“Rojava`da Katliam Var!” dediler. Oysa yalandı. Yalan olduğu zaten çekilen “Katliam halaylarından”, servis edilen alakasız videolardan, taşınan deprem fotolarından belli değil miydi?

Kabul, patlak veren bir çatışma vardı, halen de sürüyor. Çatışmanın beraberinde getirdiği ölüm, açlık, sefalet, göç ve her türlü insani felaket zaten olacaktı, oluyor da. Oluşan felaket, beraberinde getirdiği güvenlik zafiyeti sorgulanacakken… Kim bunun müsebbibi? Kim ne amaçla, kimin adına, kime vekâleten Kürt halkını bu kirli oyuna alet etti? Soruları sorulacakken… Bir tutkuya dönüştü: “Katliam Var!”
 
Rojava`da asıl gündem çatışma idi, çatışmanın tarafları idi, çatışmaların mantığı, neden patlak verdiği idi. Ancak saplanan çatışmacı ortam ve çatışan aktörlerin sorgulanmasının önü bir anda “Katliam var” iddiasıyla kesiliverdi. Aklın, mantığın önüne geçmek için infial metodu devreye konulmuştu.
 
“Katliam var” sözü yuvarlanıp öyle bir noktaya taşındı ki bu söz, artık bir realiteye karşılık gelmekten ziyade bir tutkuya dönüştü. Mazlumiyeti ifade etmek yerine “katliam” arzu edilir bir hal almıştı.
 
İyi de neden?.. Gerçekleşmeyen katliam iddiasını bayraklaştırmak, ispatı için can havliyle Google ile Youtube`deki videolar arasında mekik dokumak, eski videoları servis etmek kime ne kazandıracaktı?
 
Çok geçmeden “katliam” üzerine inşa edilen çürük strateji deşifre edildi, ama bu arada “Katliam var” sözü sıradan bir iddia olmaktan çıkmış, iki ayrı hedefe kilitlenen lazer güdümlü iftira silahına çoktan dönüşmüştü.

Hedeflerden biri PYD`nin rejimle gerçekleşen örtülü anlaşmasının gizlenmesi iken, ikinci hedef ise rakip görülen, tektipleştirme potasına sığmayan kesimleri infial dalgasıyla vurmak olmuştu.
 
Hem yaygın kanaat, hem de kısa süre önce Irak Kürdistanı`ndaki basın organlarınca yayınlanan gizli belgeler, PYD`nin Suriye yönetimiyle anlaşma adı altında bir tür “Ağa-kâhya” ilişkisine girdiği, özellikle Kürt bölgesinde yer alan petrol mıntıkası için deyim yerindeyse “Body Gard” görevini gördüğü ortaya çıktı. Rejimle girilen kirli ilişki sonucu başta Nusra olmak üzere diğer bazı muhalif gruplarla kaçınılmaz hale gelen çatışma, girişilen kirli ittifakın Rojava halkının yaşam düzenini de alt üst etmeye neden olduğunu açığa çıkarmıştı.

PYD`nin kendi iradesiyle içine girdiği kirli ilişki ve bu kirliliğin beraberinde getirdiği çatışmalar halkın zaten zor hale gelen günlük hayat akışını daha da çekilmez hale getirmişti. Bu kirli ilişki ağının deşifre olmaması için alınan önlemler ise “Katliam var” yalanının ardına sığınılarak Kuzey`de İslami camiaların, Güney`de ise KDP`nin sözüm ona katliamın ortaklığını yaptıkları iftirasıyla savuşturulma yoluna gidilmesiydi.
 
“Katliam var” denemesi daha ispatlanmadan kirli stratejinin unsurları devreye girip gerçekleşmemiş “Katliam”a ortak arama telaşına düşmeye başladılar. PKK medyasında “tapuladıkları” köşelerinden tezvirat yaymakla ünlü ulusalcı Aydınlıkçı grubun başını çektiği akım, adeta Türkiye piyasasının İslamcı röntgenini çekerek “İşte katliamın ortakları” şeklinde meşreplerine yakışır bir “gazetecilik örneğini” sergileme yarışına girdiler.
 
Neredeyse tüm camia, dernek, vakıf gibi yapıları sıralayan Aydınlıkçı yoldaşlar, zamanla projektörlerini Hüda Par`a çevirerek buraya odaklanınca kirli ittifakla başlayıp yalanla süren bir kampanyanın iftira kulvarına çekilerek bariz bir seçim stratejisine dönüştürüldüğü sonucu kendini ele verdi. Ne de olsa önümüzdeki aylarda başlayacak bir seçim kampanyası olacaktı ve Hüda Par`ın önünün alınmasına dönük derin mahfillerde pişirilen kirli senaryolar için “Katliam” yalanı, Aydınlıkçı akıl sayesinde bu kirli senaryoya monte edilecekti.
 
