17 Aralık`tan bu yana Türkiye`nin iç durumuyla sınırlı bir “paralel kalkışma” gündemine esir düştük. İç gündem hareketli olunca dış gündem hep gümbürtüye gidiyor. Oysa “paralel kalkışma” sadece Türkiye`nin sorunu değildir.
Aslında “paralel yapı” hem konum itibariyle kritik olan ülkelerde hem de Ortadoğu gibi stratejik bölgelerde daima yedekte tutulmaktadır. Duruma göre “paralel” hüküm süren ikili yapılar arasında tercih yapılır. Görünürdeki hükümranlık hedef politikalarda başarısızlık gösterdiği anda paralel uzantılı yapıların düğmesine basılır. Tüm mesele ise, zamanlamayla ilgili olmaktadır.
Dolayısıyla “paralel yapının” Türkiye versiyonunun düğmesine basılması sadece Türkiye`deki şartlarla irdelenirse yerel/kısmi hedefler üzerinden değerlendirme yapılmış olunur. Oysa bölgedeki genel duruma bakılırsa “paralel kalkışmanın” sadece Türkiye ile sınırlı olmadığı görülecektir.
Mesela son zamanlarda patlamalarla gündeme oturan Lübnan`a bakın. Eş zamanlı olarak Irak`ta işgal dönemindeki çatışmaları hatırlatan manzaraya dikkat edin. Bunların öncesinde Mısır`daki darbeyi hatırlayın. Darbeden önce özgül ağırlığıyla ters orantılı davranışlar sergileyen Katar`da gerçekleşen örtülü darbeyi göz önünde bulundurun.
Daha da geriye gidin ve dış dünyanın Suriye`ye biçtiği deli gömlek politikasını, bu politikanın çıkmaza girmesini anımsayın. Politik çıkmazın farklı bir biçimde aşılmasına dönük ABD-Rus anlaşmasını, sonrasında İran ile P5+1 ülkeleri arasında varılan kısmi anlaşmayı ve yankılarını göz önüne alın. Suriye üzerindeki politika iflasının tescili anlamına gelen ABD-Rus anlaşması ve peşi sıra gelen İran ile P5+1 anlaşması yenilginin tescili olmakla kalmadı, Suriye üzerine çullanırken bir aile görüntüsü veren “Dostların” bugün hangi yönlere, ne tür politik küskünlük kulvarlarına savrulduklarını da gözlemleyin.
Hani Türkiye`de hükümete karşı oluşan “paralel ittifak” bileşenleri insana adeta küçük dilini yutturur ya, Suriye yenilgisi sonrası bölgesel ve uluslararası bazda oluşan yeni ittifaklar da aynen Türk usulü “paralel ittifak” bileşenleri gibi hayret verici bir tablo oluşturmaktadır.
Peki, hem bölgede hem de Türkiye`de “paralel fay hatları” harekete geçmişken ve neredeyse her ülke bundan olumlu ya da olumsuz etkilenmişken şimdilik ne pozisyon ne de hareket tarzı itibariyle hiç değişkenlik göstermeyen ve olup bitenden şimdilik etkilenmek bir yana halen dayatıcı politikalar sürdüren iki ülke bulunduğunu da umarım dikkate almışsınızdır.
Hangi ülkeler mi? Tabii ki israil ve Suudi Arabistan!
Amerika`dan başlayalım. Obama yönetimi Suriye konusunda Rusya ile İran`ın tezlerine razı oldu. Bunun bir sonucu da İran`ın nükleer çalışmalarına razı olması oldu. İşte bu durum, Amerikan paralel devleti olan Yahudi lobileri ve Neo-con`ları harekete geçirdi. Obama`ya karşı kurulan bu baskı israil`i ve yedeğindeki Suudi`yi bölgesel sabotajlara sevk etti. Lübnan patlamaları ve Irak`taki son kalkışma bölgesel sabotajların ilk girişimleri oldu.
Katar, Suriye üzerindeki iddiasından vazgeçmekle kalmadı, Hizbullah`ın ayağına kadar gidip “artık yokuz” mesajını verdi.
“Esad gitmeli” diyen Türkiye, artık bunun zor bir hedef olduğunu anladı, ancak değişen yeni paradigmaya da mesafeli durmayı seçti. Ne Obama gibi bükemediği eli öptü, ne de israil-Suudi-Neo-con cephesini seçti.
Rusya kazanan taraf olunca Prens Bender`in tehdit ve şantaj diplomasisiyle karşılaştı. Taviz vermeyince uluslararası organizasyonlar sırasında muhtemel güvenlik sorunlarıyla ilgili güvence verilemeyeceği mesajlarıyla uyarıldı. İlk parti patlamalar gerçekleşti, devamı büyük ihtimalle gelecek.
Türkiye`deki “paralel kalkışma” Suriye politikasının bariz bir sonucu olsa da Hükümetin yeni politikalarda Suudi-israil-Neo-con üçlüsünün kadrajına girmemesi, hedefe konmasının en büyük sebebidir. “Paralel yapı” ile israil arasında kurulan doğrudan ilişki de bunun sonucu.
Irak ve Lübnan`da baş gösteren, belki başka ülkelere de sıçrayacak olan “paralel kalkışmanın” yakıcı boyutunun neticede israil-Suudi etkisiyle orantılı bir boyutu var ve bazı körfez ülkeleri de işin içinde görünüyor. Son zamanlarda Dubai seyahatlerinin deşifre edilmesi bu anlamda sadece “savcı-iş çevresi” ilişkisiyle sınırlı olmayan ve daha çok Körfez kaynaklı entrikalara işaret eden bir yönünün bulunduğu da bu şekilde ortaya çıkıyor.
Türkiye`deki kalkışma için “Hükümet mi, Paralel yapı mı?” sorusu zaman zaman ortaya atılıyor. Aslında bu çekişmenin sonucu bir yönüyle Hükümetin atacağı adımlarla ilgili olsa da biraz da Washington`dan başlayıp Körfez bölgesine kadar sarkan paralel kalkışmanın uluslararası ve bölgesel çaptaki seyrine bağlı görünüyor.