Farklı yöntemlerden istifade ederek İslami değerlere saldırılarda bulunan Batının son zamanlarda yeni hamlelerle bunu sürdürdüğü görülmektedir. İslam dünyasını ahlaki ve kültürel olarak dönüştürme çabaları sürerken, İslam`ın mukaddesatını, özellikle de Hz. Resul-i Ekrem (sav)`in şahsını hedef alan saldırı ve hakaretler gazete, dergi ve filmlerle toplumsal alana çekilmekte, İslam`dan nefret edilmesine ve insanlarla İslam arasına kalın duvarların örülmesine çalışılmaktadır. Saldırıların sonuncusu birkaç hafta önce bir Fransız dergisinden geldi.
 
Charlie Hebdo adlı mizah dergisi Hz. Resul-i Ekrem (sav)`in hayatını konu alan çizgi roman yayınladı. Daha önce Hz. Resul-i Ekrem (sav) hakkında alaycı karikatürlere yer vererek büyük tepki toplayan söz konusu dergi, bu kez Hz. Resul-i Ekrem (sav)`in hayatını ve İslam`ın tebliğ sürecini alaycı bir üslupla ele alan çizgi romanı derginin eki olarak yayınladı. Bütün bu saldırıların örgütlü ve programlı olduğu görülmektedir.
 
Örgütlü karaktere sahip olmasalardı bir buçuk milyarlık İslami kitlenin değerlerine hakaret ettiği için bazı ülkeler tarafından yasaklanacaktı. Oysa fikir özgürlüğü adı altında bu hakaretleri savunmayı tercih ediyorlar. Ancak Yahudiler söz konusu olduğunda çehrelerinin rengi değişiyor. Fikir özgürlüğü dedikleri şey anlamını yitiriyor. En küçük bir eleştiriyi antisemitizm olarak nitelendirip şiddetli tepki gösteriyorlar.

İslam söz konusu olunca bütün değerlerinden vazgeçebilen Batı, ikiyüzlülük maskesini suratına geçirip büyük bir canavara dönüşebiliyor. İnsan hak ve hukuku ve özgürlükler gibi değerler Müslümanlara karşı uçları keskin kılıçlar haline getirilebiliyor.

Aynı Batı, İslami uyanışı engellemek ya da mesirinden uzaklaştırmak için hiçbir çabadan kaçınmadı. Müslümanları küçük düşürmek, onur ve izzetlerini zedelemek için gericilik, vahşet, insan hakları ve özgürlük düşmanlığı ve terörizm gibi ifadelerle vasıflandırırken, en aşağılık iftiraları basın ve ifade özgürlüğü maskeleriyle savunmaktadır.

İslam`ın gücü, dinamizmi ve Allah Teâla`nın koruması Batının devam edegelen düşmanlığını, muhataplarını etkilemek için sergilediği yalan ve iftiraları etkisiz hale getirip çabalarını boşa çıkarmaktadır. Buna rağmen yoğun ve kapsamlı araştırmalarla İslam`a karşı en etkin mücadele yöntemlerine yönelme, böylece önünü kesme ve etkisizleştirme çabaları hiçbir zaman son bulmadı.

Batı, Müslümanların vahdetinden büyük endişeler duymaktadır. Bunun önünün alınması için fitneyi körüklemekte, parçalamak ve tefrikaya düşürmek için hiçbir entrikadan kaçınmamaktadır. Tefrikanın yerleşmesi ve işlerlik kazanması için emperyalist ve siyonist güçlerin oluşturduğu büyük sermayeli uzman kadroların kontrolünde çalışan çok sayıda müessese faaliyet yürütmektedir. Söz konusu tefrika kavme, coğrafyaya, mezhebe, dile, kültüre, eğilime ve kimi zaman hayat tarzına göre şekillenmektedir.

Kavmiyetçilik, bir asra yakındır tefrikanın can damarı işlevini gören en büyük unsur özelliğini korumaktadır. Ancak yoğun etki bıraksa da bazı Müslüman toplumlarda istenen neticeyi vermemesi üzerine tefrikaya yol açacak başka unsurlardan istifade edilmektedir. Müslümanların arasındaki mezhep ayrılığı en popüler düşmanlık unsurları konumuna getirildi.
Bu alanda en fazla pirimi Şii-Sünni ayırımı yapmaktadır. İslam`ın farklı renklerini oluşturan mezhepler farklı alanlardaki yoğun kışkırtmalarla kimi yerlerde Müslümanları birbirlerine düşman hale getirmekte, kin ve nefrete yol açmaktadır.
 
Müslümanların arasındaki bütün mezhepsel düşmanlıkların kökünde İslam düşmanlarının direk ya da dolaylı kışkırtmaları bulunmaktadır. Müslümanların kan kaybına yol açan bu çekişmeler, İslam düşmanları nezdinde kazanılan yeni mevziler olarak nitelendirilmektedir.

İslam dünyasının başına bela edilen diğer bir musibet ise laiklik sistemidir. Ülkemizde Müslüman halka rağmen cumhuriyet rejiminin resmi sistemi olarak dayatıldı. Her on yılda bir yapılan darbeler “laik rejimi koruma” adına yapıldı.
Dinle siyasetin ayrı olması Batının Müslümanları zayıf düşürme ve parçalama projesinin bir parçasıdır.
 
Bunu fazlaca önemsediklerinden ve İslam`ı önleyici tek sistem gördüklerinden, dinle siyasetin ayrı olmasıyla ilgili görüş gündemdeki yerini korumaktadır. Oysa bu, İslami hayatı, İslam`ın özne olmasını ve İslami vahdeti engelleyen unsurlardandır. Zira İslam`ı bilen herkes İslam`ın siyasetle iç içe olduğundan haberdardır.
 
İslam`la siyaseti ayırmak bedeni ruhundan ayırmaktır. Özgün ve kendine has özelliklere sahip bir din olan İslam`ın siyasi yönü yok sayıldığında İslamilik özelliğini yitirir. İslam, hayatın kendisidir. Hiçbir şekilde laiklikle bir araya gelemez ve eşleştirilemez. Müslümanlara dayatılan laiklik tuzağıyla İslam`ın önünün alınması ve sahneden silinmesi amaçlanmaktadır.

Müslümanların servetleri üzerinde ciddi bir hegemonya kuran Batı, bunca oyuna ve entrikaya, ardı arkası kesilmeyen kültürel dönüştürme çabalarına rağmen İslami uyanış ve bilinci engellemeyi başaramadı. İslam`ın barındırdığı enerji Müslümanlara ciddi bir ruhiye kazandırıp kimliklerini korumaya yönlendirmektedir. Ancak saldırılar organizeli, sürekli ve yoğun olduğundan Batı kültüründen arındırılmış, İslam`ın kültürüyle şekillenmiş daha köklü ve kapsamlı karşı koyuşlara ihtiyaç vardır.
Gün geçtikçe bilinçlenen ve birçok alanda varlıklarını ortaya koymayı başaran Müslümanlar, bu kararlı adımlarla daha fazla etkinlik sağlayacak ve inşallah mazlum milletleri İslam`ın rahmet eliyle kuşatacak iradeyi gösterecekler.