Hem bir önceki “Oslo süreci”, hem de şu anda yürürlükte olan “Barış süreci”nin ortak bir noktası vardır. “Süreç” bahane edilerek ortalık adeta “Çetelere” emanet edilmekte, çeteler ise ortamı “provakasyon cennetine” dönüştürmek istemektedirler.
Hem Oslo sürecinde hem de şimdiki süreçte devlet ile PKK, zaman zaman birbirlerine diş bileseler bile kardeş kardeşe bir tarz benimsemişlerken, geçen dönemde İslami derneklere, bu dönemde de derneklerle birlikte Hüda Par`a karşı bir saldırı furyası başlatılmış bulunmaktadır.
Devlet ile PKK tarafı, bölgede birbirlerini incitmemek adına nazlı gelin tavırlarına yatarlarken, Rojava üzerinden necis entrikaların her türlüsünü uyguladıkları bir süreç yaşanmaktadır.
kanadının “üç maymun” tavrını sergilediği son saldırıların, PKK`nin Rojava üzerinden sürdürdüğü dezenformasyonla tamamlamaya çalışılması, Hüda Par`a karşı yürütülen entrikanın boyutlarını ele vermektedir.
Şu tabloya bir bakın. Bölgede dini/siyasi kimliğini Mustazaflar hareketi veya Hüda Par ile açıklayan İslami kesimin Rojava`daki kirli çatışmalara eleman gönderdiği yalanı, PKK medyasının ana akım ideolojisi haline gelmiş bulunmaktadır. PKK`ye bağlı gençlik yapılanması bu yalan üzerinden motorize edilerek, saldırı ve kundaklamalara yönlendirilmektedir.
Durun! Daha bitmedi…
Devlete bağlı belli bir birim ise, özellikle Mustazaflarla hareket eden gençlik üzerinde ciddi bir çalışma yürüterek, kıyısından köşesinden koparabildiklerini ilkin “cihada aşık” birer “deli fişek” haline getirmekte, bu gençlere tekfirci düşünceler aşılayarak Hüda Par`a düşman haline getirmekte, akabinde de Suriye`nin farklı bölgelerine veya Rojava`nın yollarına düşürerek plan kemale erdirilmektedir.
Hüda Par`ın kuruluş aşamasında “İslam`da particilik” tartışmasını oldukça abartarak, tartışmayı tekfir boyutuna götürecek kadar sivrilen bu türden bazı gençlerin bilahare tekfircilik tuzağını kuran derin yapının tongasına düşmesi, soluğu Suriye`nin farklı bölgelerinde olduğu gibi bazılarının da Rojava`da almasına yol açmıştır.
Planın ilk aşamasını bu şekliyle bitiren derin yapı, bu kez PKK içindeki etkisini kullanarak işin yalan ve iftiraya bakan yüzünü sahneye koyma yoluna gitmiştir. “Hüda Par Rojava`ya eleman gönderiyor” propagandasına yönelen karanlık yapı, daha da ileri giderek işi Hüda Par`a karşı fiili saldırıya dönüştürmüş bulunmaktadır.
Peki, PKK ya da Hüda Par`ın yıpratılmasından medet umar hale gelen BDP yöneticileri bu oyunu bilmiyorlar mı?
Aslına bakılırsa PKK/BDP; her kesin, her yapının, her karanlık odağın rahatlıkla belli bir kanadı istediği an istediği doğrultuda harekete geçirecek kabiliyet elde ettiği bir teşkilat haline gelmiş durumdadır. Hal böyle olunca neyin doğru neyin yanlış olduğu değil, kullanıma hazır hangi kanadın hangi hedefe yönlendirilebileceği gerçeği daha fazla belirginleşmektedir.