Hüda Par, başından beri Rojava`da başlayan çatışmaları ayırım gözetmeksizin mahkûm ederken, grup çıkarlarının halkın genel maslahatına tercih edilmesinin sakıncalarını seslendirirken, ne PYD`nin ne de Nusra`nın bu çatışmadan kazançlı çıkamayacağını haykırırken bir anda iftira dalgasının ortasında kalmış, bir numaralı “Katliam ortağı” olma ithamına maruz kalmıştı. Yalancılık o kadar köpürtüldü ki kimisi Hüda Par`ı Kürtlere alerji duymakla, kimisi Nusra`ya eleman göndermekle suçlarken, kimisi de adeta zaman tünelini patlatarak iki yıl öncesine gidip “Hizbullah Tahliyelerini” bile Rojava katliamına hazırlık çabasına indirgediler.
 
Ama yine de bir sorun vardı. Kuzey`de “Katliamın ortağı” Hüda Par iken, Güney`de bu suçlama kılık değiştirerek KDP`ye yöneliyordu. KDP`nin Türkiye ile ortaklık oluşturduğu, Nusra`yı “Kürt katliamı” konusunda cesaretlendirip her türlü desteği verdiği iddia ediliyordu.

“Katliam Varcılar”, ellerine geçirdikleri kurusıkı silahla adeta dört bir tarafta “katliam var” terörü estiriyorlardı.
Ancak realite, yalancının mumunu elbet söndürmeye güç yetirecekti. Nitekim Barzani, bizzat devreye girerek Rojava`da yaşanan gerçek durumun tespiti için bir komisyonun görevlendirilmesi emrini verdi. Komisyon “Katliam” bölgelerinde inceleme yapıp rapor düzenleyince “Katliam var” sözünün bir yönüyle “Katliam yalan” olduğunu gösterirken, öbür taraftan “Katliam varcıların” Amude`de gerçekleştirdiği gerçek katliamın araştırılmasına dönük engelleme girişimleri, aslında “Katliam varcıların” hem yalancı, hem müfteri hem de gerçek katliamcı olduklarını ortaya çıkardı.
 
Evet… Günümüz iletişim araçlarının baş döndürücü gelişimine rağmen “Katliam var” cephesinin halen demir perde döneminden kalma metotlarla sürdürdükleri “Çamur at, tutmazsa izi kalır” mantığında ısrarcı oldukları ortaya çıktı. Stalinist dayatma teknikleri eşliğinde yürüttükleri kara propagandaların iletişim devrimine halen galebe çalabileceğini hesaplamışlardı. Bel bağlanan Aydınlıkçı grubun propagandalarının halen “tahakkümcü özgürlük”ün şifresi olduğunu sanıyorlardı.

Oysa tablo ortada. “Katliam” kocaman yalanla yer değiştirdi. “Kazanım” ya da “özgürlük/özerklik” palavraları, yerini yüzbinlerce insanın mülteci konumuna düşmek pahasına, bulabildikleri ilk fırsatta sınır kapılarına dayanmasıyla neticelendi. “Öz yönetim”, “Öz savunma” gibi ne olduğu belirsiz kavramlarla bir taraftan kirli ilişkilere kılıf aranırken diğer taraftan Rojava`nın tahliyesini beraberinde getirdi.

Şimdi rüzgâr ters dönmüş durumda. Çatışmalar halen sürüyor. İddialar yalan çıktı. Özgürlük sanılan şey ise yüzbinlerin yerini yurdunu terk etmesiyle sonuçlandı. Şimdilik tek çözüm ise sınır kapılarını kapatıp özgürlük adına tahakkümü daha da artırarak sindirmeye dönüştürmek.

Sözde “Katliamın” ortaklarından birisi olan KDP, “öz yönetim”in hışmından kaçan insan seliyle baş etmeye çalışmakta. Diğer ortak Hüda Par ise yaşanan çatışmaların durdurulup halkın daha fazla acı çekmemesi için her türlü çabaya ve desteğe hazır olduğunu açıklamakta, gerekirse arabuluculuk görevini de üstlenebileceğini söylemektedir.
Ve katliam özlemiyle ortaya çıkan “Katliam varcılar” halen aynı noktada: “Katliam Var… Katliam var!”