3 Temmuz`da yaşanan Mısır`daki darbenin yansımaları, belki de Mısır`daki darbe karşıtı gösterilerin sıklığından olsa gerek genellikle Mısır`ın kendi iç şartlarıyla bağlantılı olarak irdelenmektedir.

Oysa öncesi ve sonrasıyla birlikte bakıldığında, aslında küresel hegemonyanın emir eri rolünü oynayan yerleşik Ortadoğu statükosunun hegemonik güç odaklarıyla beraber sergilediği darbeci dayanışma, meselenin Mısır`ı da aşan bölgesel boyutunun daha fazla belirgin olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Bölgesel statükonun darbeci yaklaşımda ABD-AB-israil gibi hegamonik odaklarla eşgüdüm içerisine girmiş olması, bölge bazında sorunlu alanlarla beraber yeni dönemde birçok konuda eski dönem politikalarının yeniden işlerlik kazanacağını göstermiştir.

ABD`nin darbeye sponsorluk yapması ise yine statükoyla dayanışma babından krallıkların özellikle yeni dönemde depreşen “İhvan Hilali” fobisi karşısında eskiye dönüşü simgelemekte, bunu kısaca Obama`nın ‘Bush`laşması olarak da formüle etmek mümkün olmaktadır.

Irak işgalinden sonra Bush yönetimi “İslamcılarla mücadele politikası” adı altında aldığı bir kararla “Radikal İslamcıların” önünü bir miktar açarak siyasi süreçlere katılmalarını sağlamak suretiyle siyasete entegre edilmeleri ve bu şekilde kontrol altına alınmaları yönünde bir politik anlayış benimsemişti. Ancak HAMAS`ın seçimlerde El Fetih`i sollayıp özerk bölgede öne çıkması ve kendi siyasal simgeleriyle seçimlere katılmaları yasaklanmasına rağmen İhvan`ın bağımsız adaylarla Mısır parlamentosuna altmışaltı milletvekili göndermesi üzerine Arap krallarının depreşen fobisi ile israil`in kapıldığı telaş, bu politikanın Bush tarafından rafa kaldırılmasına yol açmıştı.

Arap Baharı ile beraber İslamcı kitlenin Arap ülkelerinde siyasette daha fazla görünür olmaları, önlerinin kapatılmasını zorlaştırmış olmakla beraber, olası İslamcı iktidarlarla Amerikancı politikaların yeni bir versiyonda sürdürülmesi prensibi benimsenmişti.

Ancak yine de burada iki önemli durum ortaya çıkıyordu.

Birincisi: İslamcı kesimin önünün açılması, Amerika`nın bölgesel politikalarda İslamcı iktidarlarla uygulayacağı yeni yöntemlerle daha fazla hüsn-ü kabul göreceği temennisi dillendirildiyse de İslamcı iktidarların orta ve uzun vadede Amerika-israil karşıtı çizgiye kaymayacaklarının hiçbir garantisi yoktu. Hatta israil ve Amerika`da israil`e yakın çevrelerde kaygının dozu daha fazla öne çıkmaktaydı.

İkincisi: Seçimler yoluyla dini cemaatlerin önünün açılması, Amerika`nın geleneksel yardakçılığını yapan krallıkların da tarihin çöplüğüne doğru yol alacağı gerçeğini ortaya koymaktaydı. Kralların başından beri Mısır`da eski düzen artıkları üzerinden maddi/manevi destek yarışında bulunması da müstakbel korkularının sonucuydu.

Burada yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için şu noktayı da vurgulayalım. Ne Bush yönetimi ne de Obama yönetiminin İslami kesimler üzerinde siyasi blokajı kaldırmak zorunda kalmaları, asla bir lütuf değildi. Gelişen İslami akımların köhne krallıkların saltanatlarını sallayacak bir sosyo-politik konuma kavuşmaları, krallıkları kurtarma manevrası olarak İslami kesimler üzerindeki seçim-siyaset blokajının kaldırılmasına yol açmıştı. Bu durum, İslami muhalefetin gelişmesine karşı ABD ve bölgesel statükonun attığı geri adımın siyasal açılım kılıfına sarılarak şekilsel olarak bir lütuf görüntüsüne dönüştürülmesinden ibaretti.