Şu anda bölgede aktif olan karanlık odaklardan bir tanesi, “Hüda Par`ın önü alınmalı… Çünkü bunlar PKK`den daha tehlikeli” şeklinde patronlarından aldıkları doğrudan direktifi birebir uygulamak için adeta binbir takla atmaktadır. İşin enteresan tarafı, karanlık yapının aldığı direktif doğrultusunda yöneldiği kirli icraatların, PKK/BDP`nin belli kanatlarında seçimlere dönük bir umut ışığına dönüşmüş olmasıdır.
Yeri gelmişken şunu da vurgulayalım. Bu karanlık yapı, MİT`in KCK`ye sızdırdığını ifşa veya iddia ettiği “bin kişilik kadroya” karşı, kendi alternatif sızıntı kadrosunu oluşturma gayretlerinin herkesçe biliniyor olmasıdır.
Ne demek istediğimizi daha net anlamak için günlük hayatta isimlerini bile PKK ile yan yana getirmekte zorluk çekeceğiniz bazı kesimlerin Hüda Par karşıtlığında buluşan yazı, yorum ve düşüncelerini takip etmeniz sanırım yeterli olacaktır.
Bu tabloya, Türk Solu cenahından PKK`nin bazı kanatlarına gaz verenleri de ekleyin. Alevilikten gelme derin sol damarın provokatif çırpınışlarını da eşantiyon olarak hesaba katın. Ve oluşan kirli havanın nasıl bunaltıcı bir hal alabileceğini artık tahayyül edin!
Ama en ilginci de tüm bu kumpasların “Barış süreçlerinde” hayatiyet bulduğunu da unutmayın.
İşte bu kasvetli tabloyu, PKK`nin yerine göre grup, yerine göre ideolojik çıkarlarını kutsayan geleneksel tavırlarıyla bir araya getirdiğimizde, herhalde bulmacanın çözülemeyen pek az kısmı kalmış olacaktır.
Ortada var olan ideolojik körlük, merkeze doğru uzandıkça daha da komplike bir hal almaya başlayan derin yapının entrikalarıyla birleştiğinde, posterlere kadar yansıyan “Apo-Atatürk kardeşliğini” öngörürken, Kürt halkının hayatını karartacak bir çatışma ortamına duyduğu özlem başka türlü nasıl izah edilebilecek?
Artık devir, rakip gördüğünü şiddet yoluyla sindirerek egale etme devri olmaktan çıkmıştır. Kürt halkı, böyle kirli hilelere de yeterince doymuştur. Ancak şurası da unutulmamalıdır ki, şiddet yoluyla sindirme devri kapanmış olsa da devir, şiddete teslim olup boyun eğme devri de değildir.
Hiç kimse ham hayallere yatmamalı, dönen kirli manevralara alet olmamalıdır. Kirli manevralara alet olup şiddet sarmalını dayatacak güçler, ardındaki karanlık yapı da dahil, oluşabilecek şiddetin altında kalmaya mahkum olacaktır.
“Balık Baştan Kokar!”
Güngörmüş bir ihtiyar, Eminönü`ndeki eski Balıkpazarı`ndan balık almak istemiş.
Fakat yaşlı ihtiyarın gözü balıkçının tablasındaki balıkları pek tutmamış. Bir kaç tanesini eline almış, evirmiş çevirmiş, kuyruk tarafını koklayıp yerine bırakmış.
Balıkçı yaşlı ihtiyara öfkeyle sormuş:
“Hey, babalık! Sen ne biçim balık seçiyorsun. Balığın tazeliği başını koklayınca belli olur. Sen tutmuş kuyruk tarafını kokluyorsun, bir de anlıyormuş gibi suratını ekşitiyorsun.”
İhtiyar dayanamamış:
“Evlat! Ben de bilirim balık baştan kokar” demiş.
“Ama senin balıklarının başını bırak, kuyrukları bile kokuyor. İnsaf et de kaldır şunları tezgahtan!”
* * *
Provokasyon topunu YDG_H çetesine atıp basit tüccar hesabı güdenler için bu fıkra herhalde yeter!