Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Kemalist rejim, laisizm ile ilgili niyetlerini ilk etapta
sakladı. Anadolu insanının cephelerde ölmesi için, İslam`a ihtiyaç duyuyorlardı. Tüm iş olup bittikten sonra, laisizm ve hatta bir ileri aşaması olan sekülerizm uygulamalarına sahne oldu bu memleket. Halk nezdinde yaşanan hayal kırıklığı çok feci bir şeydi ama iş olup bitmişti. Çünkü İstiklal Mahkemeleri faaliyetlerine başlamış ve isminin önünde Şeyh, Molla, Müderris gibi unvanları olanların birçoğu darağaçlarında sallandırılmıştı. Hem de günlerce. O gün bu gündür halk küskün ama suskundur. Suskun kaldığı bu süre içinde, laik yönetim kurumsallaşma adına çok mesafe kat etti. Bu arada dini kisveye sahip bir takım zevat laik rejimden yana tavır alıp, Allah`ın ayetlerini sistemin çıkarları uğruna feda ediyorlardı.
İnsan havsalası kabul etmiyor ama Allah`ın İslami bir düzen için gönderdiği ayetler,
Fransa`dan ithal edilen laik rejimin daha iyi işlemesi için kullanıyordu, bu zevat tarafından. Dinin elden gittiğini, hayat tarzlarımızın Batı âlemine benzediğini, bu gidişle Allah`ın yasakladığı tüm fiillerin işleneceğini, dinî hayatımızın bitip-tükeneceğini bilen ve söyleyen âlimlerimiz olmadı mı? Elbette oldu. Yukarıda da belirtildiği üzere çoğunun akıbeti darağaçlarında sallanmak oldu. Asmadıkları Üstad Bediüzzaman gibilerine ise hayatı zehrettiler.
Dediğimiz gibi, laikler günün şartlarını göz önüne alarak, asıl niyetlerini saklamış ve
sonradan uygulama alanı buldukça, tedrici bir şekilde pratikleştirmişlerdi. Süreç içerisinde özellikle bu ülkenin batısında ve hassaten sahil şeridinde kadın vücudunu bir meta olarak kullanarak, yerleşik bir düzen tutturdular.
Gelelim Kürt laiklere. Marksist/Leninist bir ideolojik format ile yola çıkan, Stalinist
yöntemleri kullanmaktan geri kalmayan, komünizm/sosyalizmin iflası ile birlikte
milliyetçi/laik bir kafa yapısına evirilen HDPKK, rejimin yıllardır Kürtler arasında
yerleştirmek istediği, ancak tam başaramadığı laik/seküler yaşam biçimini pek gizlemeye ihtiyaç duymadan, İslamî kurumlara saldırıyor, Müslüman şahsiyetleri sokak ortasında infaz edebiliyor. Sanki 1925 yılları tekrar geri geldi. Sakallı, tesettürlü olmak, İslami standartlara göre yaşamaya çalışmak, medreselerde okumak, hele hele topluma İslamî ve insanî hizmet sunmaya çalışan STK`lara üye olmak veya bu derneklerin faaliyetlerine katılmak büyük bir suç kanıtı olarak değerlendiriliyor.
Hangi zihniyet, dindar Kürt insanını İslam düşmanı bir pozisyonuna getirmek için
uğraş veriyor? Taşeronluğunu her ne kadar HDPKK yapıyorsa da, ortada onları yönlendiren bir üst akıl var. HDPKK`nin bu günkü çalışmaları başta ABD, Batı Ülkeleri ve Laik rejimin mümessillerince ayakta alkışlanıyordur. Bu şekilde üst akılın kim ya da kimler olduğunu söylememize gerek kalmıyor sanırım.
HDPKK, IŞİD`in uygulamalarını evirip-çevirip, Kürtler arasında İslam`a karşı
düşmanlık duygularının kabarmasında kullanıyor. Şeyh Said`in torunlarına Kur`an yaktırmak, yakılan Kur`an`ları tekmeletmek ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye laiklerinin başaramadığı bir husustur. Ağacın kurdu ağaçtan olunca, böyle neticeler ile karşı karşıya kalabiliyoruz demek ki. Bütün bu olanların karşısında Kürt dindarlarının tavrına gelince! HDPKK`nin açık din düşmanlığı ve Kürtler arasında yerleştirmek istediği laik/seküler yaşam tarzını gizleme ihtiyacı duymadan, gerçekleştirdikleri eylemleri tüm dindar halk ile birlikte Âlimlerimiz de görmektedirler. HDPKK`nin bu fiillerine şahit olup, bütün ilmi birikimlerini onların hizmetine koyan zevata bir şey söylenemez. Ezher Şeyhi`nin İslam kültürünü yüklenen biri olarak, laik Sisi`ye destek vermesi gibidir, bunların İslam düşmanlarına destek vermeleri.
Allah`ın ayetlerini ateist/komünist/sosyalist ve de laik Kürtlerin hizmetine koymak, Kur`an`a yapılabilecek en büyük ihanettir. Dün laik rejime yaranmak için Kur`an ayetlerini kullanma ihanetinin içerisinde olan sözde âlimler olduğu gibi, bugün HDPKK`den yana tavır koyarak bu ihanetin içerisinde olan âlim kılıklı zevat var ve bundan böyle de olacaktır. Bu tür şahsiyetler Kur`anî tanımlama ile “Kitap yüklü merkep”lerdirler (Cuma Suresi:5). Bilerek ve isteyerek, gayri İslami yapı ve
kurumlara bilgi ve birikimlerini, hizmet amaçlı sunmanın en güzel ismidir bu.
Ancak gayri İslami söz ve tavırları gördükleri halde bir çift laf etmeyen, küskün ama
suskun kalan Kürt âlimlere, söylenecek birkaç kelam vardır elbet. 1925`lerde yaşananların bir daha yaşanmasını istemiyorsanız, topluma gerçekleri haykırınız. Bir parti veya hizipten yana tavır koyun demiyoruz. Sadece gerçekleri anlatınız. Allah`ın ayetlerini, Peygamber`in hadislerini tüm gerçekliği ile halka söyleyin, yeter.
Kürdistan`da olsun veya PKK`nin zulmünden dolayı hicret etme tercihini kullanıp,
başka yerlerde yaşayan dindar Kürt halkı da şunu bilmesi lazım ki; laikler 1925`lerde
buldozerlerle Müslüman Kürt halkının üzerinden bir kez geçtiler. 2014 yılında, üstelik her şeyin açık seçik meydanda olduğu şu zamanda, Kürt laiklerin buldozerleri tarafından ezilmemek için seslerini yükseltmeleri gerekiyor. “Êdî Bese” (Artık yeter) deyip, inisiyatif kullanmazlarsa, ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye laiklerinin başaramadığı, “Kürtleri dinsizleştirme” projesi, yerli işbirlikçileri olan HDPKK tarafından adım adım uygulamaya konmuş durumdadır.
Sonra namaz kılacak cami, arkasında namaza duracak imam bulamazsanız,
dövünmeye bile fırsatınız olmayabilir.