Tekfir meselesi yıllarca mezhep imamları arasında tartışılmıştır. Kimlerin tekfir edileceği kimlerin edilmeyeceği noktasında ihtilaflı meseleler ortaya çıkmıştır. İman ile amel arasındaki ilişki ve bunun imana yansımaları hep tartışıla durmuştur. Günümüzde de tartışılan bu mesele ümmetin en büyük yarası olan ihtilafı tekrar ortaya çıkarmaktadır.


Tekfirin amaç haline getirilmesi, ‘tekfircilik` hizbini de beraberinde getirmiştir. Birileri Allah adına iş yapmaya başlayıp, insanları kâfir veya Müslüman olarak sınıflandırmaya başlamıştır. Birkaç kitap okuyan kendini allame-i cihan kabul edip, sanki Allah tarafından bu iş için görevlendirilmiş gibi tekfirle yatıp tekfirle kalkıyor. Buda ümmet arasında derin ihtilafların oluşmasına sebep oluyor.


Tekfir, doğru kişiler için doğru yerde ve doğru zaman da yapılmadığı takdirde, ümmet arasında iyileştirilmesi zor yaralar meydana getirmektedir. Virüsün bilgisayara bulaştığı gibi tekfir de ümmetin arasına bir virüs gibi bulaşıp, ümmetin birliğine zarar vermektedir. Özellikle gençler arasında popüler olan tekfir, somon balıklarının üremesi gibi gençler arasında üremeye başlıyor. Gerekli donanıma tam anlamıyla sahip olmayan gençler, bunun etkisi altına girip bundan sonraki hayatını tekfire adayıp çevresindeki her insanı sınıflandırmaya başlıyor.


Bu öyle baş edilemez bir hale geliyor ki kişi kendi öz anne ve babasını Müslüman olduğu halde tekfir ediyor. İmandaki küfür ile ameldeki küfrü birbirinden ayıramayan bu tekfirci zihniyet, büyük günah işleyen herkesi tekfir etmeye başlıyor. Hatta kendisi de büyük günah işleyince aynanın karşısına geçip, kendini kâfir ilan ediyor. Ümmet içerisine tekfirciliği katan/karıştıran bazı liderler bir zaman sonra kendisine tabi olunanlar tarafından kâfir ilan ediliyor. Buda sonu gelmez sorunları meydana getiriyor.


Tekfircilik, dört büyük halifenin sonuncusu olan Hz. Ali (ra) döneminde başlayıp günümüze kadar gelmiştir. Ümmetin âlimleri yıllarca insanları bu fitneden uzaklaştırmak için sohbetler vermiş, kitaplar yazmış ama bir türlü bu belanın önüne geçilememiştir. Günümüzde de devam eden bu fitneye karşı her Müslüman uyanık olmalıdır. Ateşin odunu yaktığı gibi insanın amellerini yakan bu fitneye karşı hem kendimizi hem de çevremizdeki insanları muhafaza etmeye çalışmalıyız.


Tekfiri amaç haline getirenler iş yapmaktan çok birilerini haksız eleştirilere ve haksız ithamlara maruz bırakıyor. Genelde bu zihniyete sahip olanlar beslendikleri birkaç kitabın dışındaki diğer bütün kitapları ve görüşleri reddederek sadece kendi söylediklerinin doğru olduğu kanaatindedirler. Eğer bu söylediklerimizi kabul etselerdi zaten böyle bir sorun olmazdı.
Velhasıl, ümmet içerisinde derin yaraların oluşmasına sebep olan tekfir zihniyetinden Allah bizleri muhafaza etsin. Amin


Dua ile wesselam…