“Arap Baharı” adıyla kopan sosyal/siyasal değişim sürecini bir kompozisyona benzetirsek, başlıca üç bölüme ayırmak da mümkün olabilecektir.
Giriş, gelişme ve sonuç bölümü…
Giriş bölümü; Özgürlük talepleriyle halkların sokaklara dökülmesi, dikta rejimlerinin prangalarından azade olma çabası.
Gelişme bölümü; Diktatörlerin devrilmesine karşın köhne sistemlerin ana omurgasının korunmaya çalışılması, halkların safında yer alanların başa gelmesi, böylece yeni aktörlerin şahsında halk-sistem/rejim barışının sağlanmaya çalışılması. Bu metotla içerde köhne sistemlere kontrollü balans ayarı çekilirken dış politikada geleneksel vesayete bağlı kalmalarının devam ettirilmesi. Kısaca buna “Devrim saptırması” da “Devrim aldatmacası” da demek; Ya da Türkiye`de olduğu gibi sistem(ler)e “Abdest aldırmak” demek de mümkün.
Sonuç bölümüne gelince; Henüz son cümleler yazılmış değil. Suriye`de durum netleşmeden sürece “The End” koymak mümkün olmayacak. Buna rağmen halk hareketlerini saptırma çabaları son sürat devam ederken, şimdiye kadar ortaya çıkan tablo şu olmuştur;
“Sürecin en karlısı siyonist terör yuvası; en zararlısı da her zamanki gibi Filistin.”
Artık hayal dünyasında gezinmekten vazgeçmeli; “Türk`ün Türk`e propagandası” misali, “Müslümanın Müslümana propagandası”nı bir kenara bırakmalıyız.
Halk hareketleri baş gösterdiği zaman bunu tetikleyen ana faktör olarak Filistin sorununun köhne rejimlerce savsaklanması, bu davanın terör devletine peşkeş çekilmesi zikredilmişti. Doğruydu da. Halkın patlama noktasına gelmesinde Filistin meselesinin payı oldukça büyüktü.
Filistinlilerin oluk oluk akan kanları Müslüman halklara cansuyu oluştururken, gerçekleşen değişimlerin Filistin`e katkısını da herhalde sorgulamak gerekecektir. Özellikle siyonist saldırılarla beraber tecrit ve ambargo politikalarının, kısmen yumuşamış olsa da hala sürüyor olması, başta Mursi yönetimindeki Mısır olmak üzere bu süreçte HAMAS`ın siyasi bürosunu çeşitli vaadlerle Suriye`den çıkardıktan sonra tamamen işlevsizliğe mahkûm eden diğer malum ülkeleri sorgulama vakti çoktan gelmiştir. Belki Esad`ın sorgusundan dolayı bugüne kadar sorgulama fırsatları hep ıskalanma yoluna gidildi, ancak siyonist terörün son ölümcül vuruşları, artık Esad`ı ipteki yegane cambaz diye yutturarak siyonist cambazını dikkatlerden gizlemenin alemi kalmamıştır.
Gazze`ye yapılan son hava-kara-deniz saldırısı birazcık yankı uyandırsa da, “Bahar” süreci boyunca bu saldırılar belirli aralıklarla hep devam etti. Hatta bu süreçte siyonist terör güçleri o kadar pervasızlaştı ki, iki bin kilometreden daha fazla uzaklıktaki Sudan`ı, üstelik beş ayrı ülkenin hava sahasını da kullanarak bombalama cüretini gösterirken “Özgürlük yolunda” halklara kılavuzluk yapan ülkelerden hiç birisi oralı bile olma gereği duymadı.
Suriye olayları bahane edilerek siyonist terörüne karşı dorukta olan halkların hassasiyeti, tamamen Esad yönetimine kanalize edildi. Bu nedenledir ki, periyodik aralıklarla Gazze`ye düşüp ocaklar söndüren siyonist bombaları, Akçakale`ye düşen “faili meçhul” top mermisi kadar bile yankı uyandırmadı. HAMAS`ın siyasi bürosunu yalan vaadlerle dağıtarak “İş göremez” raporu düzenleyen “Özgürlük klavuzları”, tüm imkânlarını milli çıkarlarıyla bütünleşen küresel hegemonya uğruna Suriye sahasına akıtırken; insan gücü, para ve silah sevkiyatında birbirleriyle yarışırken; yeni konseyler, farklı silahlı gruplar için toplantı furyasına kapılırlarken; Gazze`nin payına, sadece Oslo benzeri bir teslimiyet sürecine girip direnişi köreltme nasihatları düştü. Ambargo yine sürüyor, siyonist yerleşkeler mantar gibi türemeye devam ediyor, tutuklama furyası hızını kaybetmiyor, ancak hassasiyetin dibe vurması için neredeyse hiç birisi haber konusu bile olmayı başaramıyor.
