Baharistan İslamcılığı”nın kalbi, Esad`ın devrileceği “tarihi an”a tanıklık etmek için Şam`a kilitlenirken ABD, siyonizm ve bilumum Batı aleminden müteşekkil “Ortak akıl” bambaşka bir noktaya “altın vuruş” yapabilmenin heyecanını yaşamaktadır.

Obama`nın israil ziyareti, Batı`nın ortak aklının kilitlendiği gecekondu konumundaki israil`e tapu sağlamak, dolayısıyla güvenliğini de önceleyen meşruiyetini sağlamaya dönük ödünlere kapı aralayacak malum “Çözüm planı”nı tekrar hayata geçirme planları üzerine kurulu.
Korsan rejime meşruiyet kazandırmayı hedefleyen bir plan olduğuna, plan da tek taraflı olamayacağına göre masanın öbür ucunda kimlerin olduğu ve daha da önemlisi ne istedikleri daha fazla önem kazanmaktadır.

Siyonist rejimin anlaşma masası etrafındaki koltuklardan “yüksek” olanına kurulduğu zaten biliniyor. İşlevini yitiren Ramallah yönetiminin ise direniş unsurları olmaksızın masada sadece çaycılık işlevinden öte bir fonksiyonunun olmadığı da anlaşıldığına göre boş kalan alçak koltuğa direniş temsilcilerini oturtmak, revize edilen planın yeni ve en önemli ayrıntısı olmuş durumdadır.
İşte burada uygulanmaya konulmak istenen israil`e meşruiyet kazandırma, diğer adıyla “İki devletli çözüm” planına ilişkin yeni manevra sürecinde direniş unsurlarının tavrı önem kazanmaktadır.

Direniş unsurları, bir bütün olarak meşru ve ilkesel bir söylem olan işgalcinin varlığını tanımama konusundaki pozisyonunu büyük ölçüde korusa da tedavüle sokulan bazı kelime oyunları kimi zaman ortaya tuhaf bazı görüntüler de vermiyor değildir.
Direnişin küçük ortağı İslami Cihad`ın tavrında bir farklılığa rastlanmazken büyük ortak konumundaki Hamas`ta, özellikle sahadakiler ile siyasi büro diye tanımlananlar arasındaki bazı farklı açıklamalar kafa karışıklığını beraberinde getirmektedir.
“İki devletli çözüm” formülün kabulü üzerinden meşruiyetine son vermekle ünlenen El-Fetih örneği ortada iken Hamas`tan bazı kanatların, özellikle siyasi büro çevresinin, israil`in meşruiyetini tanıma olarak değil ama uzun süreli ateşkes karşılığında razı olabileceği yönündeki tavır ve açıklamalarının direniş sahasında da kafa karışıklığına yol açtığını belirtmekte yarar var.

Siyasi büronun Türkiye ile Katar arasına sıkışarak yanaşmayı düşündüğü “ateşkes karşılığında iki devletli çözüm” modeli şayet sağlanırsa bu, bir yönüyle Filistin meselesinde sonu nereye varacağı belli olmayan bir kırılmaya yol açacağı gibi, buradan israil lehine sağlanacak yüksek kazanç tablosunda altın madalyayı hakkedecek olanların Türk-Katar ekseni olacağını söylemek abartı olmasa gerek.

Obama`nın israil ziyaretiyle start alacağı planlanan yeni manevra sürecinin siyonist rejime verdiği umut şu sıralar tavan yapmışken böyle bir ihtimalin Hamas çevrelerinde oluşturduğu belki kafa karışıklığı belki de endişe, tarafların açıklamalarına da yansımaktadır.

İsrail tarafının “umutlarını”, Obama`nın israil`i ziyaretini basınla paylaşırken açığa vuran Netanyahu`nun sözcüsü Regev`in yaptığı ilginç açıklamalar, adeta “neler oluyor?” dedirtecek cinstendi.

Netanyahu`nun, ‘`israil`in, Filistin`le olan ihtilafı kalıcı biçimde sona erdirmek için tarihi nitelikte bir ödün vermeye hazır olduğunu`` açıkladığını hatırlatan Regev, ABD ile bu sürecin nasıl ileriye götürülebileceğini ele alacaklarını belirtti. ‘`Kalıcı, doğrulanabilir ve güvenliği ön planda tutan`` bir barış sürecinden yana olduklarını söyleyen Regev, Netanyahu`nun, ödün vermeye hazır olduğunu söylerken bunun karşılıklı bir hareket olması gerektiğini de vurguladığını kaydetti.

