Toplum olarak İslam`ın hayatımızdan çıkarılması ağır bedeller ödememize ve büyük sıkıntılarla boğuşmamıza neden oldu. Ülkemizde ve İslam coğrafyasının başka yerlerinde yaşanan bunca sıkıntı ve problemlerin çoğu İslam`dan uzaklaşmanın ürünüdür. Oysa Müslümanların hayatına İslam hükmetseydi, olaylara Kur`an ve sünnet çerçevesinde yaklaşılsaydı sıkıntıların çoğu yaşanmayacaktı.

Bütün Müslümanları tek bir millet olarak nitelendiren Allah Teâla, renkleri, dilleri ve kültürleri ne olursa olsun, İslam`ı kabul eden herkesi bu çerçevenin içinde kabul eder. 

“İyilik yaparak kendisini Allah`a teslim eden ve İbrahim`in hanif milletine tabi olandan millet bakımından daha iyi kim olabilir?” (Nisa, 125)

Kur`an`da geçen “İbrahim milleti” kavramı İslam`ın millet tarifini ortaya koyar. Müslümanlar bir asır öncesine kadar “millet” kavramına Kur`ani anlam yükleyerek algıladılar. Ancak “İslam milleti” kavramının Müslümanların birliğini öngördüğü, bu anlayışın sömürüye karşı Müslümanların duruş ve direnişine yol açacağı endişesini taşıyan Batılılar yoğun bir kültürel savaş başlattılar. Müslümanların kavramlara yüklediği anlamı değiştirip menfaatlerine uygun ve sömürülerini kolaylaştıran anlamlar yüklediler. Bu alanda en fazla “millet” kavramı üzerine yoğunlaştılar. Fransızca bir kavram olan “nation” kelimesinin karşılığı “kavim” veya “ulus” iken bu kelime Türkçeye “millet” olarak sokuşturulup kavram kargaşasının önü açıldı.

Bir zamanlar Batıyı cennet olarak algılayan İslam dünyasının aydın kılıklı tipleri, kültür emperyalizminin cephe komutanları gibi Batıdan yüklendiklerini İslam coğrafyasında yaymaya çalıştılar. İslam`ın “millet” kavramını köklerini Fransız ihtilalinden alan “ulus” ve “kavim” anlamlarında kullandılar. Bütün Müslümanları kuşatan millet yerine sadece bir ırkı ya da bir ulusu ifade eden anlamı oturtmaya çalıştılar. Bu yeni tanımlama sonunda nisbi de olsa varlığını sürdüren İslam birliği dağıldı ve İslam dünyasının küçük parçalara ayrılma süreci başladı.

İslam Milletinin yerini Türk Milleti, Kürt Milleti, Arap Milleti ve İran Milleti aldı. İslam`ı hayattan çıkarma üzerine bina edilen Kemalist rejim, Batının millet kavramına yüklediği manayı oturtmak için yoğun faaliyetler yürüttü. Milli, millet, milliyetçiliğin karşılığı olarak Türk kavmi öne çıkarıldı. İslam milletinin diğer halkları inkâr edilip yok sayıldı. İslam`a bütünüyle aykırı bu yaklaşım kimi zaman hakları çiğnenen halkları hak arayışına sürükledi. Ülkemizde onlarca yıldır varlığını sürdüren ve binlerce insanın kanına mal olan savaş, millet kavramının anlamının dışına çıkarılıp ırkçı bir gömlek giydirilmesi ve dayatılmasının neticesidir. Millet kavramı Kur`an`ın ifade ettiği anlamın dışında değişik kavimleri ifade etmek için kullanılmaya devam edildikçe ülkeyi sarmalayan kriz farklı boyutlarda varlığını sürdürecek. Zira millet kavramını herkes kendi kavmine gömlek olarak giydirecek ve İslam milletinin yerini Türk, Kürd ve Arap milletleri almaya devam edecek.

Kur`an`ın çerçevesini çizdiği millet kavramı Türkü, Kürdü, Arabı, beyazı, siyahı, Şii`yi, Sünni`yi, Hintliyi, Avrupalıyı, Afrikalıyı, efendiyi, köleyi, çingeneyi, köylüyü ve şehirliyi bir arada tutmayı, birleştirmeyi ve kardeş haline getirmeyi öngörür. Batının dayattığı ve İslam dünyasının parçalanmasına sebep olan millet kavramı ise, Türkü, Kürdü, Arabı, Şii`yi, Sünni`yi, Mısırlıyı, Katarlıyı, Bosnalıyı, kısaca Müslümanları ayırabildiği en küçük parçalara kadar ayırıp aralarına suni sınırlar yerleştiren, cahiliye devri Arapları gibi ırk ya da kabile üstünlükleri düşüncesiyle birbirleriyle uğraştıran bir anlam ifade etmektedir.

Müslümanların, kavramları yerli yerinde kullanıp hayatlarını Kur`an ve sünnet ölçeğinde düzenleyerek şekillendirmeleri İslam`ın yüklediği bir sorumluluktur. Olaylara bakışlarında ve kavramlara anlam yüklemede tek ölçü Kur`an olmalıydı. Bütün bu yaklaşımlar gazete, dergi ve kitaplarla sınırlı kalmamalı. Kur`ani yaklaşım hayatın bütün alanlarında hâkim hale getirilmeli.

Batıya entegre olmuş rejimler, kavramları menfaatleri ve iktidarlarının devamı için anlamlandırırken İslami ya da insani kaygı taşımazlar. Ancak İslami kimlik taşıdıklarını iddia eden Müslümanların İslami olmayan yaklaşımlara pirim vermemeleri gerekir. İslam, hiçbir Müslümanın ırkçılığını kabul etmediği gibi bunu cahiliye düşüncesi olarak görür. Müslümanlar, İslam`ın yüklediği anlamıyla millet ve milliyet kavramlarını kullanabilirler.

Olaylara Müslümanca yaklaşmayıp İslami kıstasları kabul etmeyen ve İslam`ın kavramlara verdiği anlamlar yerine menfaatlerine göre anlam yükleyen sistemler, adaleti sağlayamazlar. Bu sistemlerde sorumluluk yapan İslami kaygı sahiplerinin iyi niyetleri adaleti sağlamalarına imkân vermez. Kavramlara farklı anlamlar yüklendiğinden ve sistemlerin temelleri adalete dayanmadığından, ülkemizde olduğu gibi hakları çiğnenen insanlara haklarını iade etme gibi en sıradan sorunlar bile çözülemez.

Durum buyken, hakkın yerini bulması ve sıkıntıların sona ermesi için kavramların yeniden anlamlandırılması, özellikle “millet” kavramına yüklenen “kavim” ve “ulus” anlamları yerine “İslam milleti” düşüncesinin ihya edilmesi gerekir. İslami kimlik taşıyan kavimlerin bu çerçevede ele alınmasıyla kangren halini almış birçok sorunun üstesinden gelinebilir. Müslümanların sıkıntılardan kurtuluşunun reçetesi Kur`an`ın çerçevesini çizdiği “millet” kavramını “İslam milleti” şeklinde ele alıp bütün Müslüman halkları bu çerçeveye yerleştirmeyle mümkün olacaktır.