Bu süre zarfında Gazze`ye yönelik düzinelerce saldırıları gizlemeyi başarırlarken, bölgesel dizaynın finansörlerinden kral hazretleri, sallana sallana gittiği Gazze`de, siyonist terörün acımasızlığını iliklerine kadar yaşayan Filistinlilerin gözünün içine baka baka “Silahlı direniş seçeneği artık iflas etmiştir” deme densizliğini sergilerken, bu densizlik, “İslamcı medyada” bahşiş niteliğindeki “Bir avuç dolar”ın gölgesinde bırakılıyor.
Yeni süreçte Müslüman halkları temsilen işbaşına gelenlerle beraber yeni sürecin finansörleri/spekülatörlerinin son vahşi saldırıya gösterdikleri tepkiye bakın. Hatta bu tepkilerini Suriye rejimine verdikleri tepkilerle değil; Libya`daki CIA üssünde ajan Cristopher`in öldürülmesine verdikleri tepkiyle karşılaştırın. Cristopher için esip gürleyen liderler, krallar, başkanlar, meşhur İslamcı simalar ne iş yapar? Hacc`da İran için nasırlı ellerini bedduaya kaldıran meşhur ulema, siyonist terör için acaba ne düşünüyor?
Şu tepkilere bakın!
“Türkiye Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı kınayarak BM`nin devreye girmesini istedi!”
Vay canına!
“Arap Birliği, üç gün sonra acil toplanma kararı aldı!”
Suriye için neredeyse günde üç defa toplanma performansı sergileme başarısı gösteren Arap Birliği, bombardımanları tribünlerden “üç gün üç gece” seyrettikten sonra toplanacakmış! Hem de “Acil” olarak!
“Mısır`da Mursi yönetimi, Tel Aviv`deki elçisini geri çekme kararı aldı!”
Hani ‘özrü kabahatinden beter` derler ya! Kimse kusura bakmasın ama, “İslamcı medya” bunu kocaman puntolarla “flaş” tadında vermiş olsa da, bu tavır hiç de doyurucu bir yön barındırmamaktadır. Bu tavır, Hüsnü Mubarek yönetiminden gelseydi, pozisyonu itibariyle belki “flaş” tadını verebilirdi. Oysa büyük umutlar bağlanan Mursi yönetimi için elçi çekme kararı hiç de doyurucu bir adım değildir. Mursi bundan sonra saldırıları sona erdirecek daha aktif adımlar atmalı.
Katar şeyhi mi?
2008`deki ölümcül Gazze operasyonunun finansörlüğünü üstlenen Şeyh hazretlerinin tepki vermesini sakın hayal etmeyin, fena yanılırsınız.
Ve tüm bunların üzerine inen bir şok dalgası;
Yeni süreçte “Mücahid`ül Evvelin Wel Ahirin”e terfi ettirilen Obama cephesinin kravatlı vampirlerinden bir sözcü, ““Gazze`deki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. İsrailli ortaklarımızın kendilerini terörizme karşı savunmalarına destek veriyoruz” demesin mi?!
Oyunun kurallarının siyonist terör aleyhine değişmediğinin ilanı olan bu açıklama sonrası bakalım Arap Birliği toplanabilecek mi? Toplanırsa nasıl bir karar alacak? İzleyin ve Arap komedisine yeniden tanıklık edin.
Suriye bağlamında Rusya`nın tutumunu eleştirirken BM`nin yapısını eleştirerek ihtiyaca cevap vermediğini belirten Türk yöneticiler, bakalım ABD`nin siyonistçe tutumu karşısında aynı cesur pozları verebilecek mi?
Suriye`ye askeri müdahale için BM`yi topa tutanlar, bakalım ABD`ye rağmen bir “kınama” metni geçirebilecekler mi?
Anlaşılan, herkes “Bahar”ın meyvelerini yemekle meşgulken şansızlık bu “Bahar”da da Filistinlilerin yakasını bırakmayacak. Şansları olsaydı, Gazze`yi bombalayan uçaklar siyonistlerin değil, Esad`ın uçakları olacaktı.
O zaman görmeliydiniz tantanaları, curcunaları… Sokak dolusu protestoları, birbirini kovalayan toplantıları, kafa kafaya tokuşturulan kararları… Başkanları, kralları, liderleri, mücahidleri… Tankları, topları, angajmanları… Finansörleri, spekülatörleri, tamtamcıları!