‘`Barış sürecinde bir atılım yapacaksak her iki taraf da esneklik ve liderlik göstermeli. ABD ile bu süreci tekrar harekete geçirmek için çalışıyoruz`` diyen Regev, israil`in ön koşulu olmadığını iddia ederek Filistin tarafının da barışa olan bağlılığını dile getirmesi gerektiğini söyledi. ‘`Doğrudan, yüz yüze görüşmelere geri dönmenin bir yolunu bulmalıyız`` ifadesini kullanan Regev, Filistin`den israil`in meşruiyetini kabul etmesini beklediklerini de sözlerine ekledi.

Regev, israil`in önkoşulu olmadığını iddia ediyor ama hemen sonrasında verilecek ödünlerin karşılıklı olmasını ve “güvenliği” ön planda tutmasını şart koştuktan sonra asıl niyetini, “Filistin`den israil`in meşruiyetini kabul etmesini beklediklerini” söyleyerek açığa vurmuş oluyor.

Ramallah yönetiminin “israil`in meşruiyeti” ile bir sorunu bulunmadığına göre Regev, bu durumda kimleri kastediyor olabilir?
Gelelim Filistin cephesindeki yaklaşımlara.
Filistinhaber.com sitesinde “Direniş Devleti” başlıklı bir makalesi yer alan Hamas Mülteci İşleri Dairesi Başkanı Dr. Isam Advan`ın şu satırları, oldukça manidar.
””””Batı Yaka ve Gazze Şeridi`nde bir Filistin devleti projesini öne sürmenin fizibilitesine ilişkin kayda değer bir tartışma cereyan ediyor…

1967 sınırları içerisinde bir Filistin devleti fikri Filistinlilere ait bir fikir değildi. Aksine bunu (israil) solu ve eski Sovyetler Birliği ortaya attı ve daha sonra bu fikir, Filistin Kurtuluş Örgütü ve Arap Devletleri tarafından benimsendi. Bu fikrin özü (israil`in) var olma ve güvenlik içinde yaşama hakkına dayanıyordu…

Batı Yaka ve Gazze`yi kapsayacak şekilde kurulacak bir devlet siyasi, ekonomik, idari ve beşeri olarak iki coğrafi bölge arasında düzenli bir iletişime ihtiyaç duymaktadır. Gaspçı devlet (israil) iki coğrafi bölge arasındaki iletişimi kesme ve engelleme konusundaki negatif tutumundan vazgeçmeden bu mümkün olamaz. Böyle bir şey de belli bir bedel karşılığında (israil`le) anlaşmaya bağlıdır. (israil) ise kendi varlığını tanıma dışında başka bir bedele razı olmaz…

Dolayısıyla (israil) devletinin varlığını kabul etmeden 1967 sınırları içerisinde bir Filistin Devleti kurma fikrini öne sürmeye devam etmek abesle iştigalden ve zaman kaybından başka bir şey değildir. Bu fikri öne sürmenin amacı işgale karşı devrim ve isyan etme ruhunu öldürmek ve Filistin`in kurtuluşundan söz etmekten vazgeçmekten başka bir şey de değildir…
Hamas Hareketi, Filistin`in kurtuluşunu sık sık dile getirir. Furkan savaşından sonra bu vurgu daha da artmış ve Siccil Taşları Savaşı`nın ardından ise daha güçlü bir şekilde öne çıkmıştır. Ancak Hamas`ın 1988 yılında ortaya attığı Filistin içinde bir direniş devleti projesinden yavaş yavaş uzaklaşmasını sağlayan siyasi bir revizyon olduğu da ortaya çıkmaktadır.
 
Hamas`a düşen bu başarısız projeyi bıraktığını, yeniden ve güçlü bir şekilde tüm Filistin`in kurtarılması projesine döndüğünü ilan etmektir. Bunu diğer Filistinli gruplar da yapmalıdır. Tüm Filistin halkını memnun edecek esaslar üzerinde ulusal birliği sağlayacak şey, bu hususta görüş birliğine varmaktır.

Burada Netanyahu`nun sözcüsü Regev ile Dr İsam Advan`ın sözlerini karşılaştırmak, aslında Şam`da “Cambaz oynatanların” Filistin`de ümmetin cebine nasıl dadandıklarını görmemizi pekala mümkün kılacaktır.

Aldatmaca da olsa sözde de kalsa “İki devletli çözüm”e vurgu yapması, yayılmacılığı esas alan siyonist rejim için büyük bir askeri acziyetin ifadesidir.
Böyle bir çözüme razı olma ihtimali ise Filistinliler için siyasi açıdan acziyetin ifadesi olacaktır.