Tarih içinde istisnai zamanlarda görülebilen aşırı zulümler birçok alanda yoğun bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Zulüm dalgaları; dünyaya gömülmüş, hayatı sadece zevk olarak algılayan insanların anlamsız bakışları arasında tsunami gibi önüne gelen her şeyi yutmakta ve her tarafı harap etmektedir. Zulmün bu denli yaygınlaşmasına ve süreklileşmesine sebep olan tepkisizlikler ve aldırmazlıklar can sıkıcı derecede artış göstermektedir.
Kur`an-ı Kerim`de Hz. Yunus Aleyhisselamın iman etmeyen kavmini bırakıp gitmesi hadisesinden sonra balığın karnındaki niyazında yaptığını zulüm olarak nitelendirmesi, bu kavramın çok daha geniş manalar içerdiğini ortaya koymaktadır.
“(Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: “Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum” diye çağrıda bulunmuştu.” (Enbiya: 87)
Toplumu sarmalayan ahlaksızlık ve yozlaşmalar, bozulmaya sebep olan zulmün diğer bir çeşidini ortaya koymaktadır. Tablo büyük sıkıntılar içeriyorken Müslümanların gayretinin önemli ölçüde varlığını yitirmesi ve kayda değer itirazların yükselmemesi, çoğunluğun halinden razı olduğunun acı bir görüntüsü olarak önümüze çıkmaktadır.
Nesilleri bozan ve toplumu fesada sürükleyen kötülüklerin önüne dikilip etkisiz hale getirmek zor ve sıkıntılıdır. Ancak kötü gelişmelerden acı duyan ve yüreği yanan insanların oturup seyirci kalmaları sorunu çözmeye imkân tanımamaktadır. Duyarlı ve bilinçli her Müslümanın mutlaka yapacağı şeyler vardır.
Yaşadıkları her yerde Müslümanlar namaz ve oruca verdikleri önem kadar zulmün sona erdirilmesi, nesillerin İslami ahlak ve terbiye ile yetiştirilmesi ve toplumun fesattan arındırılmasına önem verip bunu öncelikleri arasına almalı ve çalışmalıdırlar. Toplumu İslami temeller üzerinde inşa etmek zor olsa da en azından ellerinden geldiğince bazı yörelerde bozulmaların önlenmesi ve toplumun daha fazla kirlenmesinin önünün alınması gelecekte yapılacak güzel işler için temel teşkil edecektir.
Kadın erkek bütün Müslümanlar sorumlu olduğu halde burada yelpazenin bir tarafını yani kadınların sorumluluklarını irdelemeye çalışacağız. Zamanı bu denli kuşatan bozgunculuklara ve fesat rüzgârlarına karşı Müslüman kadın neler yapabilir? Bozguncu fırtınaların önünde durabilir mi?
Bilindiği gibi, insan nüfusunun yarısını kadınlar oluşturur. Ancak, yaratılış özelliklerinden ya da başka nedenlerden dolayı erkeklerin bulunduğu birçok alanda bulunmamakta ya da nadiren yer almaktadırlar.
Toplumsal bozulmada etkin bir unsur oldukları gibi toplumun ıslahında da etkin bir unsur olma özelliğine sahiptirler. Toplumların bozulması, ahlaksızlıklar ve yozlaşmaların artmasında ahlaksız kadınların etkisi büyüktür. İslami ahlak ve tesettüre riayet etmeden canlarının istediği gibi giyindiklerinden ve İslami sınırları önemsemeden hayatlarına yön verdiklerinden dolayı toplumu bozmada kilit rol oynamaktadırlar.
Ancak bütün bunları yaparken ıslah etme ve salih bir toplum oluşturma çalışmalarında da kadınların etkileri inkâr edilemez. Zaten toplumda okyanustaki adacıklar gibi temiz aileler varlığını sürdürüyorsa, zahmet çeken Müslüman kadınların buradaki payı inkâr edilemez.
Bütün insanlar anne kucağından geçtiğinden ve herkesin ilk terbiyecisi anne olduğundan, bu büyük öğretmenin çocuklarına vereceği terbiye toplumun geleceğinde etkili olacaktır. Dolayısıyla Müslüman kadınların öncelikli işi, çocuklarını sahih ve temiz olmayan ortamlardan uzak tutmak, uygun ortamlarda İslami terbiye ile büyütmektir. Çocuklarının bozulmasına gönlü razı olmayan her anne sorumluluğunu hakkıyla yerine getirirse sahih ortamlarda yetişen yeni nesiller zamanla toplumun rengini değiştirmede etkili olacaklardır. En azından Mü`mine bir annenin İslam ahlakıyla büyüttüğü çocuğunu kimse bozamayacak.
Hz. Resul-i Ekrem (SAV)`in, “Her çocuk fıtrat üzerine doğar, ancak çocuğu anne ve babası Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir…” hadisi işe nereden başlamamız gerektiğiyle ilgili ipuçlarını vermektedir. Fıtrat üzere olan yani yaratılışlarına uygun özellikler taşıyan çocuklar, İslam ahlakına göre yetiştirilmeye müsait durumdadırlar. Annelerin yapacağı şey, çocuklarını dışarıdaki bozucu atmosferden uzak tutmak ve bilinçli programlarla kademe kademe eğitmektir.
Bu önemli sorumlulukla birlikte Müslüman kadınların başka da sorumlulukları bulunmaktadır. İyi bir ıslahatçı ve terbiye öğretmeni olabilecekleri gibi iyi bir İslam mübelliğe de olabilirler. Zira bozulmanın bu derecede yaygınlaştığı toplumların en büyük sorunlarından biri, bozguncu çabaların İslami tebliğ ve faaliyetlerden daha etkin ve fazla olmasıdır. Hâlbuki İslam uygun şekilde anlatılabilse insanları hakikatleriyle cezp edecek ve saplantılardan kurtulmalarına yol açacaktır. Ahlak ve terbiyenin mimarı Müslüman kadınların daha faal çalışması, en yakınlarından başlayarak İslam`ın evrensel mesajını herkese iletmeyi günlük virdleri gibi önemsemeleri gerekir. Örgütlü, programlı ve yorulma bilmez edayla çalışırlarsa toplumda İslami rengin etkin kılınması çalışmalarında, üzerlerine düşen vazifeyi hakkıyla icra etmiş olacaklar.