdi. Libya senaryosu, içerde yaşanacak belli bir hareketlilik düzeyiyle beraber “sivilleri koruma” amaçlı askeri müdahale sürecini ihtiva etmektedir. Ancak ne içerdeki halkın talepleri ne de dışarıdan gazel okuyan ulusal konseycilerin çabaları, Libyalılaştırma programını yürürlüğe koyamadı. İçerdeki halkın önemli bir bölümü, çatışmasız protesto yöntemini tercih ederken aynı zamanda dış müdahaleye de karşı bir pozisyon geliştirdiler.

Bu durum, Suriye içi ile dışı arasındaki tezadı ortaya koyarken, bölgesel denklemin yeniden şekillenmesine odaklanan güçler, öyle anlaşılıyor ki, halk arasında yeni dalgalanmalar peydahlamaktan vazgeçmiş değiller. Belirttiğimiz gibi, gösterilerin büyük çapta oluşmaması ve en önemlisi de belli başlı kentlere sıçramaması, sadece isimlerini belki de ilk kez duyduğumuz sınır kasabalarıyla sınırlı kalması, strateji mühendislerini yeni konseptler geliştirmeye yöneltmiş görünüyor.

Ayaklanmaların başından beri Suriye Kürtleri sürece katılmış değiller. Ayaklanmalara Kürtlerin katılmamış olması, rejim değişikliğinden yana olanların asla hoşnut olmadığı/olmayacağı bir durum olsa gerek. Protestoların çapının genişlemesine duyulan ihtiyacın belirdiği bir anda Kürt teşkilatlarından birinin başkanı Meşal Temo`nun öldürülmesi, Kürtleri açıkça ayaklanmaya çağırma girişimi olmuştur. Öyle ki nüfusu bir buçuk milyonu bulan Kürtlerin ayaklanmaları, Suriye rejimini zora sokacağı gibi, büyüyecek ayaklanmaların yol açacağı ölüm tabloları da müdahaleci güçlerin iştahını kabartacaktı.

Gerçi Temo`nun öldürülmesinin ardındaki sır perdesi aralanmış değil. İstanbul merkezli Ulusal Konsey`e seçilmesinden ötürü Suriye rejimi tarafından öldürüldüğü iddiaları da var. Kaldı ki Suriye rejimi, zararlı olduğuna kanaat ettiği kişileri öldürmekten zevk alan bir yapıya da sahiptir. Ancak meselenin kritik olması ve Kürtleri tahrik etmeye odaklı olması, her şeyden önce müdahaleden yana olanları birinci adres olarak işaret etmektedir.

Kaldı ki belli kalabalık grupları tahrik edip sokaklara dökme provaları malum medya kanalları üzerinden hep yapılıyor.

Meşal Temo`nun öldürülmesinden hemen önce, gözaltında bulunan Bakara aşiretinin lideri Newaf Rağıb El-Beşir`in işkencede öldüğü yolunda El Arabiyye kanalının yaptığı haber, tıpkı Temo`nun öldürülmesindeki gibi bir amaç taşımasıyla dikkat çekiciydi. Öyle ki nüfusu Suriye`deki Kürt nüfusu kadar olan Bakara aşiretinin bu haberle teyakkuz haline geçmesi hedeflenmiş, bu haber üzerine rejim, El Beşir`i serbest bırakarak bu planı boşa çıkarmıştı.

Tüm gözler Suriye üzerinde iken müdahalecilik için gereken koşulların oluşamaması, bu ülkede farklı yöntemlerin devreye sokulacağını zorunlu kılmıştır. Halk ayaklanmasından istenilen sonuç alınamayınca silahlı gruplar ve suikast yöntemiyle dalgalanmanın şiddeti artırılma yoluna gidilmiştir. Bu merhalenin tamamlayıcı halkası olacağı beklenen BM şemsiyesindeki ambargo kararının Rusya ve Çin`in vetosuyla karşılaşmış olması, Suriye rejiminin elini şimdilik güçlendirmiştir. Bu adımla yakalanan moral seviyesinin etkisiyle olacak ki, Şam`da Esad rejimini destekleyen milyonluk bir gösteri düzenlenerek Suriye dışında yürütülen güdümlü muhalefete ve büyük patronlara gözdağı verilmiştir.

Ancak şurası da unutulmamalı. Suriye`de halkın meşru talepleri ve bu talepleri sabote ederek müdahalecilik zeminine çekmek isteyen uluslararası ve bölgesel bir konsept var gücüyle çalışmaktadır.

Esad rejimi şayet güdümlülükten uzak insani talepleri görmezden gelmeye devam ederse, kasıtlı da olsa ardı ardına gelen dış tazyiklere ilelebet karşı koyacak gücü her zaman bulabilecek değildir. Ama içerdeki halkın taleplerine cevap verecek adımlar atarsa, dış tazyiklerin tüm hamlelerini de boşa çıkarabilecektir.