Türkiye`de bir olayın yarası kapanmadan bir başkası açılıyor. Öyle ki hangisinin yasının tutulacağı, hangisine üzüleceği veya hangisine öncelik verileceği bile karışmış durumda.

İstanbul Beşiktaş`taki eylem daha soğumadan Kayseri`de eylem oldu. Bunların acısı taze iken, bu kez Rus elçisi suikastla öldürüldü.

Tabi bütün bunlar Türkiye için bazı kararların alınmış olduğunu, değişik görünseler dahi bu eylemlerin aynı zihniyete hizmet ettiğini gösteriyor.

Ne zaman Türkiye kendi başına hareket edip kararlar alsa, önüne bu türden engeller konulabiliyor. Hele hele Rusya ile ilişkilerin düzgün gitmesinden rahatsız olanlar epeyce fazladır.

Rusya ile Suriye konusunda bazı icraatların yapılacağı bir esnada, pat diye Türkiye`nin de beklemediği bir şekilde Rus uçağı düşürüldü. Bu tarihten sonra Türkiye, Suriye hava sahasında uçak uçuramaz oldu.

Şimdi de Halep konusunda Rusya ile birlikte hareket edildiği ve sonuç alıcı bazı faaliyetlerin yapıldığı bir esnada, bu suikastın yapılmış olması, Türkiye-Rusya ilişkilerinin saldırı altında olduğunu gösteriyor.

Anlaşılan odur ki Türkiye-Rusya ilişkilerinden rahatsız olan veya olanları bulmak icap edecek. Her kim ki bu ilişkilerin düzgün işlemesinden rahatsız ise o zaman şüpheliler listesine girmeye adaydır.

Şu ana kadar yapılan açıklamalara göre, bütün oklar FETÖ`yü gösteriyor. 15 Temmuz sonrası birçok operasyon yiyen örgüt zayıflamış olsa da, kendisi açısından epey riskli eylemlere girebilecek gözükaralıktadır. Unutulmamalıdır ki 15 Temmuz gecesi sivil insanlara kurşun sıkanlar, bu tür bir eylemi hayda hayda yapabilirler.

Uçak düşüren asker ile elçiyi öldüren polisin FETÖ`cü olması, Batılı ülkeleri sanık sandalyesine oturtmaktadır. Çünkü NATO ülkelerinin, Türkiye`nin gidişatından pek memnun olmadıkları aşikârdır. Özellikle de FETÖ`nün ABD`nin koruması altında olması, bu yöndeki kuşkuları epey artırıyor. Zaten ABD yetkilileri suikastla ilgili sorularla karşılaştılar bile. Sinirleniyorlar ama gazeteciler soru sormaya devam edeceklerdir. 

Ancak görülmesi gereken bir durum var. Türkiye, dış politikasını artık ABD ve Batı`ya endekslemiyor. Kendi çıkarına uygun olanı tercih ediyor. Şimdi diyebilirsiniz ki ABD yerine Rusya`ya yaklaşıyor. Bunu Suriye konusunda, coğrafyadaki etkin bir oyun kurucu ile karşı karşıya kaldığından yapıyor. Suriye`de bir şeyler yapmak istiyorsa, bölgedeki bu etkin devlet ile müzakereler yapması mecburidir.

Ancak Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Batı`nın çıkarlarına hizmet eden politikaların terkedilme niyeti bir vakıadır. Türkiye`yi bir türlü kabullenemeyen Avrupa Birliğine karşı Şangay Beşlisinden bahseden hükümet, FETÖ`ye hamilik yapan ABD yerine, darbe karşıtı net tavrı ile gündeme gelen Rusya`ya yakınlaşması dış politika gerçekleri ve eşyanın tabiatı gereğidir diye düşünüyorum.

Ayrıca Rusya, Türkiye ve İran`ın Dışişleri Bakanlarının katılacağı Moskova`daki zirve öncesi bu saldırının yapılmış olması, açıkça Halep`te bu üçlünün yapacaklarına engel olunmasına matuftur.

ABD`nin bu görüşmede saf dışı bırakılması da ayrı bir durumdur. Çünkü ABD, Suriye`deki inisiyatifini kaybetmektedir. Başkalarının inisiyatif almaları ise en başta kendisini rahatsız etmektedir. 

En son olarak Rus Büyükelçinin uçak krizi sonrası Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi için çaba gösteren ve Suriye`deki muhaliflerle de görüşen biri olması belki suikasta başka bir anlam katabilir.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, Türkiye`nin tam anlamı ile hedefe oturtulan bir ülke olduğunu gösteriyor.