Kan damlıyor Şam`ın, Halep`in, Hama`nın, Humus`un ve İdlib`in paramparça edilmiş kefeninden. Kan damlıyor insanlık iklimine hayat ışığı sunan coğrafyanın kalbinin derinliklerinden. Kan damlıyor gözlerini dünyaya yeni açmış, insanlardan merhamet ve sevgi bekleyen bebelerin alnından. Kundaktaki çocuklardan yaşlılara insanların yüreklerinden, gözlerinden ve dudaklarından kan renginde acılar damlıyor. Bombayla, ölümle, korkuyla ve zorbaların zulmüyle hayata veda ediyor masum çocuklar…

Bela kentlerine döndü insanlığın izzet ve onur medeniyetini ruhunda billurlaştıran şehirlerimiz. İlim, irfan ve medeniyet kokularının yükseldiği aydınlık semalarda Bilad-ı Şam`ın çocuklarının paramparça olmuş bedenlerinden yükselen kokular dolduruyor ufukları.

İnsanlığın gözü önünde çağın en büyük ve en acımasız Kerbelası yaşanıyor. Ümmetin gencecik çocukları, Hüseyinleri boğazlanıyor. Ardı ardına toprağa düşüyor tevhidin baharında büyüyen çocuklar. Suriye çocukları vahşi zulümlerin masum kurbanlarına dönüşüyor. Parça parça olup etrafa dağılıyor elleri, gözleri, dişleri, parmakları, ayakları, tırnakları, düşleri ve acıları.

Yıkımlar, katliamlar ve facialarla geceliyor Suriye`nin çocukları. Tepelerinden inen dev bombalarla gözlerini açıyorlar yeni sabahlara. Her gün biraz daha ölüyor anıt gibi tarihin içinden yükselip yeryüzünü medeniyetle tanıştıran güzide şehirler. Halep, Şam, Hama, Humus, İdlip, Rakka, Dera, Kuneytra, Deyruz-Zor ve Lazkiye her gün yeni zulümlerin, yeni tükenişlerin ve yeni ölümlerin avucunda can çekişiyor. Muhammed (sav) ümmetinin masum çocukları modern dünyanın sadist ruhlu zalimlerinin zulümlerinin yeni versiyonlarını tadarak can veriyor…

Onlarca yıldır zulmün ve diktatörlüğün demir pençeleri arasında can çekişiyor Bilad-ı Şam`ın evlatları. Bombalarla ve gökten yağan ateşle geceleri bölünen, parçalanan ve karanlığa gömülen Suriye çocukları sığınaksız, korumasız ve kimsesizliğin acısını yaşıyor. 30 bin Suriyeli namlularından ölüm fışkıran koca silahların ateşiyle hayattan koparıldı. Zorbalar tarafından evlerinden zorla alınan binlerce insandan bir daha haber alınamadı. Özgürlükten, hayattan ve insanca nefes alıp vermekten alıkonan yüzbinlerce insan en vahşi işkencehanelere rahmet okutan zindanlarda acılarla boğuşuyor.

Suriyeli insanların yaşayacakları bir ülkeleri yok artık. Taş üstünde taş bırakılmadı. Harabe şehirlerin yıkıntıları arasında hayatı sürdürme imkânı kalmadı. Evler, okullar, camiler, ticarethaneler yerle bir edilirken henüz toprağa düşmemiş Suriyeli aç, sefil, perişan, evsiz, barksız ve hastalıkların avucunda yaşam yerlerinden yoksun bırakıldı. Fırsatını bulanlar ülkelerini terk edip komşu ülkelere sığındılar. Koca koca aileler küçücük çadırların altında ölüm kalım savaşı veriyor. Yerle bir edilip üzerinden dumanlar yükselen evlerini terk edebilen milyonlarca Suriyeli kendi coğrafyasının ormanlarında aç, sefil, perişan ve ağır hastalıklarla boğuşuyor. Başka ülkelere sığınanlar bir parça ekmek bulabilirken, topraklarında sığınaksız yaşayanlar ekmekten de, güvenlikten de mahrum kaldılar. Bir parça ekmekten ve sıcak bir çorbadan yoksunken, soğuk kış bir kabus gibi kendini hissettirmeye ve elbisesiz bedenlerini titretmeye başladı bile.

Bayram geldi… Acımasız zulümlerle boğuşuyor kardeşlerim… Bana ne bayramın coşkusundan… Karalar bağladı yüreğim… Suriye vuruldukça, Bilad-ı Şam`ın tepelerinden ölüm yağdıkça, analar ve çocukları kurşunlara hedef oldukça, şehirler yerle bir edildikçe, İslam medeniyetinin son izleri silindikçe neyleyeyim bayramı, seyranı, coşkuyu…

Suriye olsun bayramın adı… Şam olsun, Hama, Humus, Halep, Deyruz-Zor olsun. Koca bir kefen gibi kuşatsın şehirlerimizi bayramlarımız. Bayram bir parça ekmek olsun açlıkla boğuşan Halepli çocukların avucunda. Yavrularını kaybeden annelere teselli olsun, gözyaşı gibi boşalsın gözlerinden.

Bayram gelmiş neyime… Oluk oluk kan boşalan yaralarımı derman edemiyor bayramlar. Yavrularının kan damlayan cesetlerini gömerken şehadet ikliminin kolları arasında acı acı inleyen annelerin gözyaşlarını silen bir mendil olsun bayramlar…

İklimleri ve coğrafyaları aşan zulüm en başta insanlığı yok ediyor. Kadınları dul, çocukları öksüz ve kimsesiz, insanlığın değerlerini bin parçaya bölüp acı ve zor imtihanlardan geçiriyor.

Bugüne kadar tam üç bin iki yüz masum yavru, acımasız vahşilerin silahlarına kurban olup hayata veda etti. Günyüzü görmemiş çocuklarına örtecek bir kefen bile bulamadı acıdan yürekleri nasır tutmuş analar…

Gelin el ele verelim insanlıklarını ve İslamlıklarını muhafaza eden kardeşlerim. Suriye`ye, Diyar-ı Şam`a, ocaklarını terk edip topraklarımıza sığınan çaresizlere ellerimizi ve gönüllerimizi uzatalım. Yüreklerini okşayalım kardeşlerimizin. Ekmeğimizi ve aşımızı paylaşalım. Bu bayramda et yemeyelim. Bütün etlerimizi Suriyeli çocuklara verelim. Bütün muhabbetimizi onlarla paylaşalım. Bütün bayramımız onların olsun… Onlara feda edelim bayram coşkumuzu, muhabbetimizi, neşemizi…

Bayram gelmiş neyime… Diyar-ı Şam`ın olsun bu bayram… Bayramın adı mazlumlar, mustazaflar ve şehidler olsun… Suriye olsun bayramın adı…