Evvela belirtelim ki Suriye Kürdistanı`nda PYD ile ÖSO veya Nusra arasında yeniden alevlenen çatışmaların bir sebebi, yaşanan otorite boşluğunun taraflarca kendi örgütsel çıkarları paralelinde kazanıma dönüştürülme çabasıysa diğer bir sebebi de Suriye üzerinde politika yürüten birden fazla aktörün dahlinin söz konusu olması, bir tür vekâlet savaşı olasılığını akıllara getirmektedir.
Suriye genelinde vahşet boyutunu çoktan aşmış çatışma sürecinin altında yatan “ortak akıl” ne ise ve kimlerden geliyorsa, PYD-Nusra çatışması da bundan bağımsız değildir.
Kimdir bu güçler diye sorarsanız, öncelikle “Tecahul-i Arif” siperine yatmıyorsanız geri plandaki aktör torbasına istediğiniz aktörleri koymakta hiç de zorlanmazsınız.
Suriye`de çatışmaların boy gösterdiği her karış toprağın halk açısından yıkım ve insani trajediye yol açtığı düşünülürse, bugüne kadar çatışma alanına dönüşmemiş olması Kürt bölgesi ve buralarda yaşayan halk için önemli bir avantajdır.
Ancak Suriye`de yaşanan kargaşa ve çatışma sürecinin uzaması, son çatışmalarla da göstermiştir ki çatışma alanına dönüşmeyen Kürt bölgesinin de büyük bir riskle karşı karşıya kaldığı gerçeğidir.
Kürt bölgesinin çatışma alanına dönüşme riskini omuzlayan taraflar bellidir. Hem PYD hem de PYD ile çatışan tarafların şiddete atfettikleri kutsallık, çatışmaların günahına ortak olma pozisyonlarını deşifre etmektedir.
Aslında Suriye geneline hâkim olan kaotik hava gibi aynı tehlikeli havanın Kürt bölgesine uğrama ihtimali daima mevcuttur. Güçlü bir iddia olan ve gerçek olduğuna inanılan duruma göre Kürt bölgesinin PYD`ye kalması, Esad yönetimiyle yapılan bir işbirliğinin sonucudur.
Gerçek de olsa Esad`ın böyle bir yönteme başvurmasının anlaşılabilir yönü herkesin malumudur. Kürtlerin muhalefet cephesine katılımının engellenmesi ve olaylara müdahil olan Türkiye`ye karşı Kürt kartının devreye sokulmuş olması, çaresizlikten de olsa Türkiye`ye karşı etkili bir hamle olmuştur.
PYD açısından bakılırsa zayiat vermeden, tek kurşun sıkılmadan bölgenin kontrolünü ele geçirmesi, Esad`la işbirliği iddiası üzerinden şiddetli eleştirilere maruz kalsa da geri çeviremeyeceği altın bir fırsat olmuştur.
İddialar doğru da olsa yanlış da olsa burada PYD-rejim ilişkisi, PYD`nin farklı Kürt gruplarla ilişkisi ve PYD-ÖSO ilişkisi yönünden farklı durumlar ortaya çıkmaktadır.
Birincisi: Suriye`deki tablo tamamen rejimin lehine ve muhalefetin aleyhine dönerse PYD`nin etki altına aldığı Kürt bölgesinin durumu nasıl bir hal alacaktır? Eğer iddia edilen ilişki biçimi doğruysa rejim emanetini geri isteyecektir. Bu durumda PYD`nin nasıl bir tavır takınacağı merak konusudur.
İkincisi: PYD, diğer Kürt gruplarla ilişkilerinde şimdilik hiç de iyi bir görüntü ortaya koyabilmiş değildir. Çok farklı milletler ile örgütsel yapıların bile stratejik ittifaklara gidip rol paylaşımında bulunmaktan çekinmedikleri bir konjonktürde PYD`nin halen “tekçi” politikalar yürüterek Kürt olmalarına rağmen farklı gruplara hareket etme imkânı tanımamakta ısrarcı davranması, Kürt bölgesindeki avantajların halk yararına işletilmesinden ziyade “örgütsel çıkar”lara kurban edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Dikkat edilirse PYD-Nusra çatışmalarının bir şekilde durduğu dönemlerde de Kürt bölgesinde PYD eksenli çatışma haberleri bir türlü dinmemektedir. Farklı Kürt gruplarına yönelik baskın, tutuklama, öldürme ve hatta katliam haberleri gündemden düşmemektedir. Diğer Kürt gruplarına yönelik baskıcı politikalar, PYD-Esad ilişkisinin tanıklığı olarak kamuoyunda kabul görmektedir.
Üçüncüsü: ÖSO ve diğer silahlı muhaliflerin Esad rejimini bir şekilde By-Pass etme ihtimali düşünülürse bu durumda Kürt bölgesinde çatışmaların ateşi yine yükselme trendine girecektir. Şu anda Suriye`nin geleceğine yönelik ÖSO`nun önüne konulan ajanda “üniter yapıyı” öngörmektedir. Başarılı olmaları halinde “üniter” söyleminin gereği olarak şu anda fiili özerklik yaşayan Kürt bölgesine askeri bir yönelimin olacağına kesin gözüyle bakılabilir. Bu durumda belirleyici olacak olan faktör “güç dengesi” olacaktır.
Ancak şimdilik rejim ile ÖSO boğuşma halinde ve bu boğuşmanın en azından yakın gelecekte nasıl bir netice doğuracağına dair kuvvetli bir öngörüde bulunulamamaktadır. Rejimi devirmeden Kürt bölgesinde salt PYD`ye karşı da olsa çatışma stratejisi geliştirip farklı bir cephe açmak ne ÖSO ne de rejim karşıtı grupların çıkarına değildir.
Buna rağmen PYD bahanesiyle çatışmaların Nusra veya farklı gruplarca Kürt bölgesine taşınmak istenmesinin bir sebebi dar grupsal çıkarlar olsa da farklı aktörlerin ajandalarının uygulanarak Kürt kazanımlarının önüne geçilmek istendiği iddiaları, en az PYD-Esad ilişkisi iddiaları kadar prim yapmaktadır, yapacaktır da.
Aynı şey PYD için de geçerlidir. Görünüşte “bekle-gör” politikasına göre hareket eden PYD`nin nisbi başarısı bu politikasıyla doğrudan ilişkilidir. Şayet PYD diğer Kürt gruplara uyguladığı gibi baskıcı tutumunun esiri olup Kürt bölgesinde farklı yerlerde ve biçimlerde var olan Nusra ya da benzer gruplara yönelmeyi bir güç gösterisine dönüştürürse bu da halkın faydasını çatışma sevdasına kurban etme anlamına gelecek ve beraberinde tıpkı bölge ülkelerinin muhalif gruplarla ilişkisi iddiasında olduğu gibi kendilerinin de rejimin vekâletine soyundukları iddiasına işlerlik kazandıracaktır.
Kim bilir belki de bir tarafın “Şeriatçılara karşı savaşıyoruz” söylemi ile diğer tarafın “Kâfir PKK ile savaşıyoruz” söylemi, “vekâlet”in üstünü örtme telaşının ürünüdür.