Yerine göre camiye giden sıradan bir şahıs, Kur`an kursuna devam eden bir öğrenci, alış verişe çıkan bir tesettürlü kadın, işine giden bir sakallı manşetlere çekilerek irtica paranoyasına malzeme yapılırdı. Nitekim yaşanan 28 Şubat süreci, malzeme üretme bakımından oligarşik yapının tüm unsurlarını şiddetli saldırı kampanyasına yöneltmiş, inancı andıran tüm semboller mahkum ve mağdur edilme yoluna gidilmişti.

Görsel ve yazılı medyanın irtica ataklarının yanı sıra belli bir merkezden yönlendirildiği açıkça ortada olan sanal alemdeki kahpe muallim kampanya ise, irtica avcılarının ilham kaynağına dönüşmüştü.

Son yıllarda başlayan Ergenekon-darbe soruşturmaları sonucunda “internet andıcı” adıyla meşhur olan sanal alemdeki irtica kampanyasının Genelkurmay bünyesinde kanunsuz bir şekilde yürütülen kurumsal bir kampanyanın ürünü olduğu ortaya çıktı. Açılan soruşturma neticesinde “Andıç iddianamesi” hazırlanıp mahkemece kabul edilmesinden sonra sanal kampanyanın karanlık şefleri tek tek deşifre olurken, karanlık siteler de bir bir kapandı ya da çehre değiştirme yoluna gitmek zorunda kaldı. Sanaldan ilham alarak veya generallerin sözlerini irtica lehine yorumlayarak irtica tacirliğini elden bırakmayan iri medyanın bu süreçte takındığı “Süt dökmüş kedi” örneği ise kaybedilen sahte zeminin göz göre göre altlarından kaymasıyla açıklanabilir.

“Andıç” soruşturmasıyla ortaya çıkan durum, aslında gerçek irticacıların “İrtica tacirleri” olduğu sonucunu ortaya koydu. Sanal alemdeki irtica kampanyasının amiral gemisi olarak bilinen “İRTİCA.ORG” sitesinin, soruşturmadan sonra “İrtica yoktur” arayüzüne bürünmesi, aslında soruşturmadan panikleyen kudretli zevatın gerçek irticacılar olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı sitenin arayüzünü hatırlayanlar bilir; bir ucunda çarşaflı bir kadın resmi, hemen karşısında da bir hamam böceği resmi konularak tesettür, hasseten de çarşaflı kadınlar hamam böceklerine benzetilmekteydi. İçerik olarak da İslami çevreler özelinde inanç değerlerinin her türlüsü ağır hakaret ve ithamlarla yer edinmekteydi. Ancak soruşturma ve irticacı patronların deşifre olmasından sonra aynı sitenin ara yüzü tamamen değişikliğe uğrayarak “İrtica yoktur” tezi işlenmeye başlandı.

Kimi siyasi ve akademik çevrelerin görüşüne başvurarak “İrtica yoktur” mevzisine gerileyen, belki de mevzi kaybeden “İRTİCA.ORG” sitesi, CHP`li Binnaz Toprak`tan konuyla ilgili şu aktarımı yapmaktadır:

“Hiçbir zaman sahici bir ‘irtica` tehdidi olduğuna inanmadım. Çünkü demokrasi-Laiklik ve İslam konusundaki etkileşim Türkiye`yi iyi bir yere götürdü.”

Prof. Dr. Niyazi Öktem`den alınan görüş ise, irticacı geçmişin mahkum edilmesini beraberinde getirmektedir:

“Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ‘Din, son derece bireysel olan bir alan, siyasete yansımasın` dedi. Bu ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir` lafıyla ters düşüyor. Niye; çünkü din bir sosyal olgudur. Tarikatlar, sosyal olgudur. Her sosyal olay siyasala yansır. Dolayısıyla bilimsel bir saptama değil bu. Sosyoloji, din sosyolojisi diye bir bilim var. Ekonomi nasıl siyasal bir olgu olarak siyasete yansıyorsa, din de yansır.”

Sabancı Üniversitesi`nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu`ndan alınan görüş ise, irticacıların asıl kimliğini ele vermektedir:

“İrtica olayı Türkiye`de değişik değişik algılanıyor. Elle tutulur bir tanımı maalesef yok. Din temelli tepki olarak düşünebiliriz irticayı. Bu kendine has bir anlam kazandı geçtiğimiz 10 yıl içinde. Bu yükseliyor mu, alçalıyor mu? Herkesin durduğu yerden farklı gözlediği bir şey. Maalesef açıklamayı yapan kişiler, hem kuvvet komutanları hem sayın Cumhurbaşkanı, hepsinin sahip olduğu zaviye, görüş alanı bizim alanımızdan farklı. Ve onların da bilimsel bir açıdan baktıklarını düşünmüyorum ben.”

İrticacılığın amiral sitesinin “irticaya” bakış açısındaki yüzseksen derecelik çark hali, ister istemez şu soruyu sordurmaktadır: İyi de son zamanlarda ne değişti de irtica heyulası irtifa kaybetti?  Oysa aynı irtica tacirlerine göre, özellikle de iktidar partisinin konumu göz önüne alındığında irtica tehlikesinin/paranoyasının daha da artması gerekirken “irtica bitti” noktasına gelinmesi, gerçek irticacıların da kimliğini deşifre etmektedir. Anlaşıldı ki irtica olgusu, inancını yaşamaya çalışan sıradan insanlarla ilgili olmayıp, aslında inanç değerleri üzerinden topluma korku pompalayan oligarşik yapının ana aktörlerinin konum pekiştirme atraksiyonlarından ibaret olduğuydu. Daha sarih bir ifadeyle, TSK`da insiyatifi eline geçiren israilci bir kliğin gerçek irticacı olduğu ortaya çıktı ki, bu kliğin kısmen de olsa tasfiyesi, “İrtica tehlikesi yoktur” sonucunu doğurmuş oldu.