Tarihimizin en acıklı sahnelerinden biri Hz. Hüseyin ve ehli beytinin Kerbela`da şehid edilmeleri hadisesidir. Bilindiği üzere Hz.Hüseyin suya hasret şehid edilmiş ve sonra başı vücudundan kopartılmıştı. Kerbela`da kalan mübarek vücudu, Ubeydullah bin Ziyad`ın emriyle atlara çiğnettirildiğinden, Araplar kumun içinde kaybolan cesedi bulabilmek için toprağı kokluyorlardı. Kendilerince en güzel kokan toprakta arıyorlardı Peygamber torununu.

Hz. Hüseyin`in başı bir tepsi içinde ilk önce Ubeydullah bin Ziyad`a, oradan da Şam`a, Yezid bin Muaviye`ye gönderilmişti. Kısacası Hz.Hüseyin`in vücudu Irak topraklarında kalırken, başı Şam`da, bazı rivayetlere göre; Emeviye Cami`sinin sütunlarından birinin altına gömüldü. Yani başı bir yerde, vücudu ayrı bir yerde kaldı.

Tarihin bir tanımı da anın (şimdinin) hikâyesi olduğudur. Çünkü geçmişte yaşananlar, yaşanan günü ve geleceği yönlendirme açısından son derece önemli bilgiler içerir. Peygamber ve ashab büyük işkenceler çekti. Diğer öncülerimiz de. Belki de bunun hikmetlerinden biri, günümüzde yaşadıklarımızın bizi üzmemesidir. Çünkü işkence çeken Müslüman, kendi kendine; “Benim Peygamberim daha acısını yaşamış, ben kim oluyorum ki” deyip teselli bulacaktır.

Hizbullah, Mustazaflar veya Hüda Par, her ne isim verirseniz verin, geçmişte yaşadıkları ile tarihe ilginç tanıklıklar yapmış bir harekettir. Bu hareketin içinde Feremez diye bir genç vardı. Şehid olduğunda yaşı henüz 19`du. Tabi onu farklı kılan özelliğinden bahsetmemi isteyeceksiniz. Zaten ben de buna değinmek istiyordum.

Feremez gariban, halim, kendisinden kimsenin rahatsız olmadığı bir çobandır memleketinde. Ta ki “Nur Dağındaki Çocuk” adlı kitabı okuyana kadar. Artık farklı bir kişiliği vardır Feremez`in. Kur`an öğrenir, İslami kitaplar okumaya çalışır. Fakat PKK`nin baskısı ile karşılaşır. Baskılar dayanılmaz hal alınca köyünden hicret eder. Belirli aralıklarla değişik köylerde kalır. Sonra kendi köyünün komşusu olan bir köye gelir ve yerleşir.

Köy muhtarı onu o kadar çok sever ki kızı ile evlendirir. Henüz üç aylık damat iken, 7 Nisan 1995 tarihinde, Köyünde ambargo altında bulunan arkadaşlarına, İlçe merkezinden traktörle erzak almaya Molla Mahmut ile birlikte gider. Bunu fark eden PKK militanları yollarına mayın döşerler. Geri dönüşte bu mayın büyük bir gürültüyle patlar.

Abisi Fehmi mayının patlamasından sonraki gelişmeleri şöyle anlatır: “O gün ben de köydeydim. Patlama sesini duyduğumda ayaklarımın bağı çözüldü. Traktördekilerin şehid olduğunu anladım. Bütün köylüler olay yerine koştu ama ben zar zor yürüyordum. En sonunda ben de oraya vardım. Dehşet bir manzaraydı.  Feremez ve Molla Mahmud‘un vücutları paramparça olmuştu. Sadece yüzlerine bir şey olmamış, göğe bakıp gülümsüyorlardı. İkisi de taze damattı. Molla Mahmud da, Feremez gibi üç ay önce evlenmişti. Düğünleri ve şehadetleri birlikte oldu. Bu iki şehidi başka bir köyün şehidliğinde defnettik. Ama Feremez‘in bir ayağı yoktu. Bunun üzerine ayağını aradılar. Olay yerinden ikiyüz metre uzakta buldular. Kopmuş ayağı, Feremez`in kaldığı köyde gömdüler. Yani ayağı bir yerde, vücudunun geri kalan kısmı başka bir köyde gömülmüştü Feremez`in.

Şehadetinin 21. yılında yâd etmek istedim bu aziz şehidi. Aynı atası Hz. Hüseyin gibi vücut azaları başka yerlere gömülmüştü. Aradaki zaman farkına rağmen zalim ile mazlumun farkı yoktu.

Bu camianın daha nice yaşanmışlıkları var. Hem geçmiş zaman hem de gelecek zaman bağlantılı bu tarihin, tüm çıplaklığı ile ortaya konması lazım. 28 Şubat sürecinde işkence seanslarından geçirilen ve işkencehanelerin dar geldiği bu mazlum hareketin tam anlamıyla fotoğrafının orta yere serilmesi gerekiyor.

PKK, Paralel, Jitem gibilerin hışmına uğrayan bu camia hakkındaki en güzel tespit İmam Şafii`ye sorulan soruya, İmam`ın şu cevabı olabilir:

İmam Şafii'ye sorulur:

-Fitne zamanı Hak ehlini nasıl bulabiliriz?

Cevap verir:

-Düşman oklarını takip edin, sizi hak ehline götürecektir.