Ümmet olarak zor ve çetin süreçlerden geçiyoruz. İslam düşmanlarının dolaylı ya da doğrudan müdahaleleriyle İslam coğrafyasının farklı alanlarında Müslümanlar katliamlardan geçiriliyor. Bu yetmiyormuş gibi, Müslüman halklar arasında kavimsel, bölgesel ya da mezhepsel çekişme ve kavgalar çıkarıp etkisiz hale getirmeye ve yok etmeye çalışıyorlar.
Dışarıdan ilk darbeyi Moğollardan yemiştik. Müslüman halkın İslam`dan uzaklaşıp hurafelere dalmasını, idarecilerin zevk ve sefa peşinde koşmasını ve İslam birliğinin dağılmasını fırsat bilen Moğollar ümmet topraklarını istila edip yüzbinlerce Müslümanı kılıçtan geçirdiler. Ancak toparlanma fazla zaman almadı. Gelişen İslami ruh ve bilinç, yok etmeye gelen düşmanı teslim almış, İslam`a boyun eğmesini sağlamıştı.

Batının dayattığı Haçlı savaşlarının da yıkımları büyüktü. Yine de uzun zaman sonra kendimizi toparlayabilmiştik. Yok etmeye gelenlerin bizi cezp edecek, işgal ve sömürülerini süreklileştirecek silahları yoktu.

Ancak Batının ikinci saldırı ve işgal dalgası çok daha ağır ve kalıcıydı. İslam ümmetinin zaaflarını öğrenen Batı, hurafelerle, nifakla, kültürel saldırılarla, vahdeti parçalamakla ve Müslümanlar arasında kargaşaya yol açacak yapay sorunlar çıkararak İslam ümmetinin iki yakasının bir daha bir araya gelmemesini hedefliyordu. Farklı alanlarda Müslüman halkların kıyamı neticesinde fiili işgaller sona erse de ümmet coğrafyasını küçücük parçalara ayırdılar. Halkın tepesine bir şekilde getirdikleri Saddam`lar, Kaddafi`ler, Esad`lar ve Ali Suud gibi zalim ve diktatörler vasıtasıyla büyük acılar çektirdiler.

Ümmetin yaşadığı bunalımdan kurtulması, bilinçlenmesi ve ayağa kalkması için yüreği imanla çarpan dava öncüleri büyük çabalar sarf ettiler. Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Muhammed İkbal, Üstad Bediuzzaman ve daha niceleri bunalımı ortadan kaldırmak ve ümmeti harekete geçirmek için bir ömür çabaladılar. Bunlardan bir kısmı bir kıvılcımla Müslüman halkları ayağa kaldırmayı tasarlıyordu. Örneğin ilklerden Cemaleddin Afgani, gittiği yerlerde gazete, dergi ve kitaplar neşrederek ve ateşli konuşmalar yaparak Müslüman halkları gaflet elbisesini yırtmaya ve harekete geçmeye çağırıyordu. İstanbul`da hayatını kaybettiği 1897 yılına kadar çabaladığı halde büyük uyanış gerçekleşmedi.

İlk başlarda Üstad Bediuzzaman`da aynı yöntemi izlemişti. Müslüman halkların uyanışı için çabalıyordu. Ancak yeni devletin bir kabus gibi çökmesi, zor ve dayatmalarla İslami olan her şeyi ortadan kaldırması üzerine şartlar değişmişti. Değişimin insanlarla birebir ilgilenerek ve yeni nesilleri İslami öğretiyle yetiştirerek gerçekleşebileceğini, bunun dışındaki çabaların sonuca götürmeyeceğini tecrübeyle anlaşılmıştı. Bütün engelleme ve yasaklara rağmen yeni nesilleri Risale-i Nur mektebinde İslami ruh ve bilinçle yetiştirerek büyük değişimin kapılarını aralamaya çalışıyordu. Rejimin halkı İslam`dan koparma dalgalarının bir kısmını etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Ancak Üstad`dan sonra izini sürdüklerini iddia edenlerin çoğu, İslam ümmetinin sefaletini unutup başka zeminlere kaydılar ve menzilin epeyce uzaklarına düştüler.

Askeri baskı rejimleri ve Batıya bağlı hükümetler büyük acılar çektirdiler halkımıza. Gün geldi ezilen ve zulüm gören Müslümanlar iktidar oldu. Solgun da olsa İslami renk taşımaya devam ederken İslam düşmanlığını esas alan sistemi içselleştirmeye başladılar. 90 yıldır rejimin baskısı altında acı çeken halkı uysallaştırıp rejimin iyi vatandaşlarına dönüştürme üzerine yoğunlaştılar. On yıllık iktidarına rağmen Müslümanlar baskı görmeye ve ezilmeye devam etti. Faaliyetleri ayan beyan ortada olan STK mensubu yüzlerce Müslüman zindanlara dolduruldu. Tesettürlü oldukları için Müslüman kadınlar birçok alana sokulmuyor. Örtülü kız öğrenciler hakaretlere maruz kalıp okul kapılarından geri çevriliyor.

Son iki asırda İslam ümmetinin başına gelmeyen musibet kalmadı. Ağır imtihanlardan geçti. Bir daha varlık göstermemesi ve kendine gelmemesi için her oyun oynandı.

Müslümanların kurtuluşu için çalışan hareketlerin kullandıkları yol, yöntem ve karşılaştıkları başarısızlıklar tecrübe olarak zihinlerimize kazıldı. Bütün bunlardan sonra insanlarla tek tek uğraşmadan, yeni nesilleri İslami ruh ve bilinçle yetiştirmeden bunalımdan kurtulamayacağımızı anlamıştık. Çocuklarımıza günlerimizi, aylarımızı ve yıllarımız harcayarak, imkânın olduğu her yerde İslami eğitime tabi tutarak bakışlarını, düşüncelerini ve fikirlerini İslamileştirerek hedefimize yürüyebiliriz. En küçük yerleşim yerlerinden, en büyüğüne evlerimizin bir odasını, camimizi ya da bu iş için inşa edeceğimiz özel eğitim yerleriyle çocuklarımızı İslam`ın çocukları yapma, İslam`la soluk alıp vermelerini sağlama ve İslam kültürünü algılayıp yaşamaları için en azından üç dört yıllığına İslami eğitime tabi tutabiliriz. Bunun için de İslam ümmetinin ayağa kalkmasını arzulayan Müslümanların büyük fedakârlıklar yapmaları ve imkânlarını harekete geçirmeleri gerekiyor.