Ancak Mısır`da İhvan`a yapılan darbe, lütuf görüntüsü verilen siyasal açılımın da ne ABD ne de bölgedeki statükonun krallık basamaklarına bir faydasının olmadığını ortaya koydu.

Netice itibariyle darbe ortak paydasında sağlanan Batı-Krallıklar uzlaşısı, bölgedeki hassas sorunlarda darbe sonrası yeni dönemin eski politik anlayışının tekrar sahneye konulacağının da göstergesi olmuştur.

Darbe sonrası eski anlayışın birinci hedefi, israil`in güvenliğini esas alması itibariyle HAMAS`ı yeniden siyasi tecride mahkûm ederek El fetih`le yeni barış süreci adındaki eski hikâyeye dönüş yapılacaktır. Gazze`yi boğma denemeleri yeniden canlanacaktır.

Suriye`ye dönük Amerika-Krallıklar politikası “Silahlı İslamcı muhalefete” karşı Esad`ı ayakta tutmaya ayarlanacaktır. Krallıkların bekası için Suriye politikasında yapılacak değişiklik kaçınılmazdır. Farklı amaçlar dillendirilse de Suriye muhalefetine siyasi-lojistik, Gazze`ye ise siyasi destek sağlayan iki ülkeden biri olan Katar`da eski kral sessiz, gürültüsüz, patırtısız şekilde iktidardan uzaklaştırıldı. Diğer ülke Türkiye`ye ise Gezi üzerinden gereken mesaj iletildi. Katar`ın darbe sonrası döneme rest çekecek potansiyeli zaten yoktur. Türkiye`nin mesajı nasıl okuduğu ise önümüzdeki süreçte netlik kazanacaktır.

Yine darbe sonrası dönem politikalarının kısmen Libya, çoğunlukla da Tunus`a yansımalarının olacağını da belirtmek gerekir.

Bölgesel bazda ise artık İslami muhalefetin siyasi süreçlere dahline kolayca göz yumulmayacağını da not düşelim.

Elbette sıraladığımız darbe sonrası politik yansımalar, birebir gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir. Sadece darbe sonrası için öngörülen hedefler olarak görülmelidir.

“Eskiye dönüş politikalarında başarı sağlarlar mı” derseniz…

Aslında darbe ile birlikte her ne kadar israil`in güvenliğini esas alan statükoya dokundurmaların kabul görmeyeceği gerçeği fiili olarak bir kez daha ortaya çıkmış olsa da Batı`nın, İslam dünyasındaki gelişmeleri yönlendirebilecek bir politik yeteneğinin de kalmadığını açıkça göstermiştir. Batı ve statükonun, eski baskıcı politik geleneği revize etmek zorunda kaldığı Arap Baharı sonrası gelişmelerden sonra Mısır`da darbe yoluyla tekrar baskıcı politikaya rücu etmiş olması, siyasi açıdan Batı`nın politik iflası olmuştur.

Açıkçası darbeden sonra Mısır`da ortaya çıkan darbe karşıtı dalga, ne yaparsa yapsınlar artık “cin şişeden çıktı” özdeyişini realize edecek hale gelmiştir. Mısır`ın stratejik konumu ve Mısır`da hayat bulan her türlü dini, siyasi akımın İslam dünyasına yayılıp ilham veren bir siyasi geleneğinin bulunuyor olması, baskıcı yöntem ve yönetimlere karşı isyanın da diğer ülkelere yayılmasında ilham kaynağı olacaktır.

Batı ve bölgesel statüko, yeni dönemde uygulayacağı müflis politikalarla eski mevzilere yatarken statükonun bileşenlerine karşı halkların meydan okuyarak kazandığı yeni mevziler hiç de küçümsenecek gibi değildir.