Son haftalarda sadece Ortadoğu`nun değil, neredeyse tüm dünyanın gündemi IŞİD`e kilitlenmiş durumdadır.
IŞİD ile beraber bir şeylerin ters gittiği başından beri belliydi. Kaldı ki IŞİD, gündeme geldiği şekliyle sadece son haftaların ürünü bir örgüt de değildir.
2003 yılında Irak`ın işgal edilmesinden bu yana farklı isimler altında faaliyet yürütmesine rağmen bugünkü ismiyle “İslam Devleti`nin” son birkaç haftada bu denli dünya gündemine oturtulması, salt IŞİD bağlamında izah edilebilecek bir konu değildir. Bu durum, Batı`nın müdahalecilik karakterinin depreşmesiyle doğrudan orantılıdır.
Burada amacım, IŞİD`in bırakın Batı dünyasında, İslam dünyasında bile infial uyandıran eylem biçimlerini savunmak değildir. Ama her seferinde önce seyirci kalırken sonra müdahale gerekçesine indirgenen farklı oluşumlara dönük tavrı, Batı dünyasının sadece iki yüzlü karakterinin tipik bir yansımasından öteye geçmemektedir.
Başta ABD olmak üzere Batı bloğu, şu anda bir yandan hava saldırılarıyla IŞİD mevzilerini vururken diğer yandan IŞİD üzerinden yürüttükleri müthiş kampanya, önce insanları kurtarıcı gereksinimine ikna etmeyi amaçlamakta, ardından da doğrudan müdahalenin kapılarını aralamaktadır.
Bunca zamandır IŞİD aleyhinde tek bir beyanatları bile olmayan başta Suudi olmak üzere geleneksel Amerikan kölelerinin aniden uyanarak IŞİD tehlikesine dikkat çekme yarışına girmeleri, hatta kimilerinin bu noktada Amerika`nın önüne geçme çabaları, ibretle izlenmektedir.
Artık, “Kim doğurdu, kim emzirdi, kim büyüttü” tartışmaları yarıştırılırken herkes kendine göre IŞİD`in gen haritasını çıkarmaya çalışmakta, katılımlarla ilgili istatistikler birbirini kovalamaktadır. Devasa propagandaya dayalı algı operasyonunun dayandırılmak istendiği nokta ise Amerika`nın bir an önce kapsamlı kurtarıcılık rolünün icra edilmesine duyulan ihtiyaç olmaktadır.
IŞİD`in düşünsel yapısı, fikri temelleri ve eylem biçimleri İslam dünyasında çokça tartışıldı, çokça eleştirildi. Ancak tartışılıp eleştirilmesine karşın bu tür hareketlerin zemin bulup güçlenmesinin daha ziyade Amerika ve Batılı müttefiklerinin İslam dünyasında uyguladıkları vahşet politikalarından kaynaklandığı gerçeği ne İslam dünyasında ne de çok bilmiş Batı dünyasında neredeyse hiç gündeme gelmedi.
Bugün zayıf oldukları yerlerde en acımasız, en vahşi saldırılara maruz kalan Müslümanların durumuna ses çıkarmayan Batı, söz konusu İslam ülkeleri olunca hemen harekete geçebiliyor.
Güney Asya`da Müslümanlar diri diri yakılırken kılını kıpırdatmayan Batı, IŞİD bahanesiyle bölgeye müdahale etmek için adeta can atıyor.
Afrika ülkelerinde Müslümanlar, Hıristiyan çetelerce paramparça edilirken seyirci kalmakla yetinmeyen Batı, üstelik çeteler lehine her türlü müdahalede bulunabiliyor.
Yıllardır tekrarlanan Siyonist vahşete alkış tutan, siyonistin her türlü katliamlarını “teröre karşı meşru savunma” sayıp destekleyen Batı, IŞİD üzerinden bugün feryatlar kopararak ne menem bir kurtarıcı olduğunu göstermeye çalışıyor.
Çifte standardı, saldırganlığı, katilliği, çıkarcılığı tescilli olan Batı, bu haliyle kimi seçkinci zümreler nezdinde kurtarıcı olarak görünse de müdahale ettiği yerleri sadece yıkıma uğratıyor. Tehlike olarak işaret ettiği kesimler ise insanların nezdinde daha fazla kabul görüyor.
Başta ABD ve İngiltere olmak üzere dünyanın leş kargalığını yapan acımasız güçler İslam dünyasında kimlerin başına üşüşmüşse üşüşülen güç daha fazla ilgi görmüştür, daha fazla insanların cazibesine mazhar olmuştur.
Evet… İslam dünyasında kendinden olmayan İslami kesimleri, mezhepleri, cemaatleri, tarikatları ötekileştiren, hatta hedef seçen akımlar bir bütün olarak İslam dünyasının önündeki en büyük sorundur. İslam dünyasının, bugün bu tür sorunları çözmekten aciz olduğu da ortadadır. Ancak Amerika ve müttefikleri bu tür sorunları bahane ederek İslam dünyasına veya söz konusu gruplara karşı sıklıkla denediği saldırgan tavırlar sadece bu tür akımları güçlendirmeye yaramaktadır.
Geçen yıllarda Amerika veya müttefiklerinin doğrudan müdahalesine uğrayan bir çok ülkede yerleşik İslami akımlar bugün IŞİD liderine biat etme yarışına girişmişlerse, bunun birinci derecedeki sebebi IŞİD`in kendisi değil, müdahaleciliğin geride bıraktığı vahşet fotoğraflarıdır. İzahı mümkün olmayan vahşi saldırganlıklar sonrası insanlar tutunacak bir dal bulamıyorlarsa, içlerinde adeta dev yangınlara dönüşen intikam hissiyatına en iyi tercüme olacağını düşündükleri akımlara yöneleceklerdir.
Nitekim bugün dünya çapında IŞİD`e katılım listeleri karşısında güya şaşkınlığa düşenler, aslında meydan okumak yerine devasa katılımları biraz da kendi uyguladıkları vahşi politikalarına bağlamayı bilselerdi, belki daha akılcı çözümler bulabilirlerdi.
Son çatışmalarda Musul ve yöresini aldıktan sonra önce Şii bölgelerine, sonra Kürdistan bölgesine yönelen IŞİD`e karşı sessiz kalan ABD ve Batı, Kürtler zor duruma düşünce ancak harekete geçebildiler. Bugün IŞİD mevzilerini bombalayan ABD, henüz Kürt veya Şii bölgelerine yeni yönelirken de bombalayabilirdi, oysa yapmadı. Çünkü kurtarıcılığını ispat etmesi gerekiyordu. Bunun için de olayların seyrinin belli bir kıvama gelmesi gerekiyordu. Daha doğrusu iki yüzlü olduğunu, müdahaleci münafık olduğunu herkese göstermesi gerekiyordu.
İşte bu müdahaleci münafıklıktan dolayıdır ki, bundan sonra IŞİD`e yönelik yapacağı her saldırı, velev ki ağır zayiatlar verdirse bile sadece IŞİD`e karşı merak ve sempatinin yerleşmesine sebebiyet verecektir.