Her hafta siyaset, her hafta sınırları ve sinirleri aşan global sorunlar. Bu hafta kendimi memlekete attım. Taziyeler, ziyaretler birikmiş. Çoktandır görmediğimiz dostlar var. Sorunlardan ve siyasi mülahazalardan uzak bir hafta işte.
 
Bir kardeşin eşi pencereyi silerken dördüncü kattan düşüp vefat etmiş. Geride bırakılan dört çocuk. İlk etapta ona taziyede bulunuyoruz. Kardeşimiz bizimle birlikte fatiha okurken metin görünüyor. Ancak bizler değiliz.
 
Sonra köyde oturan bir kardeşimizin küçücük oğlu kepçenin altında kalıp, cennete yürümüş. Oraya da uğruyoruz. Fatihalar, vaazlar, nasihatler.
 
Neyse ki vefat edenler makineli tüfekler veya el yapımı bombalar ile ölmüş değiller. Yani ortada siyasi ölümler yok. Eskiden gittiğimiz taziyelerin büyük çoğunluğu bu tür olaylar sonucu katledilen kişilerinki olurdu.
 
Bölgenin bu yönden nabzı düşmüş gibi. Hendek sonrası sessizlik hakim.  Herkes durumdan memnun sanki. PKK hendekler ile büyük bir yanlış yapmış. Halkta, hendek olaylarında devlet ile PKK işbirliği yaptı diye bir algı var. Tabi o zamanlar güvenlik kuvvetlerinde hakim olan FETÖ`nün bu işteki payı göz ardı edilmiyor.
 
Aslında siyasete girmeyecektim ama bölgede olup da bu konuya girmemek gündemsiz olmak demektir. Dediğim gibi hendek bir milat olmuş. Halk devletin bu hususta PKK`nin yaptıklarına göz yumduğunu, sonradan müdahale ederek, ön saflara sürülen henüz 14-15 yaşlarındaki, örgütün saflarına yeni katılmış çocukların öldürüldüğünü belirtiyor. Herkes biraz hassas olunsa bunların hayatları kurtarılabilirdi kanısında.
 
Anne ve babalar, PKK`ye çocuklarını böyle pervasızca ön saflara sürdüğü, devlete de onları pervasızca öldürdüğü için kırgın. Bu kırgınlık küçük de olsa bir kırılma yaşatmış toplumda. Ancak bir trafik polisinin veya yol araması yapan bir askerin uygulamalarının halkı devletten soğuttuğu kanısı var.
 
Sırada hasta, hac dönüş veya uzun zamandır görülmemiş dostların ziyaretleri var. Birisine telefon açıyoruz. Geliyoruz ama karnımız aç diyoruz. Yalnız organik yiyecekler istiyoruz. Gittiğimiz ev güler yüzle karşılıyor bizleri. Sofra tamamen organik. Peynir desen evden, bal avludaki kovanlardan, yoğurdun maşallahı var.
 
Sofrada iken aklıma eski organik insanlarımız geliyor. Bir iç geçiriyorum. Laik seküler rejim ile PKK`nin henüz fıtratını bozmadığı o güzelim insanlar. Hala tek tük olarak köylerde rastladığımız organik şahsiyetler etraflarına güven veriyor. Hiç bir beşeri sisteme eyvallahları yok. Dağ gibi duruyorlar. Sahabe devri insanları gibi. Her şeyleri ile organik.
 
Sonra değişikliğe uğramış olsalar bile çocukluğumuzu yaşadığımız ve davamızı hakim etmeye çalıştığımız sokaklar. Adım adım arşınladığımız her sokaktaki şahısları ziyaret edip, acaba onlara bir nebze olsun bir şeyler anlatabilir miyiz derdini yaşadığımız mekanlar.
 
 Memleket sakin, sokaklar ıssız. Herkes huzurun tadını yaşamaya çalışıyor. Ekonomik hayat rayında yürüyor. Aslında geçmiş olaylar yormuş bölge insanını. Devlet etrafa hakim görünüyor. Yol kontrolleri falan rutin devam ediyor.
 
Bölge insanı her iki tarafa kırgın. Devlet yılların zulmü ve işkenceleri ile anılmasına rağmen huzurun sağlayıcısı olması beklenen bir aygıt. PKK, halkın kendisine gösterdiği teveccühü hoyratça sarf ettiğinden eskisi gibi dokunulmaz değil.
 
Bu durumda halka güven veren, doğru, dürüst siyaset yapan bir üçüncü şık olmalı.