1992 yılında şehid edilmişti Seyda Molla Zeki. Hava soğuk ve bulunduğum yerde elektrikler kesikti. Bizlerin meramını dile getiren bir medyamız olmadığından, BBC`nin Türkçe haber saatinde, dayardık kulaklarımızı radyoya.

Böylece duymuştuk Molla Zeki`nin şehadet haberini. Yeryüzü tüm genişliğine rağmen dar geliyordu bedenlerimize. Çünkü Seydasız bir Cizre hiç düşünmemiştik. Sanki Cizre`de tebliğ duracak ve maazallah tebliğsiz kalan, halkından ümit kesilen belde ilahi bir ceza hak edecekti. “Allah`ım kavmimizin cahillerinden dolayı bizi helak etme. Onlar bilmiyorlar, eğer bilselerdi böyle yapmazlardı.” diye halkımıza dua ediyorduk.

Ama Seyda, seydalığını hakkıyla yerine getirmişti. Şeyh Ahmed el-Cezeri`lerin, Ebul İzz`lerin, Şeyh Halid, Seyh Seyda ve Şeyh Muhammed Nurullah`ın görev yaptıkları, fakat araya zamanın girmesiyle çoraklaşan topraklarda, etraflarına ışık yayan Nurlar yetiştirmişti. Nurlar, nuranî bir mahallede toplanmış ve oradan hepimize nur saçmaya başlamışlardı.

Elbette zulmet yanlıları rahatsız olacaklardı. Karanlık odakların zift yüzlüleri tahammül edemediler Nur`a. Fakat saflar iyice belirginleşiyordu artık. Etraflarına Nur saçanlar ile Nur`a düşman olanlar saf saftı artık. Herkes olanları bütün çıplaklığı ile görüyordu. Birden içim yandı kendi zamanımdaki kimsesizliğime. Derdimizi dile getirecek kimsemizin olmayışına. Şimdi balçıkla sıvasalar dahi engel olamıyorlar Nur`a.

Elbet vardır Nurlara müjdeler o övülmüş Resul`den(sav). Varaka bin Nevfel; “Keşke davet günlerine yetişseydim de kavminin seni dışarı çıkaracakları zamanda sana yardımcı olsaydım.” demişti Allah Resulüne. Buradan hareketle bir gün Mekke`nin fethedileceği savına ulaşılabilir miydi? Varaka`nın bu sözlerinden 21 yıl sonra, Allah Resulü on bin kişilik bir ordunun başında Mekke`ye girdi. On bin kişilik ordu ile risaletin ilk günlerindeki Mekke yalnızlığını karşılaştırdığımızda, varılan noktanın dehşeti bariz bir şekilde görülebilir. Bu manzara karşısında Ebu Süfyan, yanında bulunan Hz. Abbas`a hayretlerini bildiriyordu.

Unutulmamalıdır ki, bu dinin mensupları Allah ile aralarındaki mukaveleyi bozmadıkça, ilahi yardım mutlaktır. Yoksa Hudeybiye`den bir yıl önce Hendek gerisinden kendilerini üç bin mücahit ile korumaya çalışanların, Hudeybiye`den 22 ay sonra on bin kişilik ordu ile Mekke`ye girişini nasıl açıklayacağız?

Resulullah (sav) zamanında müminlerin muhafazası için kazılan hendeğin, günümüzde müminleri muhafazasız bırakmak amacıyla kazılması, Allah`ı hiç hesaba katmayanların hesabıdır. Görünmeyen ordular ile Müslümanların kuvvetlendirildiğine ancak müminler inanır. Etraflarını Nur ile aydınlatanlar, bu yardıma mazhardır elbette.

Hem hicret günü Allah Resulu (sav), İran`ın fethini Süraka`ya müjdelememiş miydi? Kendi memleketini terke zorlanan ve bir başka beldeye hicret etmek durumunda kalan bir insanın, normal şartlar altında İran`ın fethinden bahsetmesi, hayalden öte bir düşünce olamazdı. Oysa o günden belliydi Hz. Ömer (ra) ve zamanındaki Kadisiyye ve Nihavent savaşlarının neticesi.

Şundan eminim ki hicri 1436 yıl sonra dahi olsa, bizler bir nevi siyer yaşamaktayız. İlk şehidleri Sümeyye-Yasir ailesi olan Ashap topluluğuna paralel, ilk şehidleri Molla Sabri-Hayriye ailesi olan bir topluluğun, hendekler gerisinden İslam`ın mukeddesatlarını korumaya çalışmaları, Allah Resulünün izin sıra gittiğinin göstergesidir.

Kendimizi ashap ile kıyaslamayı densizlik olarak yorumlayanları, PKK ve Abdullah Öcalan`ı tanımamak ve İslam`a ne kadar düşman olduklarını bilmemek ile itham ederiz. Elbette ki bizler Ashabın Mekke çölünde bastığı kum zerrecikleri dahi olamayız. Ama gelin görün ki, Molla Sabri ve Hayriye`yi şehid edenler, sonra küçücük torunlarını yaralamış, daha sonra oğulları Muhammed Şerif`i suikastla şehid etmiş ve daha sonra ailenin ekmek tekneleri olan dükkânlarını yakmışlardı. Bütün bunları yaşadıktan sonra Ebu Cehil ve o günkü cahili topluluğun, PKK ve Abdullah Öcalan`a göre ne kadar demokrat olduklarını anladık.

Ebu Cehil`in izinde giden ve hatta bazı uygulamaları ile ondan gaddar davranan bu güruhun yaptıklarına karşı, bizlerin o ashabın izinde olduğumuz sözlerini çok görmeyin bizlere.

Birileri istemese de Allah “Nur”unu tamamlayacaktır, vesselam.