Tunus ve Mısır`da yumuşak denebilecek geçişlerle tarihi diktatörlükler devrilirken Libya`da dış müdahale ve kanlı bir süreç sonucunda bir başka diktatör devrildi. Tunus`taki gelişmeler şimdilik sessizliğe gömülürken Mısır`da tüm dikkatler, yapılacak serbest seçimlerin geleceğine ve bu seçimlerde İhvan`ın alacağı muhtemel role kilitlenmiş bulunuyor.
Suriye`de cereyan eden hadiseler ve içerdeki halk taleplerine dışarıdan besleme kişi ve grupların önder tayin kılınarak amacından saptırılması girişimleri son sürat yürüyor.
İçerdeki mücadele ve dışarıdan özellikle Türkiye öncülüğünde yapılmak istenen müdahalenin varacağı muhtemel sonuçlar tartışılırken rüzgarın yönünün özellikle İran`a döndürülmesi çabaları dikkatlerden kaçmıyor.
Suriye etrafındaki gelişmeler ve Türkiye`yi bölgesel dizaynda Truva atına dönüştürme gayretleri, bir yönüyle Türk hükümetini de aşan bir hal almaya başlaması dikkat çekici. Türkiye`nin boynuna atılan ihale henüz tartışma aşamasındayken son zamanlarda özellikle Kandil eksenli tartışmalarda Türkiye ile İran`ı siyaseten kapıştırma gayretleri de gözlerden kaçmamaktadır. Hükümetin kimi zaman emperyal emellere alet olmak yerine bölgesel maslahatları gözeten politikalarının içerden malum çevreler eliyle te`dip edilme gayretleri de ayrıca gözlerden kaçmamaktadır.
Washington patentli belli çıkar gruplarının iktidara hükmetmede hükümetle iktidarı paylaşma ve hükümete yön verme girişimleri, temelde Suriye ve Kandil üzerinden hükümeti İran`la ciddi sürtüşmelerde bulunmaya yönlendirdiği açıktır. İran`ın son Kandil operasyonu ve Karayılan etrafındaki haberler üzerinden yoğunlaşan Türk-İran ilişkilerini baltalama gayretleri, İran`ın PKK konusunda Türkiye`yi aldattığı yönünde gayri ciddi argümanlarla sürdürülse de amacın iki ülke arasında yüksek yoğunluklu bir kapışmayı amaçladığı aşikardır. Hükümet yanlısı görünüp hükümete İran düşmanlığını, bölgesel bazda da Washington yararına “Şii-Sünni ihtilafı”nı teşvik çabalarıyla Suriye-İran-Hizbullah hattını ABD ve Siyonizm yararına kırmayı hedeflediği gün gibi ortadadır.
Hükümetin Libya konusunda, içerdeki malum meseleler vesile kılınarak politika değişikliğine yönelmesini sağlayanlar, bellidir ki Türkiye`nin bölgesel rolünü önceden hesaplayarak belli bir ihaleyle karşı karşıya bırakmışlardır.
İlginçtir ama, basına yeni sızan, 1996 yılında hazırlanan ve 1997 -2020 tarihleri arasında Türkiye`ye dönük senaryolar içeren CİA`ın senaryosundaki kimi unsurların bugün yaşanan süreçle bire bir örtüşmesi, birilerinin çoktandır Türkiye`ye önemli roller biçtiğini göstermektedir.
Raporla ilgili haberin bir bölümü şuydu: “1997-2020 yılları arası için öngörülen senaryolardan ilkinde “Tahran`daki Ayetullahların yerini ılımlı liderlerin alacağı” ifade ediliyor. Raporun yazıldığı tarihte iktidarda olan Refahyol Hükümeti ile ilgili ise şöyle deniliyor: “Erbakan`dan sonraki genç lideriyle, 1999`da tek başına iktidar olan RP, Tahran`daki Ayetullahların yerini alan ılımlı liderlerle yakınlaşır.”
“Erbakan`dan sonraki genç lider” ifadesiyle Başbakan Erdoğan`ın öngörüldüğü ve Erdoğan`ın bölge ülkelerinin başına gelecek ılımlı liderlerle iyi ilişkiler kuracağının düşünüldüğü anlaşılıyor” değerlendirmesinde bulunulması da hayli ilginç.
