Biliyorum kanlarını İslam`a adayanları yazmaya layık değilim. Ancak Seyyid Kutup, Hasan el-Benna gibi yiğit âlimler yazabilir yüceliğini bu mertebenin. Hani yakışır da. Mesela Seyyid Kutup anlatmıştı şehadeti ve sonra da şehid düşmüştü. Bu öyle kolay kalem oynatılacak bir alan değil. Yazdığın her sözcük samimiyet testinden geçirilebilir.
Hani şühedadan üç beş arkadaşı olan biri olarak kalemi aldım elime. Yoksa ne haddime?
Öyle değil mi? Mus`ab her şeyini terk edecek. Bütün zenginliği ve lüksü elinin tersi ile itecek. Yamalı elbiselerle gezecek Resulün yanında. Onu gören sahabeler ağlamaklı olacak. Şehid olduğunda nazenin vücudunu örtecek bir bez parçası olmayacak. Ben de kalkıp klavyenin başında onun hayatı ile ilgili olarak ahkâm keseceğim.
Ya da Aytaç Hoca zamanın Mus`ab`ı olarak tekrar belirecek Amed sokaklarında. Herkes bir şeylerin derdinde iken o Yasin`leri yetiştirmeye çalışacak. Güzel siması ile etrafa nur olup yağacak. Sonra bir sokakta kalleşçe vurulacak ve Mus`ab`ın yanına gidecek. Ben de ardından kalem oynatacağım. Kolay değil tabi.
Şeyh Esad Erbilli, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said ve yarenlerinden sonra bu topraklar çoraklaştı. Şehid kanı ile bir süre sulanmadı. Bu aynı zamanda toplumun damarlarının tıkanması ve bir nevi ölümüydü. Çünkü şehidsiz kaldıysa bir toplum, hayat damarları çalışmıyor demektir.
Ta ki Kürt illerinde Hizbullah Lebbeyk diyene kadar. PKK bir yerlerden emir almıştı. Kürtler potansiyel İslamcı olma tarih ve kültürüne sahiptiler. Kendilerine önderlik edebilecek birileri çıkıp, onları teşkilatlandırırsa kesinlikle Batı`nın başına bela olabilecek bir yapıları vardı. İyisi mi Kürtler arasından kadim tarihlerine ihanet yapabilecek kapasitede birilerine bu görevi tevdi etmekti. Kendilerince yılanın başı daha küçükken ezilmeliydi.
Sonra hiç gereği yokken PKK dindar Kürtlere saldırdı. Özellikle içlerinden önderlik yapabilecekleri hedefine koydu. Örneğin yine böyle bir Şubat ayında Cizre`de Şeyh Zeki`yi şehid etti. Yine Süleyman Akyüz, Gıyaseddin Barlak vb.lerini hep Şubat ayında şehid etti. Tabi bu bir süreçti. Şubat`tan Mart`a ve daha sonrasına sarktı. Nice Müslüman, âlim ve muvahhit kişilere suikast tertipledi ve birçoklarını şehid etti.
Tabi bizler belki o günkü kafa ile bunları birer kayıp diye hanemize yazıyorduk. Meğerse bu şehidlerin serumdan pak kanları ümmetin damarlarına akan taze kan gibi hepimizin canına can katıyormuş. Bizler nazenin bedenleri toprağa verdiğimizde tüm korkularımızı da toprağa gömüyorduk. Artık zaaflarımızdan azade olmuş birer hür beden olarak orta yerdeydik.
Anladık ki PKK`nin başı iyice beladadır. PKK de anladı. Nasıl bir kayaya tosladığını geç de olsa fark etti. Aman zaman etti. Tek taraflı ateşkeslerle işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Ancak bulaştığı işten bir türlü kurtulamıyordu.
Tabi bu arada bizler için epey büyük tecrübelere vesile oldu. Bizler uzun zaman sonra fedakârlığın nasılını öğrendik. Kardeşimizin burnunun kanamaması için hayatımızı sokak ortalarında terk etmenin hazzını yaşadık. En önemlisi uzun bir zamandan sonra bu topraklardan şehidler kervanlarına katılmayı öğrendik. Allah isminin hürmeti, tevhidin yücelmesi, Resulün aşkı, Kur`an`ın muhabbeti için kanlarımızı akıtmayı tekrar öğrendik. PKK bizlere ne büyük bir iyilik yaptığının farkında olsa herhalde sittin sene böyle bir şeye kalkışmazdı.
Evet, Şubat ayı şehadet ayıdır. Uzun zaman İslam dünyasının değişik coğrafyalarından şehid hayatlarını anlatarak bu ayı ihya etmeye çalışırdık. Ancak artık bizim coğrafyamızdan, hatta sokağımızdan ve evimizden şehidleri anlatıyoruz.
Şuna kesinlikle iman ediyoruz. Şehadet bir ölüm değildir. Şehidin kendisi diri olduğu gibi toplumu da diri tutan bir iksirdir.