Evet, özlüyorum bazen o günleri. Yâd etmediğim zaman olmuyor ki. Parasız, çulsuz ama Amerika`yı fethedecek serseriliği. Cennete, hürmetlerine talip olduğumuz o demleri.

Susa`ya gidilecekti. Araba maraba hak getire. Bir ay evvelden başlardı bir minibüslük telaş. Kimse yanaşmazdı bizleri götürmeye. Ama biz Amerika`yı fethedecek bilinci veren abilerin talebeleriydik.

Sonra aileler durdu bu koca gönüllerimizin karşısında. Heyhat ki Amerika`ya korku verecek bir gazetelik manşetin sahipleriydik. Nasıl dayansın ailelerimiz bu selin karşısında. Durmayıp teslim olmaktan başka çareleri de yoktu hani.

Aşiretler toplu saldırıya geçti. Tek tek toplandık evlerimizden. Yargılandık kendilerince kurdukları gelenek tarafından. Müebbet yesek de, bizlerin öyle tutsak kalmaya niyeti yoktu. Dahası bizde Amerika`yı fethedecek yürek vardı.

Onun için başladı hicretler. Yoksa korkudan değildi. Anneler ve babalar köy köy, ilçe ilçe başladı bizleri takibe. “Anne, baba..! Durun Allah aşkına. Hem bizler Amerika`yı fethedeceğiz daha. Bırakın bu dava ile baş başa kalalım.”

Amerika, PKK`yı saldırttı üzerimize. Üzerimize üzerimize geliyorlardı. Ah yayları bir tarafa, mekanizması bir tarafa savrulan kuş lastiklerimizin olduğu günler ah. “Bizler nasıl duracaktık koca dağların karşısında” derdine düşmeden vurulmaya ve dikine gitmeye alışık alınlarımızın varlığı, etrafa bir haşmet ve heybet saçıyordu.

Sonra Cudi dağı eteklerinde dikine kara gömüldüğümüzü, avazımızın son sesi ile göklerden inen meleklere arz etmiştik. Bu kez Amerika 28 Şubat ile taarruza geçmişti. Karanlık dehlizlerde kafamızın dikini ezmeye ezmeye çalıştıkları ve o güne kadar görmediğimiz hinlikler, beynimize tilkilerin hücumunu sağlamıştı. Ama yine de geri dönmek yoktu Amerika`nın fethinden.

Amerika beslemesi FETÖ de vurmaya çalışmıştı dikine giden alnımızdan. Yoktu arkadaş yoktu. Bizlerin Allah`tan başka kimsesi yoktu. Ama o her şeye kâfiydi. Hem öyle daha kurtulmamıştı Amerika.

Sonra küçük ilçelerden koca koca illere hicret ettik. Devasa kalabalıklar, zaman yetersizliği. Amerika bu kez şehirleri salmıştı üzerimize üzerimize.

Kendimizi ifade edecek basın, yayın, sanatsal endişeler, kurumlar, koca binalar, yeni bir dünyanın keşfi gibi bir durumdu yaşanan.  

Reklamlar, girdiler, çıktılar, aile bütçesi, cami ve teheccüt vakitlerinden çalınan anlar, dünyanın evrilmesi, çevrilmesi, çember çember dönecek miydim hayatın çemberinde?

Canını bana feda edecek kadar beni seven arkadaşım Almanya`ya hicret etmek durumunda kaldı. Orada beyninde bir ur peyda olmuş. Hastalık sirayet etmiş bedenine. Almanya`da ziyaret ettiğimde şunları söylemiştim kendisine: “Ailen yığıldı tepene. Koca bir aşiret seni alt etmeye çalıştı. PKK dayandı kapına, seni bu davadan alıkoymak için. Sokaklarda gezerken akşam eve varıp varmayacağını bilmiyordun. Derken 28 Şubat`ın elektrik kabloları değdi bedenine. Hiç birine eyvallahın olmadı. Şimdi bu küçücük tümör mü seni alt edecek? Senin gibi Amerika fethini gözüne kestirmiş biri, bu tümöre yenilemez.”

 Ama gözlerimin önünde eriyor, aynı benim ömrüm gibi.