Dünyanın meşhur ajanslarına savaş muhabirliğinin yanı sıra danışmanlık da yapan Eric S. Margolis`in şu tespiti, kehanet değilse eğer, konu bağlamında hayli dikkat çekici:
Margolis “Ortadoğu`nun Gerçek Devrimi: TÜRKİYE” başlıklı analizinde son aylarda Arap dünyasını “esir alan” “devrim” rüzgarlarıyla ilgili şu görüşü öne sürüyordu:
“Herkes, Orta Doğu`yu saran devrimler ve ayaklanmaların Tunus`ta başladığına inanır. Aslında, devrimin tohumları, ilk kez Adalet ve Kalkınma Partisi`nin örtülü askeri diktatörlüğe karşı uzun ve çetin savaşına başladığı 2002`de Türkiye`de ekildi.”
Yine bu hafta bir açıklaması internet ortamına düşen Hizbullah yetkililerinden Edip Gümüş`ün sözlerinden bir bölüm, aslında Margolis`in yukarıdaki tespitlerini adeta pekiştirir nitelikteydi:
“Müslüman halkların zalim ve diktatör rejimlerin sultasından kurtulmak için kıyama kalktığı bugünlerde, kıyamların İslami yöne kanalize edilmemesi için çabalayan Amerika ve yandaşlarının Türkiye`yi örnek ve model göstermeye çalıştıklarına tanık olmaktayız. ‘Türkiye Modeli` gibi söylemlerle hakikatte ABD projesinin telkini yapılmaktadır. Bununla beraber bu projenin uygulamaya konulması doğrultusunda Türkiye`ye önemli rol ve görevlerin yüklendiğini görmekteyiz. Bütün bu yapılanlarla, Müslüman halklar arasında Kur`an ve sünnete dayalı bir sistemin oluşumunu engelleme gayreti söz konusudur. Maalesef İslami mücadelede geçmişi olan, şu anda İslami hassasiyeti muhafazaya çalışan bazı yazarlar, ‘Türkiye Modeli` diye sunulan bu projeyi bir nimet olarak göstermektedirler. Cumhuriyet tarihini bir yere bırakıp günümüzde en yumuşak ve idare edilebilir denilen bu dönemde bile adaletsizlik, haram, günah, Allah`a isyan, küfür ve irtidatın zirvede olduğunu, önünün açık olduğunu ve teşvik edildiğini görememek ve bunu Müslümanlara ve İslam alemine örnek gösterip sunmak ayrıca bir gariplik ve talihsizliktir.”
Evet, son süreçte Türkiye`yi yeni dizayn politikalarının mezesine dönüştürüp yönünü kah Suriye`ye, kah İran`a çevirme gayretinde olan sözde İslamcı baskı-çıkar gruplarının düşünsel taşkınlıklarına “Model ülke” teraneleri de eşlik etmekte ve maalesef “imparatorluk hassasiyeti” yerine İslami hassasiyetleriyle ön plana çıkanların da Neo-Enverizm`e mağlup düşecek tarzda beyanatlarda bulunması İslami camianın en büyük talihsizliği olmuştur.
Taşkınlık-sapıklık içeren Türk dizileriyle başlayan Arap pazarına dayanma çabaları, bugün liberalist politikalarla örnekliğe indirgenmesi, nasıl bir rol yüklenildiğini göstermektedir. “Model ülke” edebiyatı yapılacağına, hiçbir Arap-İslam ülkesinde görülmeyen tarzda katı bir laiklik uygulaması, başörtüsünün afyonla eşdeğer tutulduğu politikalar, Kur`an öğrenmeye dahi sınırlamaların yürürlükte olduğu bir yapıyı es geçerek “Modellik” devşirmek ancak İslamcılığını “Türklük gururuyla” tebdil etmenin bir sonucu olsa gerek.
Gerçekten de hem içerde hem dışarıda milletin inanç değerlerine dönük açık-gizli savaşımların kaldırılmasına yönelik baskı unsuru haline geleceklerine Washington icazetli ılımlılık rüzgarlarına esir düşmeleri izah edilebilecek bir durum değildir.