Bilindiği üzere son seçimlerin en çok merak edilen partisi HÜDA PAR idi. Televizyonların tartışma programlarında, taraflı veya tarafsız birçok yorumcu, HÜDA PAR ile ilgili olumlu-olumsuz yorumlar yaptılar.

 

            En çok HÜDA PAR’ın Hizbullah’ın devamı veya ta kendisi olduğu hususu üzerinde duruldu. HÜDA PAR yetkilileri; “Biz hiç kimsenin devamı değiliz, biz biziz.” mealinde açıklamalar yaparak, iddialara cevap vermeye çalıştılar.

 

            Kanaatimce HÜDA PAR’ın kendisini tarif ettiği açıklamaları önemsemek lazım. Çünkü onlar kendilerini herkesten çok daha iyi tanırlar. Ancak, özellikle CHP ve HDP cenahından, illa ki HÜDA PAR’ın kaynağında Hizbullah var şeklinde, hedef gösterir tarzda beyanatlar yapıldı.

 

            Aslında HÜDA PAR’ın kaynağını bulmak çok kolaydır. İsteyenlere ben hemencecik yardımcı olabilirim. Söylediklerim yanlış anlaşılmasın, son cümleyi kendimi övmek için sarf etmedim. Gerçekten onları bir zahmetten kurtarıp, yardımcı olmak istiyorum. Bu baptan isterseniz HÜDA PAR’ın kaynaklarına bakabiliriz.

 

            Parti tüzüğünden anladığım kadarıyla, HÜDA PAR’ın birinci kaynağı bizzat Kur’an’dır. İsteyenler Yusuf Suresine bakıp; o aziz Peygamber’den HÜDA PAR’ı sorabilirler. Mesela Hz. Yusuf (as)’dan, masum olduğu halde 7 yıl zindanda nasıl kaldığını, o ağır şartlara nasıl dayandığını, zindandan çıktıktan sonra Firavun’un sarayına nasıl yönetici olduğunu öğrenebilirler.

 

            Veya Hz. Peygamber (sav)’e sorarak; Mekke’de müşriklerin, yeni dinin müntesiplerine uyguladığı ambargoyu öğrenebilirler. Özellikle HDP’liler, hadis kaynaklarına başvurup, bu ambargonun PKK’nın doksanlı yıllarda uyguladığı ambargo ile benzeşip benzeşmediğine bakabilirler. Hani açlıktan kırılan çocuklara, bir dilim ekmeği çok gören Mekkeli zihniyet ile PKK zihniyetini karşılaştırabilir ve “Nereden çıktı bu HÜDA PAR?” sorusunun cevabını bulabilirler.

 

            Hatta Selahaddin’e, Eyyûbî Devletini nasıl kurduğunu, nasıl idare ettiğini sorup, oluşturulan İslam medeniyetinin izdüşümlerinde HÜDA PAR’a rastlayabilirler. Eminim şarkın o sevgili sultanı, bir Kürdün ümmete önderliğini, “Aziz İslam” dini ile açıklayacaktır.

 

            Ya da Şeyh Ahmet El-Cezerî’nin Divan’ından, bir beyit okuyabilirler. Beytin şerhine baktıkları zaman, mutlaka ve mutlaka HÜDA PAR’dan bir kesit göreceklerdir. Yok, eğer biz bütün Divan’ı okuyacağız derlerse, o zaman HÜDA PAR’ı bir bütün olarak göreceklerdir. Aşkın sultanının Hz. Peygamber (sav)’e olan sevdasını belirten;

 

Mûyekî ez ji te nadim bi dused Zîn û Şîrînan

(Senin bir tek kılını iki yüz Zin ve Şirine değişmem)

Çi dibit ger tu hesêb kî mi bi Ferhad û Memê

(Ne olur Sen de eğer beni bir Ferhat ve Mem gibi saysan)

 

beytini okuduklarında, günümüz “Peygamber Sevdalılarının” hangi aşk ile yola revan olduklarını bilecek, öğreneceklerdir.

 

            Ahmedê Xanê’nin, Mem ile Zîn’de işlediği aşkın gönül yakıcılığını anlayanlara HÜDA PAR’ı anlatmaya hacet yoktur. Mem’in Zîn’e olan bağlılığından ziyade, bir ilahi sevda ile tutuştuğunu bilenlere fazladan söz söylemek, beyhude bir uğraştır. HÜDA PAR’ı tanımayanlaradır lafımız. Gidip, Cizre’de Mem ile Zîn’in türbesini ziyaret etsinler.

 

            Şeyh Said’in olmayan mezarını ziyaret edip, HÜDA PAR’ı sorduklarında, Şeyhin HÜDA PAR’a selamı ile döneceklerinden emin olabilirsiniz. Hakeza Üstad’ın olmayan mezarını da ziyaret ettiklerinde, sonuç aynı olacaktır.

 

Hatta Yunus’a uğrasınlar. Yunus, Şeyh Ahmet el-Cezeri ile duyguda paydaş olduğundan, kendisinin HÜDA PAR’a muhabbetli olacağını göreceklerdir.

 

            Velhasıl öyle sağda solda değil, tarihten HÜDA PAR’ı çok rahatlıkla öğrenebilirler.