"Ateş ehlinden iki sınıf insan vardır, henüz onları görmedim: Yanlarında sığır kuyruğu gibi bir şeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş çıplak kadınlar ki bunlar Allah`a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar başkalarını da baştan çıkarırılar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi alamazlar. Halbuki, onun kokusu şu şu kadar mesafeden alınır." (Müslim)

Hadis alimleri yukarıda zikredilen hadisi şerh ederlerken, "yanlarında sığır kuyruğu gibi bir şeyler taşıyanların" zabıta memurları olabileceklerini ifade etmişler. Sığır kuyruğunun da bu memurların taşıdıkları kamçılar olabileceğini ifade etmişler. Buna delil olarak da Emeviler döneminde yöneticilerin halka yaptıkları zulmü göstermişlerdir.

Peygamber Efendimiz (sav)`den yaklaşık yedi yüz yıl sonra gelen İmam Nevevi bu hadisi şerh ederken çok zorlanmış. Özellikle de "giyinmiş çıplak kadınlar" ifadesi İmamı çok şaşırtmış. "Hem giyinmiş hem de çıplak" nasıl olur diye üzerinde epeyce tefekkür etmiş. Fakat bir neticeye varamamış.

Peygamber Efendimizin "Giyinmiş çıplaklar" olarak ifade ettiği zümrenin ne olduğu kendisinden bin dört yüz yıl sonra daha net anlaşıldı. Yani yaşadığımız şu zamanda "hem giyinmiş hem de çıplak" kadınlar türedi. Allah`ın örtünme emrini sadece başına geçirdiği başörtüsü ile yerine getirdiğini/getireceğini düşünen kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çoğaldı.

Başına taktığı başörtüsünün dışında vücudunun bütün hatları belli olan kadınlar -Allahu alem- hadiste geçen "giyinmiş çıplak kadınlar" dır. Halbuki, İslam dininin emrettiği örtünme sadece "başörtüsü" ile sınırlı değildir. Giyilen kıyafet vücut hatlarını göstermeyecek kadar dar, vücut hatlarını göstermeyecek kadar ince olmamalıdır. Fakat İslam`ı Kuran`dan değil de başka kaynaklardan beslenerek öğrenenler bu yanlışta ısrar etmektedirler. Bu şekli ile onlar hadiste geçtiği gibi "Allah`a taatten dışarı çıkıp" Allah`tan gayrısına taat etmiştirler.

Hadiste dikkat çeken bir başka konu ise giyinmiş çıplak kadınların Allah`a olan itaatsizliklerinden dolayı başkalarını da etkileri altına almalarıdır. Hadis adeta günümüz için söylenmiş bir hadistir. Bundan çok değil on beş sene önce bugün karşılaştığımız bayan prototiplerini görmemiz neredeyse imkansızdır. Son zamanlar da moda olan "giyinmiş çıplaklık" toplumun bütün kesimini kuşatmış durumdadır. Hadisin ifade ettiği gibi "giyinmiş çıplaklar" bu hareketi ile başkalarını da etkileri altına almış vaziyetteler. Allah`ın emrini Allah`ın istediği gibi uygulayanlar yine bu "giyinmiş çıplaklar" tarafından gericilikle, yobazlıkla, aşırı dincilikle suçlanmaktadır. Bu da giyinmiş çıplakların toplumu nasıl etkisi altına aldığının bir kanıtıdır.

Başörtüsünün üniversitelerde yasaklandığı dönemlerdeki fotoğraf karelerine baktığınızda bu değişimi rahat bir şekilde göreceksiniz. O dönemde başörtüsü mücadelesi veren bayanların tamamı pardösülü ve başörtüleri de ayetin belirttiği gibi "yakalarının üzerine" atılmış bir vaziyette... Peki, o günden bu güne ne değişti?

O dönemlerde devlet yönetiminde Müslümanları temsil edecek yetkililer yoktu. Halk umudunu devlet yönetimine değil başörtüsü eylemlerine bağlamıştı. Bunu gerçekleştirmek için günlerce eylemler yapıldı. Binlerce bayan başörtüsü takamadığından dolayı okulu bırakmak zorunda kaldı. Ama asla inancından taviz vermedi.

Bugün sözde Müslümanları temsil eden -kendi değimleri ile- `muhafazakar` bir iktidar var. Ama başörtüsü sorunu tamamen çözülmüş değil. Nedeni ise iktidarın Müslümanların umutlarını ipotek altına almasıdır.

Başörtüsünün hala bir sorun olduğunu dile getirdiğinizde şu sözlerle karşılaşmanız kaçınılmazdır: "Daha vakti gelmedi. Sırası gelirse onu da çözerler. Bak on sene önce Türkiye böyle miydi?"...

Evet. On sene önce Türkiye böyle değildi. Hele başörtüsü konusunda asla! On sene önce başörtüsü üniversite de yasaktı ama hiç olmazsa tahrif edilmemişti. Başörtüsü takanların tamamına yakını olması gerektiği gibi örtünüyordu. Bugün maalesef üniversitelerde serbest olmasına rağmen neredeyse hakkıyla örtünen yok denecek kadar azdır. Üniversite ortamını bir yana bırakın Allah`ın emrettiği gibi örtünen bir bayanı neredeyse parmakla gösterecek seviyeye geldik. Son on yılda "giyinmiş çıplakların" artmasının tek sebebi de bu sınırlı serbestlik değil mi?

Kısmi özgürlükte bir çelişki yok mu?

Başörtüsü ilköğretim de yasak, ortaöğretim de yasak, üniversite de serbest. Kamusal alanlarda da yasak. Neden ilköğretim, ortaöğretim ve kamusal alanda yasakta üniversite de serbest hiç düşündük mü? Burada bir çelişki yok mu?

İslam`ın emri sadece üniversite okuyanlar için mi? Resmi bir kurumda çalışınca İslam`ın emri bir süreliğine rafa mı kaldırılıyor?

Burada ki çelişkinin tek bir açıklaması var. O da kısmi özgürlüklerle Müslüman halk uyutuluyor/uyuşturuluyor. Avam bir tabirle "ne doyuruyorlar ne de aç bırakıyorlar" sürekli kendilerine muhtaç bırakıyorlar. Burada başörtüsüne yönelik planlı bir asimilasyon projesi vardır. Bu projenin büyük bir bölümü gerçekleştirilmiş durumdadır. Bunun en büyük kanıtı ise toplumda türeyen "giyinmiş çıplaklar" dır.

İlköğretim de ve ortaöğretimde de "resmen" yasaklanmasının sebebi de bu oyunun bir parçası olmasın??

Her türlü asimilasyon çalışmalarına rağmen Allah`ın emrinden taviz vermeyenlere selam olsun.

Selam ve dua ile...